MURAT ÜLKER'E BABA ÖĞÜDÜ

12 Haziran, Sabri Bey'in 10'uncu vefat yıl dönümü. Babalar Günü sayınız vesilesiyle onu rahmetle anıyorum. Babamı hiç görmemiş arkadaşlarımın, "Sabri Bey'i hiç görmedim; ama tanışmış gibiyim. Onun sözlerinden ve bıraktıklarından anladığım değerleri beni etkilemiş ve gruba inanmamı sağlamıştı" diye bahsetmeleri çok hoş?

“İNSAN AKLI KADAR MUTLU OLUR” DERDİ

Babanız Sabri Bey’in en çok hangi öğüdünü hatırlıyorsunuz?

İlk oğlum Yahya büyürken babam, “O büyürken ben küçülüyorum artık” demişti. Heyhat şimdi ben dede oldum. Babam çok çalışkan, çok nazik, çok fedakârdı. Muhakkak ömrü boyunca çektiği zorlukların, yaptığı her işi tek seferde başarmak zorunda oluşunun payı vardı; ama bizden onun gibi davranmamızı beklemezdi. Çünkü “Ben sizin babanızım” derdi. Yine de nazikçe hatırlatırdı. Ders çalışırdım, iş hayatında da çok çalışırdım, sırf ona mahcup olmamak için…

Yine yerine göre, “İnsan aklı kadar mutlu olur” veya “Gücünün bittiği yerde kaderin başlar” deyişini hatırlıyorum. Bu bana şevk veriyor.


ANNEM VE BABAM, BİZİM İÇİN FEDAKÂRLIK EDERDİ

Bu nasihatin, iş hayatınıza nasıl bir etkisi oldu?

Zaten sonunda işkolik oldum. İş yapmasını ve işimi sevmeyi babamdan öğrendim. “Yoruldum” desem, “Tamam, şimdi başka bir iş yaparak dinlen” derdi. Ama yine ondan öğrendiğim gibi iş-aile dengesini koruyarak ve 24 saatimi planlayarak yaşıyorum.

Annemden Ege ve Anadolu, babamdan Kırım ve Balkan özdeyişleri ile bezenmiş renkli, folklorik bir ev yaşantımız vardı. Annem ve babam bizim rahatımız, düzenimiz için kendi sosyal yaşamlarından fedakârlık ederlerdi. Mesela ders çalışacağımız zaman TV açılmazdı.

BABAM HEP YETİŞKİN İLETİŞİMİ KURARDI

Şeffaf ve şefkâtli liderliğinizin temeline anneniz Güzide Hanım’ın dokunuşları nasıl oldu?

İnsanların gençlik zamanlarından “asarım, keserim” dönemleri olur ya, bunları ben de yaşadım. Bu öfkeli halimi annemle paylaşırdım. O zamanlar annem bana derdi ki, “Oğlum, bana söyleme, babana söyle.” Ben de “Olmaz, babam bana güzellikle nasihat eder. Beni ikna eder. Bırakın bugün kızayım, sinirim yarın geçsin” derdim. Babam hep yetişkin iletişimi kurar, doğruyu gösterirdi, onu dinleyince hak verir, ikna olur, yatışırdım.

BABAMIZA “SABRİ BEY” DİYE HİTAP EDERDİK

Babanızla nasıl bir iletişiminiz vardı?

“Sabri Bey”…. Biz babamıza böyle hitap ederdik, herkes öyle derdi. O da başkalarının yanında “Murat Bey” derdi. Ama bu, onun benim en iyi arkadaşım olmasına bir engel değildi. Bize bir şey öğretmek istediğinde, bize sorarak, danışarak yapardı. Buna alışana kadar çekinir, bir mana veremezdik. Hatta buna çok şaşırdığımı hatırlıyorum. Şaşırmakla birlikte, ona doğru cevabı verebilmek için de çok uğraşırdım.  Sonradan anladım ki, babam böyle yaparak bize , sabırla adım adım yaşamayı öğretiyordu.


BANA GÜVENDİĞİNİ HER DAİM HİSSETTİM

İş hayatında hiç karşı karşıya geldiniz mi?

Evet geldik… “Çizi” ürünümüz çok tutmuştu ve talebi karşılamak için üretimi artırmalıydık. “Çizi”nin imalat makinesinden bir tane daha yapmamız gerekiyordu. Fakat makinenin en önemli aksamı robotik kısmıydı. Yenisini yapmak için robotu söktük, parçalarına baktık. Aynısını yapmak için o zamanın parasıyla 90 bin lira gerektiğini hesapladık. Yani epeyce pahalı bir rakamdı. Asıl makine kromdan yapılmıştı. Biz de tasarruf edebilmek için demirden yaptık ve krom kaplattık. Babam da “Ne olacak?” diye bizi izliyor. Bu çalışmaları yaptığımız sıralarda, Sabri Bey’ e bir mektup geldi.  Atölyede çalışan bize yakın bir emektar ustamız, yazdığı mektupta demiş ki: “Bu çocuk böyle bir şey yapıyor. Bunun parası şu kadar tutuyor. Oğlun seni batıracak Sabri Bey, haberin var mı?”

Sabri Bey bana sorunca da, “Usta haklı. Robot çalışmazsa şu kadar para batacak. Ama batacak paranın az olması için şöyle yaptım. Ayrıca çalışmaması için bir neden yok” dedim. Dinledi, bir şey demedi. Gerçekten de yaptık. Çalıştı. Sonra o robottan birkaç tane yaptık ve üretimimizi artırdık. Babam da o usta gibi düşünse bu asla olmayacaktı. Babam bize “Size güveniyorum” duygusunu verdiği sürece ilerleyebileceğimizi çok iyi biliyordu. Bana güvendiğini hep hissettim.


“İŞİNİN EHLİ DÜZGÜN İNSANLARLA ÇALIŞIN” DERDİ

Usta ile robot hikâyesi, topluluğunuzun “İnsan Kaynağı”na nasıl yansımaya devam ediyor?

Arkadaşları ve çalışanları konusunda çok titizdi. “İşinin ehli düzgün insanlarla çalışın” derdi. Daima bir alternatif planı vardı. Kafasının arkasında hep bir endişe olurdu; ama bu onu teşebbüsten alıkoymazdı. Hesaplı risk alır, manevra kabiliyetini kaybetmezdi.

Her konuda yenilikçiydi. 80’li yılların başında “İnsan Kaynakları”nda psikometrik testler kullanırdık. 70’lerin sonunda kompüterize olmuştuk. 60’larda ithal makine ve donanıma imkân bulamayınca yerli yapmaya başlamıştık. Yeni bisküvilerin formüllerini yapar, yeni ürün fikirleri ondan çıkar ve markaları da o bulurdu. Yine 80’lerde Nabisco’nun -şimdiki Mondelez- doğu tarafını almak için Londra’ya gitmiştik. Ben yabancı satın almalar yaparak globalleşirken “Bekleniyordu zaten” demişti.

İşimizi yaparken, hâlâ Sabri Ülker yasaları geçerli
2000 yılında Sabri Ülker Bey’den devraldığım Yıldız Holding’in başkanlığını, kesintisiz 20 yıl sürdürdüm. Bu bayrağı Ocak 2020’de büyük bir güvenle yeğenim Ali Ülker’e devrettim. İşimizi yaparken, hâlâ Sabri Ülker yasaları geçerli. Bugün, 63 bin 500 kişinin çalıştığı global bir Türk şirketi haline gelen grubuz. Başkanlığımda 11 misli büyüdü ve atıştırmalık alanında dünyada üçüncü sıraya yükseldi. Artık Yıldız Holding daha sağlıklı bir mali bünyeye sahip. Yeni bir anayasası var. Global atıştırmalık ve yerel perakende iki ana iş kolu. Eminim yeni dönemde de ülkemizde ve dünyada yeni girişimlerin peşinde koşacağız.