"SEÇİLMİŞ YALNIZLIK CEO'LARIN VE LİDERLERİN HASTALIĞIDIR"

Yalnızlık, kullanılan amaca göre bir yöntemdi. İnsan sosyal bir varlık ama itilmiş yalnızlık ve seçilmiş yalnızlık ayrı kavramlar. Bilgili kişiler yalnızlığı seçer. Seçilmiş yalnızlık CEO'ların, liderlerin hastalığıdır. Yalnızlıkla aslında ilk iç keşif yolculuğuna çıkarlar. Yalnızlığı gidermek için korkularımızı tanımamız ve yönetebilmemiz gerekir.

İnsan psikolojik olarak prematüre doğuyor. Yalnızlık, çaresi bulunması gereken bir sorun. Aslında yalnızlığın bir çaresi var. İnsanın biyolojik ve psikolojik doğasıyla yalnızlık arasında iyi ilişki kurmak gerekiyor. İnsan, biyolojik doğası gereği ilişkisel doğar. İnsanlar beyin ve kişilik gelişimi yapısı olarak ilişkisel varlıklardır. Çocuk doğduktan 1 yıl sonra ayakta durabiliyor, 15 yıl sonra kâr-zarar analizi yapabiliyor. Yani insan doğuştan psikolojik olarak prematüre doğuyor. Bir nevi erken doğum oluyor. İnsanın yaradılış tasarımı böyle. Bu demektir ki insan sosyal olarak gelişiyor.

SOSYALLİK SONRADAN ÖĞRENİLİYOR

İnsan, başkalarına muhtaç olarak doğuyor. Ukrayna’da, 3 yaşından 10 yaşına kadar köpeklerle birlikte büyüyen Oxana Malaya’yı hatırlayın. Köpekler gibi havlıyor, köpekler gibi yürüyor, ağzıyla yemeye çalışıyor, ellerini kullanmıyor, dört ayak üzerinde hareket ediyor. Bulunduğu zaman hemen korumaya alınıyor. Ancak 20 yaşına doğru iki ayak üzerinde yürümeye, ufak ufak bazı şeyler konuşmaya başlayabiliyor. Yani ince motor, kaba motor, dil gelişimi, sosyal, duygusal ve duyusal becerisi çevreden nasıl gördüyse öyle gelişiyor. Demek ki insanoğlu sosyalliği sonradan öğreniyor.

BEYİN SOSYAL TEMASLA GELİŞİYOR

İnsanlar, insan olma kapasitesi ve eğilimiyle doğuyor ancak insanların arasında olursa insanlığı öğrenebiliyor. Afrika’da ormandan hiç çıkmamış pigmeler bulunmuş. Onlarla bir ilişki kuruluyor, dost olunuyor. Bir gün onları alıp açık bir düzlüğe çıkarmışlar. Orada bufalo sürülerini görüp elleriyle kovalamaya başlamışlar. Halbuki hayvanlar uzakta. Neden böyle davrandıkları sorulduğunda ‘Üzerimize sinek geliyor’ demişler. Yani mesafe kavramını bile öğrenememişler. Uzaktaki hayvan koşuşturmalarını üzerlerine gelen sinek gibi görmüşler. Beyin sosyal temasta, ilişkilerle gelişiyor. İnsan beyninin özelliği bu.

BİLGİLİ KİŞİLER YALNIZLIĞI SEÇİYOR

Yalnız bırakılan insan gelişemiyor, zihinsel olarak köreliyor. İnsan sosyal bir varlık ama seçilmiş yalnızlık ayrı bir şey. Yani itilmiş yalnızlık ya da seçilmiş yalnızlık ayrı kavramlar. İnsanın üç tane becerisi var. Biri stresle baş etme yöntemi, ikincisi insanlarla iletişim kurması ve üçüncüsü düşünce alışkanlıkları. Kişi bu üç beceriyi öğrendiği zaman kendi kendine öğretebilir oluyor. Yani yalnızlıkla mutluluk ikisi bir arada olabiliyor ama bu seçilmiş olursa oluyor. Bilgili kişiler, yalnızlıktan rahatsız olmaz, yalnızlıkla aslında ilk iç keşif yolculuğuna çıkarlar. Kendilerini, arzularını, dürtülerini eğitirler. Tolstoy’un bu konuda çok güzel bir hikayesi var. Münzevi bir adama soruyorlar, ‘Sen yalnızlıktan sıkılmıyor musun? Niye yalnız kalıyorsun?’ O da diyor ki, ‘Hayır sıkılmıyorum. Ben yalnız değilim.’ Örneklerle yalnız kalarak içindeki vahşi duyguları eğittiğini söylüyor. İnsan bilgelik yolunda ilerlerken, kendisiyle yalnız kalarak içindeki vahşi ve ilkel duyguları eğitebilmesi çok önemli. Bu seçilmiş yalnızlıktır. Sürekli değil ama zaman zaman kişi hayatının belli bir döneminde kendisiyle ilişki kurmak için yalnız olacak. İlişki biçimimizde de zaten aileyle, sosyal çevreyle ve mesleki olarak ilişkiler kuruyoruz. Bir de yaratıcıyla ilişki kuruyoruz.