PR'DA ULUSLARARASI YENİ STANDARTLAR

İletişim ajanslarının liderleri, PR'da uluslararası standartları ve pandemi sonrasını nasıl değerlendiriyor? Özellikle CovId-19 salgını döneminde geleneksel medyanın daha güvenilir bulunmasına yönelik araştırmalar, iş akışlarını ve bakış açılarını ne denli etkiledi?

Mesleğin bir üst lige çıkma şansı yakalandı

PR danışmanlığı mesleğinde “uluslararası standartlar” ve “bağımsız denetim” olarak tanımlanan mesleki bildirgeyi ilk kez İngiltere'de, bizim İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği (İDA)'nın karşılığı olan Public Relations and Communication Association (PRCA), 1997’de geliştirilmiştir. Aynı yıl Helsinki’de toplanan IPRA, ICCO ve CERP mesleki örgüt kongrelerinde de halkla ilişkilerde kalite standartları ve ölçümleme ile ilgili ortak bir deklarasyon yayımlanmıştır.

ICCO BAĞIMSIZ DENETİMİ

1998 yılında, aralarında benim de Türkiye'yi temsilen bulunduğum Uluslararası İletişim Danışmanlığı Birliği (ICCO) tarafından PRCA çalışması benimsenmiş ve üyelik için “tek şart” olarak kabul edilmiştir. 1999’da, daha sonra adını İDA'ya dönüştüren PRCI üyelerince İngiltere'den sonra ilk kez sertifikasyon sürecini tamamlayan Türkiye, diğer ICCO üyelerine örnek olmuştur. O dönemde bu süreci tamamlayan; Bersay, Capitol, MPR, Orsa ve Zarakol, bağımsız denetimle ilgili birbirleri ile benchmark yaparak, ülkemizde PR çıtasını yükseltmişlerdir. 2000'lere gelindiğinde müşteriler, ICCO bağımsız denetiminden geçmiş olmayı “tercih nedeni” olarak tanımlamıştır. Bu neden önemli; Türkiye danışmanlık sektöründe ilk kez uluslararası kabul görmüş kurallarla yönetilen şirketleri ortaya çıkarmıştır.

GÜVEN...

Müşteri memnuniyeti performansı, çalışanlara yatırım, finansal şeffaflık gibi “güven” oluşturucu alanlar, tüm paydaşların beklentilerini karşılar nitelikte hayata geçirilmiştir. ICCO’nun aynı yıllarda yayımladığı ve etik yaklaşımı somut olarak ifade eden Stockholm Bildirgesi’ni ilk imzalayan ülkeler arasında yine Türkiye bulunmaktadır. Yani uluslararası kabul görmüş standartların temsilcisi bir trenin yolcusu olmak hem şirketleri hem müşterilerini hem çalışanlarını hem de sektörü geliştirir...

Excel İletişim ve Algı Yönetimi CEO'su Burçak Taşkın Yurdakul:
İletişim ve PR’ın rolü, sürdürülebilir iş modelleri için kritik önemde
Pandemi süreci, iletişimde amaç ve araçların değişime uğradığı, markaların iletişimin önemini daha iyi kavradığı “yeni bir milat” olarak nitelendirilebilir.

Bugün dünya birçok zorlukla karşı karşıya; pandeminin devam eden etkileri, iklim krizi, küresel ekonomik dalgalanmalar… Dolayısıyla sürdürülebilirlik artık bugünün değil, geleceğin de mücadele alanlarına girerek, iş dünyasına da yeni bir perspektif ve boyut kazandırmaya başladı.

VERİMLİLİK...

Sürdürülebilir iş modelleri yaratmak, hem kurumların verimliliğini artıracak hem de toplumsal fayda sağlayacak bir konu olarak odağa yerleşiyor. Bu noktada iletişim ve PR’ın rolü kritik önemde. Çünkü artık kurum ve markalar kendi çalışanları da dâhil, birden çok hedef kitleye fayda sağlayabilecek bir dönüşümün hızlandırıcısı olarak iletişimin gücünün farkında. PR günümüzde, toplum ve dünya için olumlu bir değişim yaratmak adına, kurumların kısa ya da orta vadeli bir strateji ya da bir kampanya değil, tüm iş faaliyetlerini elden geçirmesine neden olacak yenilikçi iş modelleri geliştirmeleri için de teşvik edici bir role sahip.

“DİJİTAL YA DA GELENEKSEL” AYRIMI YAPMIYORUZ

Bütünsel yaklaşım artık bir zorunluluk. Hizmet verdiğimiz kurumların tüm hedef kitleleri için gündemden hava şartlarına, her alanda ve “her an” değişebilecek koşulları aynı hızla yorumlama, mevcut stratejileri bu doğrultuda yönlendirme vizyonuyla hareket ediyoruz. İhtiyaçlar ve beklentiler pandemiden bağımsız, her dönem sürekli değişiyor, farklılaşıyor. İnsana ulaşan ve temas eden tüm mecraları “kanal” olarak nitelendiriyoruz, “dijital ya da geleneksel” gibi bir ayrım yapmıyoruz. Farklı hedef kitlelerine hitap edecek mesajlarımız için en doğru kanallar hangisi ise o kanallarla ilerliyoruz. İçinde bulunduğumuz dönemin değişen dinamiklerini göz önüne alarak, ihtiyaca göre terzi işi çözümler üretiyor ve bütün kanalları “bütünsel” bir bakış açısıyla değerlendiriyoruz.

Bernaylafem İletişim ve Marka Yönetimi Ajans Başkanı & Akademisyen  Berna Sağlam Naipoğlu:
Marka iletişiminde “sevgi iletişimi” yöntemi seçilmeli
İletişim sektörü, pandemi dönemini en yoğun geçiren sektörlerden biriydi. Çünkü konuşan markaların önemi daha da arttı. Markaların sektörinden bağımsız olarak, kendi duruşlarına, tarihlerine, karakterlerine uygun bir tonda konuşması gerekiyordu. Onların gözü, kulağı, söylemi olduk. Var olan kıymetli hikâyelerini, doğru zamanda, doğru bir dille anlatmaya çalıştık.

Pandemi döneminde konuşan, hikâyesini aktarabilen markalar ayakta kalabildi. Günümüzde, marka iletişiminde seçilmesi gereken yöntemin, tam anlamıyla “sevgi iletişimi” olduğunu gördük. Bağlantıda kalmak, birbirini merak etmek, haberdar olmak, korumak, yardımlaşmak, “seni anlıyorum” diyebilmek, duygusal bağ oluşturmak ve aidiyeti güçlendirmenin kıymetini anladık.

ZAMANIN RUHUNU YAKALAMAK...

Değişen tüketici anlayışlarını okuyabilmek ve iletişim stratejilerini bu doğrultuda oluşturmanın önemini kavradık. Belki çok şey değişti; ama değişmeyen bir şey var ki, o da “Zamanın ruhunu yakalamak”. Bir sanat olduğunu düşündüğüm iletişimin, her dönem zamanın ruhunu yakalayan bir yaklaşım ile hayata geçirildiğinde, bildiğiniz stratejileri ustalık isteyen bir içgörüyle yönettiğinizde, salgın da dahil, her türlü yaşam sınavını verebiliriz.

GELENEKSEL MEDYA KIYMETLİ BİLGİ HAVUZU

Hayatın her alanında olduğu gibi medyanın dönüşümü de kaçınılmazdı. Günümüzün ve tüketicinin ihtiyaçlarına, alışkanlıklarına göre dönüşen bir sistemin içinde gerek geleneksel gerekse dijital platformlarda varlık gösteren ve haber odaklı her yayını değerli buluyorum. Geleneksel medya, haberlerin datası, çok kıymetli bilgi havuzu; bunu asla unutmadık. Dijitale kaynak gösterilen ve güvenilir olan geleneksel medya, iletişim yöntemlerimiz arasında önemli bir yer tutuyor.

İz İletişim Ajans Başkanı Nedim Özkan:
“İtibar”ı ancak itibarlı bir medya ile başarabiliriz
Pandemi sonrası dünyada, kurumsal itibarı sağlamak için gereken stratejilerin, operasyonların ve teknolojilerin büyük dönüşüm sürecinden geçtiğini, hep birlikte yaşayarak ve deneyimleyerek gördük.

“Uluslararası etik standartlarda yıkıcı bir değişim var” diyemem; ama Covid-19’la hızlanan değişim çağında pazarlamanın ve halkla ilişkilerin yeniden tanımlandığını söyleyebilirim. E&Y tarafından 20 ülkede 14 bin 500 kişi ile yapılan Geleceğin Tüketici Endeksi’nde, tüketici gruplarının tanımlarında ve beklentilerinde değişiklikler olduğunu görüyoruz.

YENİ GERÇEK...

Örneğin; artık markalar rakiplerden ziyade, müşterinin sahip olduğu “en son/en iyi deneyim” ile rekabet ediyor. Tüketiciler de markalardan gerçek bir “insan” gibi davranmasını bekliyor. Eski gerçek “Markanız harika ürünlerinizin arkasında durmalıdır” diyordu. Yeni gerçek ise “Markanız büyük değerlerin arkasında durmalıdır” diyor.

GELENEKSEL MEDYANIN GÜVEN SKORU ARTTI

Türkiye’deki medya sahipliğine ve mesleki etiğe dair konular, son 10 senede her dönemdekinden daha fazla tartışılır oldu. Sosyal medyanın yıllar içinde erişimini ve etkisini kontrolsüz bir biçimde artırması, teyitsiz bilgi paylaşımını tetikledi ve dezenformasyonu artırdı. Her gün binlerce kişinin Covid-19’dan hayatını kaybettiği günlerde, “Mesleki etik koddan geçmiş” bilginin önemini bir kez daha gördük. Medya tüketicisi “eski dosta” geri dönmeye başladı ve geleneksel medyanın güven skoru özellikle son iki senede arttı. Bu durumu olumlu görüyorum. Uluslararası gazetecilik etiğini ana eksen kabul eden yayınların olması, iletişim danışmanlığının da değerini artıracak. İşimizin ana hedefi “itibar” ve bunu da ancak itibarlı bir medya ile başarabiliriz.

Bersay İletişim Grubu Ajans Başkanı Dr. Arın Saydam:
Önümüzdeki yılların en önemli iki kavramı, sosyal fayda ve sürdürülebilirlik
İletişimciler için dünyadaki değişimle birlikte yaşananları doğru analiz etmek ve işi buna göre şekillendirebilmek belirleyicidir. Değişmeyen tek şey olarak belki, 1997 yılında uluslararası meslek örgütlerinin çalışmaları ile imzalanan minimum kalite standartları ile mesleki etik kodları sayılabilir.

Ölçümleme yollarının standartlaşması, etik kodlarının belirli olması, iletişimin “uzmanlık” olarak değerlendirilmesi anlamına gelir. Burada küresellikten söz edilebilir.

İLETİŞİMİN “MANA” BOYUTU

İş iletişimin “mana” boyutuna geldiğinde, hedef kitle ve paydaşların algılamalarını, tutum ve davranışlarını değiştirebilmek, toplumun yüzyıllardır damıtarak içselleştirdiği değerlerini, kültürel payandalarını anlamak ve iletişimin stratejisini ve planlamasını bunlara göre şekillendirmekle mümkün. Bu da küresel hiçbir standartla yönetilemez, sonuç alınamaz.

İletişim alanında önümüzdeki yılların en önemli iki kavramının “sosyal fayda” ve “sürdürülebilirlik” olduğunu iddia edersek, konuyu abartmış olmayız. Teknolojiyi, dijital kültürü, Prof. Dr. Acar Baltaş’ın altını çizdiği “Dijital Obezite”ye değil, faydaya ve sürdürülebilirliğe hizmet etmek üzere kullanmak, belirleyici unsur olacak.

GELENEKSEL MECRAYA GÜVEN, OTOMATİKMAN ARTTI

Bizleri en çok zorlayan konu, teknoloji ile birlikte çeşitlenen mecraların izin verdiği yalan, eksik, manipülasyona açık bilgi kirliliği ortamı. Geleneksel mecrada standartları, etik kodları ve iş yapış biçimleri ile yasal süreçleri belli bir yapı var ki, bireysel hak ve özgürlükler nispeten korunuyor. Dijital ortamda ise özellikle sosyal medyanın sınırsız, sorumsuz, yasal çerçevesi tam olarak şekillenmemiş “düzensizliğinden” söz edebiliyoruz. Son birkaç yıldır bu mecranın güvenilirliği azaldığı için geleneksel mecraya güven otomatikman artmış gözüküyor. İletişimciler açısından değişen şey ise diğer tarafta artan yalan yanlış haberlerin yol açtığı “lekeleri” temizleme işi.

“MANA” İFADE EDEN ‘FAYDA”

Kıssadan hisse; iletişimde standartlar gerekli; ancak yeterli değil. Aslolan ülkeye, topluma, vatandaşa, paydaşlara, hedef kitleye “mana” ifade eden ‘fayda”yı, sürdürülebilirlik çerçevesi içinde yönetme imkân ve kabiliyetini ortaya koymak.

Communication Partner Ajans Başkanı Kerem Ayırtman:
Markalar, ilgi çekici etkinlikleri planlamada geç kalmamalı
Dijital dönüşüm, pandemi sonrasında da hayatımızda kalıcı değişikliklere yol açacak. Pazarlama ve halkla ilişkiler alanlarında, dijital iletişim çok daha ön planda olacak. Salgının bitişiyle birlikte markaların iletişim faaliyetleri için çok önemli bir fırsat doğacak.

Pandemi bittiğinde, tüketicilerine dijital mecraların yanında fiziksel sosyalleşme imkânı da yaratan markalar kazanacak. Bu nedenle markalar, hedef kitleleri için ilgi çekici etkinlikleri planlamaya geç kalmadan başlamalı.

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK...

Salgın döneminde tüketicinin sürdürülebilirlik ve çevre bilinci çok daha fazla arttı. Tüketim konusuna bakışı da ciddi biçimde değişti. Sosyal sorumluluğa önem veren, çevresine ve bulundukları toplumlara değer katan şirketler artık daha çok taktir görüyor. Markaların iletişim çalışmalarını bu gözle de yeniden ve daha ciddi değerlendirmeleri doğru olacak.

TWİTTER’DAN ALINAN BİLGİ TEYİDE İHTİYAÇ DUYUYOR

Koronavirüs sonrası panik ortamında ortaya çıkan bilgi kirliliği sürecinde yapılan pek çok araştırma, ülkemizde salgının geleneksel medyaya güvenini artırdığını ortaya koydu. Bunlardan biri de Beykoz Üniversitesi’nin “Korona günlerinde geleneksel medya ve yeni medya güvenirliği” araştırmasıydı. Bu mecra, hayatımızda daha uzun zaman var olmaya ve insanları etkilemeye devam edecek. Alanya HEP Üniversitesi’nden Öğretim Üyesi Doç. Dr. Michael Kuyucu’nun bildirisinde ise gençler, Twitter’dan aldıkları haber veya bilgiyi televizyondan da teyit etme ihtiyacını duyduklarını belirtti. Kuşkusuz, dijital kanalların gücü ve etkisi de katlanarak artacak.

Bu bakış açısıyla biz, marka ve kurumların tüketici ile güçlü bağlar kurmak, hikâyelerini onlara anlatmak ve akıllarında kalmak için mesajlarını tercih yapmaksızın tüm bu platformlarda paylaşmaları, tüketiciyle tüm mecraları etkin biçimde kullanarak iletişimde olmaları gerektiğini düşünüyoruz.

CitiPR Marka ve İletişim Danışmanlığı Kurucusu Derya Aslan:
Entegre iletişim danışmanlığı varlık kazandı
İletişim yönetiminde geleneksel iş modellerinin devri kapanırken, daha bütünsel ve entegre yaklaşımların dönemi başladı. Halkla ilişkiler, pazarlama ve reklamcılık alanlarında “dijital” ve “çevrimdışı” arasındaki sınır çizgileri bulanıklaşarak, entegre iletişim danışmanlığı varlık kazandı. Çeviklik ve sürdürülebilirlik, markaların PR faaliyetlerinde öncü bir yer edindi.

Olası krizlerde, tasarruf tedbirleri kapsamında iletişim çalışmalarına ara verilmesi, pandemi ile nihayet sona erdi. Markalar iletişimin farklı kanallarını aynı anda harekete geçirirken, bunun mutlaka düzenli, aralıksız ve eş zamanlı yapılması gerektiğine ikna oldu. Sonuçlarını da hedef kitlelerini genişletip marka bilinirliklerini artırarak, bir başka ifade ile hızlı büyüyerek ve güçlenerek aldılar.

KONVANSİYONEL MEDYANIN RÜZGÂRI...

Konvansiyonel medya, hem marka hem de tüketici tarafında güven veren duruşuyla cazibesini koruyor. Onayını buradaki kanaat önderlerinden alan dijital platformlar, daha güvenilir bulunuyor. Danışmanlığını yürüğümüz markalar açısından baktığımızda ise dijital medya yansımaları giderek artarken, konvansiyonel medyada haber alma isteğinde bir azalma olmadı. Veriler de, 2019 yılından bu yana; bankacılık, kargo, savunma, perakende, eğitim gibi sektörleri ele alan gazete ve dergi haberlerinde belirgin artışlar yaşandığını gösteriyor.

İTİBARIN ÖLÇÜLEBİLİRLİĞİ...

Dijital medyanın rüzgârını arkasına alan markalar hedef kitlelerini genişletirken, konvansiyonel medyanın güven veren gücü ile saygınlıklarını korumayı, hatta pekiştirmeyi başarabiliyor. Dijital ve konvansiyonel birlikteliği, uzun süredir tartışılan itibarın ölçülebilirlik ihtiyacını da karşılayacak. Ölçülebilir değerler üzerine kurulu iletişim stratejileri, tüketici duyularına hitap ederek çeviklik kazanacak. Hız ve verimlilik kavramları, bu süreçte PR’da da tekerleği döndüren potansiyel güç olacak.

GoodWorks İletişim Danışmanlığı Ajans Başkanı Ergun Gümrah:
Doğru bilgiyi arayanlar, tarafsızlığa ve bilimselliğe bakıyor
Dünyanın en önemli iletişim örgütlerinden ICCO, o güne kadarki bütün çalışmaları konsolide ederek 1999 yılında CMS’i (Communication Management System) “mesleki standart” olarak kabul etti. Buna göre üyeler, iş yapış biçimlerini belirli kurallar çerçevesinde yürütecek ve bunların uygulanması da ICCO’nun bağımsız denetimine tabi olacaktı.

CMS denetiminin neticesinde alınacak sertifikasyon programına, İngiltere’den sonra katılan ilk ülke Türkiye oldu. Bu durum ülkemizin iletişim danışmanlığı sektörüne çıta atlatırken, müşteriler bakımından da olumlu mesafeler kat edildi. Bugün bu sistemi ülkemizde İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği (İDA) üyeleri uyguluyor. Pandemiyle birlikte bu standartlara bağlı çalışan şirketler ile müşterileri arasındaki ilişkiler başarıyla devam ediyor. İletişim danışmanlığı şirketleri, bu disiplini salgında online olarak da başarıyla sürdürerek başarılı iş sonuçlarına imza attı.

DİJİTALDEKİ KAOTİK ORTAM…

Dijital medya ve onun türevlerinin bulunduğu alan, yalan haber başta olmak üzere, kaotik bir ortam oluşturuyor. Bu alan, pandemiden önce de sorunluydu. Ancak salgınla birlikte insan hayatını tehdit eden bir aşamaya evrildi. Öncelikle böyle bir hastalık olmadığı bilgileri yayıldı. Bir süre sonra da aşı karşıtlarının savaş alanına döndü. Aşı konusunda kafası karışık olanlar; yalan, sahte ve bilimsellikten uzak bilgi bombardımanı altında kaldı. Aşı karşıtlarının ve onlardan etkilenenlerin sokaklara dökülüp, şiddete başvurdukları da hepimizin malumu.

MEDİUM’LAR…

Aklı başında insanlar, sözünü ettiğimiz oldukça kaotik alandan doğru bilgi alamadıklarını görerek, geleneksel medyaya döndü. Sanırım bu da uzun sürmedi; çünkü özellikle Türkiye’de, geleneksel medya da siyasi erkin görüşünün dışına çıkmıyorlardı. Elbette başka ülkelerde de bu durum vardı. Böyle olunca doğru bilgi arayanlar, mecranın geleneksel veya yeni olduğuna değil, haberleri nasıl verdiğine, tarafsızlığına ve bilimselliğine bakmaya başladı. Bunun sonucunda da ilk örneğini “Aposto!”da gördüğümüz yenilikçi yapılar sahne aldı. Bugün dünyada da ülkemizde de gazetecilik refleksleri ile hareket eden bu medium’lar (blog platformu) yükseliyor ve daha da yükselecekler…

Lorbi PR Tanıtım ve Halkla İlişkiler Ajans Başkanı Mustafa Kaya:
“Yeni iletişim”de kurumlar itibarlı mecralarda yer almak için çabalıyor
Dijital medya tartışmalarında ortalık toz duman. Hızla gelişen teknoloji ile bilginin ışık hızında yayılımı göz önüne alındığında bunun “bir başlangıç” olduğunu söyleyebiliriz.

Bugün insanlık, dijital paranteze alınmış hayatlar yaşamaya başladı. Haliyle oyun kurucu olmak isteyenler parantezin dışında konumlanarak, çarpan etkisi oluşturup süreçten maksimum faydayı elde etme peşinde. Talipliler/fırsatçılar buna göre pozisyonlanıp alan doldurmaya çalışıyor.

“SÜPER YAYICI” TROLLER!

Online mecralarda güvenilirlik ölçen NewsGuard’a göre; 2020'de sosyal medyada en çok paylaşım yapılan 100 mecranın yaklaşık beşte biri (%17) güvensiz kaynaklardan oluşuyor. Bu oran, 2019'un (%8) iki katından fazla. 2020’de tartışmaların gölgesinde yapılan ABD seçimleri, Covid-19 süreci, Black Lives Matter protestoları ve Ukrayna-Rusya savaşınının iletişim cephelerini hatırladığımızda, bu durum hiç de şaşırtıcı değil. Teknoloji şirketlerinin kaliteli filtreleme çalışmalarına rağmen “süper yayıcı” trollerce üretilen haberler ve kışkırtıcı manşetler, tüm sosyal mecralarda hızla yayılıyor, yayılmaya devam edecek.

KURUMLAR, SOSYAL BİR DİLEMMA YAŞIYOR

“Kurumlar erişim, itibar ve güven konusunda bir sosyal dilemma (ikilem) yaşıyor” diyebiliriz. Kuşkusuz geleneksel medya, kendi hız ve akışında varlığını sürdürecek. Özellikle nitelikli ve güvenilir içerik üretme konusunda hâlâ önemli bir kaynak. Diğer yandan, risk ve kârın iç içe olduğunu da hesaba katarsak, bizler de, danışmanlık yaptığımız kurumlar da eskiye öykünmüyoruz. Ciddi riskler barındırsa da bu bizim dünyamız ve hepimizin gerçeği. Kitleler artık yepyeni mecralardan bilgileniyor ve etkileşim içine girerek kitle olmaktan çıkıyor. Bu durum kurumlara, iş ve iletişim yaparken bazı zorunluluklar getiriyor.

“Yeni iletişim” atmosferi içinde kurumlar, itibarlı mecralarda yer alarak mesajlarının yayılması için çabalarken, kendi dijital mecralarının güvenilirliğini sağlayıp erişimini artırarak doğru bilgi için “ilk kaynak” olmaya çalışıyor.

ÜNİTE Edelman Yürütme Kurulu Başkanı Işıl Arıdağ:
İletişimin gücü sorumluluk ile kullanılmalı
Pandemi, doğal afetler, politik ve ekonomik gelişmeler, ayırımcılık ve şiddet gibi önemli sosyal sorunlar, teknolojinin kötüye kullanılması, dezenformasyon ve tüm bunlara bağlı gelişen korku, kaygı, endişe, şüphe ve belirsizlikler, kurum ve kişilerin güven kaybetmesine neden oluyor.

Güven ortamını sağlamak için tüm paydaşlara büyük sorumluluklar düşüyor. Sürdürülebilirlik odağında sorumlu çözüm modeli benimsemeleri, ekonomik değer üretmeleri, eşitliği sağlamaları, çeşitlilik ve kapsayıcılığı sahiplenmeleri, doğayı ve canlıları korumaları, insanı önceliklendirmeleri gerekiyor. Fayda üretmek için eyleme geçmeleri, daha güçlü bir etki için iş birliği yapmaları şart.

EN YÜKSEK STANDART…

Bu iş birliği sürecinde geniş kitleleri etkilemek, güven kazanmak ve davranışları değiştirmek için büyük güce sahip disiplin ise iletişim. Bu gücün sorumluluk ile kullanılması, toplumun veriye dayalı doğrular ve gerçeklerle bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi lazım. Doğruluk ve gerçeklik için iletişim ve medya dünyasında uluslararası değerlerin ortak paydası; etik, sorumluluk, tarafsızlık ve adalet. Regülasyonların ötesinde, bu değerlerin benimsenmesi en yüksek standart.

MEDYADA DENGELER YENİDEN KURULUYOR

Edelman Trust Barometer başta olmak üzere dünya çapında araştırmalar, teknolojinin gelişimine bağlı olarak çeşitlenen haber kaynakları, çevresel ayak izi ve ekonomik nedenler ile düşüş yaşayan geleneksel medyanın, pandemi döneminde güven kazanmaya başladığını gösteriyor. Burada önemli olan; kurum, marka ve kişilerin, sürdürülebilirlik odağında bütünsel bir bakış açısıyla ihtiyaca yönelik olarak dengeyi sağlaması. Sosyal ağ markalarının dahi kritik süreç yönetiminde geleneksel medyayı planına dahil etmesi, bunu ispatlayan örneklerden biri. Devletler, STK’lar, üniversiteler, iş ve iletişim dünyası ile medyanın birlikte dönüşümü ise güveni yeniden sağlamanın tek çaresi.

Zarakol İletişim Hizmetleri Yönetim Kurulu Başkanı Necla Zarakol:
Kampanya yönetiminde toplum için yaratılan değer ölçülmeli
Paydaş kapitalizmini benimsemiş yöneticiler kendi konfor alanları dışında kalan tartışmalı konularla ilgilenmeye başladı, aktivist CEO’lar ortaya çıktı. Yetkin PR profesyonelleri de bu değişimin yönetimi için en fazla ihtiyaç duyulan yol arkadaşlarına dönüştü.

Amerika’da her yıl PR sektörünün nereye evrildiğini anlamak için yapılan bir araştırma, medyanın giderek daha fazla ön yargılı ve güvenilmez olduğunu; toplumun sorunların çözümünde devletten değil, özel sektörden daha fazla çaba ve aksiyon beklediğini ortaya koydu.

KALİTE STANDARTLARIMIZ...

Kalite standartlarımız konusuna gelince... 8 başlıkta tarif ettiğimiz bu standartlar, pandemi sonrasında biraz eskidi. Örneğin; liderlik ve iletişim, kampanya & müşteri yönetimi başlıkları bu yeni dünyaya göre yenilenmeli. Yani “liderlik” derken, şirketine ve sektöre liderlik etmekten çok, müşteri tarafında toplumsal sorunlara aktif ilginin oluşturulması ve “CEO iletişimi” diye tanımladığımız çalışmaların bu yöne doğru evrilmesinde rol alınması gerekiyor.

Kampanya yönetimi alanında ise mutlaka sorumluluk ile ilgili kampanyalar seçilmeli ve toplum için yaratılan değer ölçülmeli. “Müşteri memnuniyeti” başlığı da “ekosistemdeki her bireyin ya da kurumun memnuniyeti” olarak değiştirilmeli.

GELENEKSEL VE SOSYAL MEDYA AYRIMIMIZ YOK

Pandemi sürecinde işimizi, geleneksel ve sosyal medya arasında tercih yapmadan yönetmeye devam ettik. İçeriklerimizin yer aldığı mecralardan ziyade, paylaştığımız bilgilerin güvenilirliğini önemsedik.  “Hangi araçlarla ilerleyeceğiz?” diye karar verdiğimiz durumlarda bilgiyi paylaşma hızı, etkileme gücü gibi kriterlere bakıyoruz. Covid-19 salgını aslında genelleme yaparken; kısaca “yeni medya” diyebileceğimiz, dijital ortamda iş yaparak gelişip güçlenen platformların çoğalmasına da fırsat verdi. Bu durum, bizim için çok yararlı.

İdea Pr Kurucusu ve CEO'su Şila Gök:
Sorumluluk projeleri, doğru ve etkin PR çalışmaları için olmazsa olmaz
PR’da öncelik, çalıştığınız markanın ya da hizmetin kimliğinin analizidir. Markanın kuruluş amacının, ilkelerinin, nihai hedefinin ve marka imajının net bir şekilde ortaya çıkarılması gerekir.

PR’ın amacı, markanın geniş kitleler karşısındaki algısını güçlendirmek, markayı kitlelere doğru strateji ile ulaştırmak ve marka itibarını güçlendirmektir. Bu çalışmaların ardından PR konusunun kesin çizgilerle belirlenmesi, bu içeriğe uygun hedef kitle ve bu kitleye yönelik yayınların saptanması lazım. Marka konumlandırması, marka itibarı, sürdürülebilir iletişim teknikleri ve markaya dair sosyal sorumluluk projeleri ise doğru ve etkin PR çalışmaları için olmazsa olmaz.

KRİZ İLETİŞİMİ...

Pandemiyle birlikte iş hayatının pek çok alanında olduğu gibi PR’da da değişiklikler yaşandı. Kriz iletişimi çok önem kazandı. Müşteriler artık sadece basın iletişimi değil; markalar arası iş birlikleri ve projeler istiyor. Ülkeler, salgınla beraber kendi kabuğuna çekilince, PR’da ülkesine ve müşterisine yatırım yapan iletişimciler daha önemli hale geldi. Teknolojik gelişimin yanı sıra, insanların evlere kapanması ile basılı yayınlar yerini, online yayınlara ve sosyal medyaya bıraktı. Dolayısıyla bizler de çevrimiçi mecralardaki çalışmaları artırdık. Buralara yönelik farklı yöntemler oluşturup, marka ve proje tanıtımları için online PR stratejileri belirledik.

GELENEKSEL YAYINLARIN AĞIRLIĞI VE GÜCÜ

Çalışmalarımızı; geleneksel medyanın yanında, online mecralar, influencerlar ve sosyal medyada yürütüyoruz. Bu sırada da hangilerinin daha etkili olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Gelişen teknoloji, farklılaşan yaşam standartları sebebiyle markalarımız, geleneksel yayınlardan farklı mecralarda da yer almak istiyor. Buna tabii ki destek veriyoruz; fakat yeni gelişen alanların birçoğu rüzgâr etkisi yaratsa da geleneksel yayınların ağırlığı ve gücü net bir şekilde kendini gösteriyor.

desiBel Ajans Başkanı & İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği (İDA) Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Kutlay:
İletişim dünyasında küresel standartlar yeniden şekillendi
Küresel salgın ve onun yarattığı yeni yaşam ve tüketim alışkanlıkları, iletişimin her disiplininde zaten başlamış olan bazı süreçlerin çok hızla hayata geçmesine neden oldu.

Pandemiyle tanışmadan önce de hepimiz, çevresel sorunların giderek daha büyük bir tehdit haline geldiğini, globalleşmenin gerilemeye başladığını, yeni nesil tüketici ve karar vericilerin ihtiyaçlarını, çalışan bağlılığındaki değişimleri konuşmaya başlamıştık.

ÖLÇÜLÜ AKTİVİZM...

Salgın; markaların, devletlerin ve iletişim danışmanlarının farkında olduğu; ancak ayak uydurma konusunda çok da acele etmedikleri bu süreçleri kaçamayacağımız bir şekilde hayatımıza soktu. Ve iletişim dünyasında artık küresel standartlar, pandemi baskısı ile hızla yeniden şekillendi. Bugün dünyada da Türkiye’de de kurumlar ve markalar, itibarlarını dünyanın sorunları konusunda gerçek duyarlılıkları ile oluşturmak zorunda. Artık bir markanın güçlü ve köklü olması, ürün ya da hizmetinin kalitesi, itibarı için tek başına yeterli değil. Markalar, çalışanlarının ve tüketicilerinin gelecekle ilgili endişelerine gerçek çözümler ürettiklerini ve bu hususlarda ölçülü bir aktivizm içinde olduklarını göstermek mecburiyetinde.   

YENİ NESİL MEDYADA GELENEKSEL MEDYA İÇERİĞİ

Geleneksel medya, hâlâ sosyal medya ve dijital medyanın en önemli içerik üreticisi. Yeni nesil medya platformlarında, geleneksel medyanın ürettiği içerikler üzerinden oluşan bir dünyadayız. Gerçek ve evrensel mesleki ilkelere bağlı gazetecilik, gelecekte de platformun adı ne olursa olsun haberin en önemli kaynağı olmayı sürdürecek.

Hill+Knowlton Strategies Türkiye Genel Müdürü Pelin Kocaalp:
Amaç odaklı iletişim
Pandemi süreci, iletişimin; iş dünyası açısından önemini bir kere daha gösterdi. “İtibar yönetimin olmazsa olmazı” diye nitelendirilen iletişim stratejilerinin, şirketler için ne kadar vazgeçilmez olduğu yaşanarak görüldü.

Pandemi döneminde müşteriler, markaların samimiyetini ve sahiciliğini görmek isterken; çevreye, sağlığa, topluma zarar ve faydalarını sorguladı. Şirketlerin kendini en doğru şekilde ve en doğru mecralarda anlatmasının değeri yeniden kanıtlandı. Amaç odaklı iletişim ve içerik yönetimi artarak devam edecek.

Bireylerin medyaya karşı güvensizlik düzeyleri ve ön yargıları, son yıllarda arttı. Ancak medya da ekonomik krizler, teknolojinin baş döndüren gelişimi ve salgın sürecinin etkisiyle zorlu dönemlerden geçti. Geleneksel medya ise “Artık bitti” gözüyle bakılan bir süreçte kendisini tekrar kanıtladı. Yapılan araştırmalarda, sosyal medyadaki haberlere daha çok güvenenlerin, pandeminin ardından doğru bilgiye ulaşmak için geleneksel medyayı tercih ettiğini ortaya koydu.

Bireylerin güven algıları; sosyal, siyasal, eğitim ve eğlence gereksinimi ya da bilgi ihtiyaçlarına göre değişiyor. İş yapış süreçlerimizde ise bu anlamda çok büyük değişimler yaşamadık. HK olarak, içerik üreten tüm mecralara ve gazetecilere verdiğimiz önemi artırarak sürdürüyoruz.

Mese İletişim Danışmanlığı Genel Müdürü Barış Karcıoğlu:
Kızgın dinleyiciden değil ilgisiz bakışlardan korkalım
Topluma umut olan şirketler, daha fazla takip ediliyor, mercek altına alınıyor. Tüketici ile bağ kurmaya öncelik veren markalar ise ilk refleks olarak ‘kulakların duymak istediği’ mesajları kullanıyor. Herkes sürdürülebilirlikçi, herkes yeşil oluyor. Bu sefer, “Bütün şirketler yeşilse, bizim dere neden siyah akıyor, müsilaj neden oldu?” soruları ile samimiyet sorgulanıyor.

Toplumsal sorunlar karşısında çözüm için sahiden çabalamayan marka ve liderlerin mesajları, dinleyicinin ilgisiz ve boş bakışlarıyla karşılaşıyor.

ANLAMLI MARKA…

Covid-19 pandemisiyle birlikte “anlamlı marka” olarak konumlandırılmak, algı yönetimi meselesi olmaktan çıktı. Markaları sadece zor sorulara hazırlamak yerine, daha temel bir meselenin çözüm ortağı olarak konumlandırıyoruz kendimizi. Liderlerin ve kurumun söylemde tutarlı olmasını sağlamakla yetinmiyor, davranışları da değiştirmeyi “temel meselemiz” sayıyoruz.

İLETİŞİM RUHU DEĞİŞTİ

İletişim profesyonellerinin üst yönetim karar alma süreçlerine daha fazla katılmasını, salgınla beraber değişen iletişim ruhu kaçınılmaz hale getirdi. Kurumsal yatırımcıların yüzde 88’i; çevre, sosyal ve yönetişim kriterlerine operasyonel ve finansal göstergeler kadar önem atfediyor. Soyut varlıkların yönetiminden sorumlu iletişim profesyonellerinin işi, CEO derecesinde önem kazanıyor. Biz de sorumluluğumuzun ne denli hayati olduğunu, kendimize her gün yeniden hatırlatıyoruz.

Geleneksel medyanın gazetecilik ilkelerini gözeterek haber yazması, güvenirlik açısından sarsılmaz bir temel oluşturuyor. Tüm mecralara aynı önemi vererek iletişim çalışmalarımızı sürdürüyoruz. a arasında tercih yapmadan yönetmeye devam ettik. İçeriklerimizin yer aldığı mecralardan ziyade, paylaştığımız bilgilerin güvenilirliğini önemsedik.  “Hangi araçlarla ilerleyeceğiz?” diye karar verdiğimiz durumlarda bilgiyi paylaşma hızı, etkileme gücü gibi kriterlere bakıyoruz. Covid-19 salgını aslında genelleme yaparken; kısaca “yeni medya” diyebileceğimiz, dijital ortamda iş yaparak gelişip güçlenen platformların çoğalmasına da fırsat verdi. Bu durum, bizim için çok yararlı.