SİZ DE BENİM KADAR ENDİŞELİ MİSİNİZ?

Canan Ercan Çelik

Eğitim ve öğretimde uygulanacak yol, bilgiyi insan için fazla bir süs, bir zorbalık vasıtası, yahut medeni bir zevkten ziyade maddi hayatta muvaffak olmayı temin eden pratik ve kullanılması mümkün bir cihaz haline getirmektir. Mustafa Kemal Atatürk

Ülke olarak tüm sorunlarımızın kökeni sayabileceğimiz eğitim sistemimiz ve politikalarımızdaki değişikliklerin ne denli hızlı ve ciddi boyutlarda hayata geçtiğini izliyor musunuz? Yoksa sizi meşgul eden bazı hususların varlığıyla büyük resmi yakalamakta güçlük mü çekiyorsunuz?

Görmeye alıştığımız ve ihtimal giderek duyarsızlaştığımız göstergeleri, OECD ülkelerine kıyasla Türkiye’de öğrenci başına yapılan eğitim harcamalarının ortalamanın yarısından daha az, hane halkının yüklendiği eğitim maliyetininse iki katından fazla olduğunu, Dünya Ekonomik Forumu’na göre ülkemizin eğitim seviyesinde 99’uncu sırada yer aldığını ve benzeri metrikleri, uzun uzadıya saymayacağım. Bu son hamleler olmasa da sorunlarımızın çapı ve derinliği yeterince büyük ve önemliydi.

Kamu kaynaklarından eğitime ayrılan payın azalması, hane halkının eğitim harcama yükünün artması, temel yeterliliklerin  geliştirilememesi, okullar arası başarı ve imkan farklarının giderilememesi, ikili eğitimin sonlandırılmaması gibi kronik başlıklar dururken, Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığının (MEB) yakın dönemdeki bazı icraat ve açıklamaları toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmalarının durdurulmasına, kız ve erkek okullarının oluşumunun gündeme alınmasına, aynı zamanda dini vakıf ve derneklerle yapılan protokollerin ciddi boyutta artırılmasına yönlendi.

MERKEZDE ‘YARADILIŞ TEORİSİ’ VAR!

MEB’in son açıklamalarını alıcı gözle okursak, yeni eğitim stratejisinin giderek bilimsellikten ve laiklikten uzaklaşan bir müfredat yenilemesini hedeflediği ve bazı sivil toplum örgütleriyle iş birliklerinin durdurulması gibi kritik konuların üzerine kurulacağı beyan ediliyor. Eğitimde din ve inanç özgürlüğünü savunmaksa adeta dini yok saymak veya din karşıtlığı şeklinde etiketlenmiş durumda.

Gözünüze illaki çarpmıştır bu yaklaşımın iz düşümleri. Evrensel bilimsel gerçekleri yok sayan, büyük ölçüde dini kural ve referanslara dayanan bir dil egemen oluyor ders kitaplarında.  ‘Evrim teorisi’ ne ilişkin tüm bilgiler ders kitaplarından itinayla ayıklandı, artık merkezde ‘Yaratılış Teorisi’ var. İkinci yabancı dil dersi zorunlu ders programından çıkarıldı.

Yapılan düzenlemeyle seçmeli dersler kategorilere ayrıldı ve her kategoriden bir ders alınması zorunlu hale geldi. Bu kategorilerden birinin “Din, Ahlak ve Değer” olması din eğitimi üzerine seçmeli ders alınmasını zorunlu hale getirdi. Ayrıca, ders listesinin güncellenmesi ve derslerin farklı kategoriler altında dağılması din eğitimi içerikli seçmeli derslerin zorunlu kategoriler içindeki ağırlığını da artırdı.

ÇEDES YAYGINLAŞIYOR!

Tüm kademelerdeki okullarda uygulamaya konan Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) projesi giderek yaygınlaşıyor. Burada hangi formasyonla, ne içerikte, kimler tarafından çocuklara bilgi aktarıldığı muamma. En son okula getirilen bir ‘mezar maketi’nin başında öğrencilere ‘ölen annelerine ağıt yakma’ faaliyeti yaptıran ve bunu gururla duyan bir okul haberini dehşetle okumuştum.

Zaten müthiş bir kısır döngü içindeydik. Toplumda var olan ekonomik ve sosyal eşitsizlikler eğitim hizmetlerine de yansırken, eğitimde yaşanan eşitsizliklerin bu durumu daha da derinleştirip yeni ve kalıcı eşitsizliklere neden olması başlı başına kritik bir olgu. Süregelen sistem neticede toplumsal sınıflaşmaları belirginleştirip, sınıflar arası geçiş olasılıklarını iyiden iyiye sınırlıyor. Oysa Cumhuriyetimizi ileriye taşıyan temellerden birisi eşitlikçi, demokratik, parasız ve nitelikli kamusal eğitimin yaygınlaştırılması, fırsat eşitliği, adalet, liyakat esasıyla bireyi bütünsel olarak ele alan, tek tip birey yetiştirme gayesi olmayan bir sistem ve anlayıştı.

Nitelikli eğitimi mumla arar halde ve ne yazık ki nicelik yanılsamasındayız. Okullulaşma oranları, sınıf mevcutları gibi hususlardaki gelişmeleri vitrine koyup özü kaybediyoruz. Nicel ile nitel arasındaki anlam farkını çözdüğümüzde eğitimde yol almaya başlayabilecekken, giderek vasatlığa, karanlığa gömülüyoruz.

 

181 BİN ÖĞRENCİ
LGS’DE ‘SIFIR’ ÇEKTİ!

Temel eğitimi bitiren öğrenciler okuduğunu anlamıyor, dört işlem yapamıyor, temel becerilerden yoksun yetişiyor. Maalesef ilkokulu bitirmiş yaklaşık 7 çocuktan 1’i okuduğu basit bir metni anlayamıyor. 2023’de LGS'de 181 bin öğrenci 6 testte sıfır çekti. 12 yıllık zorunlu eğitimi tamamlayan bir öğrenci ancak 9 yıl eğitim almış kadar öğrenme düzeyine sahip olabiliyor. Oysa, Singapur, Avusturya, Japonya gibi ülkelerin öğrenci popülasyonunun tamamı yeterlilik düzeyinin üzerinde performans gösteriyor. Yüksek öğrenimde de durum farklı değil, sorunlar boyut değiştiriyor. 2023 Yükseköğretim Kurumları Sınavı Temel Yeterlilik Testi'nde (TYT) ise tek bir neti olmayan aday sayısı 100 bindi.

Maalesef, eğitim istihdama geçişe hizmet etmiyor, üniversiteler işsizliği ertelemek için bir yola dönüştü. Üniversite enflasyonu var, ancak genç yetişkinler işsiz, işverenler ise nitelikli çalışan bulamaz durumda. Türkiye, hem yükseköğretim mezunlarının hem ortaöğretim mezunlarının istihdam oranlarının en düşük olduğu OECD ülkesi.

18-24 yaş arası her 3 gençten biri (%33) ne işte ne istihdamda. Hayatlarının baharındaki bu gençlerin ancak 1/3’ü eğitimine devam ediyor.  Ev gençlerinin yüzde 32’si çalışmıyor, ya işsiz ya iş aramadığı sonucuna ulaşılıyor. Gelecekten kaygı, mutsuzluk, başka ülkelere göç isteği çok yüksek.

 

BÜYÜK SORUMLULUĞUMUZ VAR

Eğitimin insan hakları ve evrensel değerler temelinde inşa edilmesi bir mecburiyet. Bu bilinç, sorumluluk ve sahiplenmede olmazsak mevcut durumda zaten geleceğimizi ipotek altına alabilecek derinlikte olan sorunlarımız daha da derinleşecek, bizi çağdaş medeniyetler seviyesinden giderek koparacak, çocuklarımız, gençlerimiz tek tip, uyumlu, saygılı, sorgulamayan bir kimlik formatı içine sıkışacak.

Her çocuğun nitelikli eğitim hakkının güvencede olması temel hakkıyken, dirayet göstermezsek, bugün ve yarın çocuklarımız laik ve bilimsel eğitimden uzak, eşitliksiz bir sistemde, daha derin sınıflaşma ve kutuplaşmalarla, kendilerini geliştirecek ve ülkemizi ileriye götürecek kaynaklardan yoksun olarak yetişecekler.

Geleceğe, Cumhuriyet ilke ve değerlerine sahip çıkma zamanı. Lütfen fark edin, farkındalık yaratın, bu alanda emek veren sivil toplum kuruluşlarını ve uzmanları destekleyin.

Sesiniz, sözünüz, aydınlık bir geleceğimiz olsun.

Yazarın 1.03.2024 00:00:00. Tarihinden Önceki Yazıları