YENİ YIL, YENİ UMUTLAR, YEPYENİ RİSKLER!

Prof. Dr. Emre ALKİN

2022 yılı dünya ekonomisi için büyüme beklentileri geriye doğru revize ediliyor. Yüksek enflasyon beklentisine rağmen büyüme sancıları sebebiyle yükselemeyen faizler ve bollaşan paranın yan etkileri, en büyük merak konusu olacak.

Piyasalardaki volatilite eskiden yatırımcıların fazla para bağlamandan yaptıkları işlemler yüzünden olurdu. Şimdi ise dalgalanmalar, fazla paradan ve kırılgan psikolojilerden gerçekleşiyor. 

“CARİ AÇIK-BÜYÜME” SORUNSALI... 
Faizlerin çok düşük seyretmesi, sermaye piyasalarında işlem gören hammaddelerin ve ara mallarının fiyatlarını hızla yükseltiyor. Üreticilerin spekülatif fiyatlamalar nedeniyle büyük maliyetlerin altına girdiğini ve dalgalanmalarla, kar-zarar hesaplarını doğru yapamadıkları görülüyor. Dış ticaretin sürekli artması, ihracatçı ekonomiler için olumlu bir gelişme; ama Türkiye gibi “cari açık-büyüme” sorunsalı içinde olan ülkeler, bu durumdan tam olarak faydalanamıyor. 

TÜRKİYE'NİN HİKÂYESİ İNANDIRICI MI?
ABD Merkez Bankası (FED)'in 2022 yılında 3 adet faiz artışı yapacağını açıklaması, beklendiği ölçüde büyük bir etki yaratmadı. Lakin, artışların gerçekleşmesiyle beraber, birçok gelişmenin farklı yöne gideceğini söylemeliyim. Riskli borçlanma kâğıtlarından ABD tahvillerine doğru başlayacak bir hareket, gelişen ülke piyasalarında da ciddi bir dalgalanma yaratacak elbette. Bu durumda hikâyesi inandırıcı olanlar öne çıkacak. Peki, Türkiye'nin hikâyesi inandırıcı mı?

CARİ FAZLA VEREN BİR TÜRKİYE HEDEFİ
Son açıklamalar bize gösteriyor ki, cari fazla veren bir Türkiye hedefleniyor. Ayrıca enflasyon ve faizlerin de düşük seviyede olduğu, döviz kurlarında ise istikrar yaşanan bir Türkiye isteniyor. Atılan adımların söz konusu hedefe uygun olup olmadığını tartışmadan önce, böyle bir Türkiye'nin, yabancı yatırımcı için cezbedici olup olmadığını tartışmak gerekiyor. 

TL'NİN DEĞER KAYBI YABANCININ İŞİNE Mİ GELİR?
Türkiye'ye en çok yabancı sermaye girişinin sağlandığı süreç, TL'nin öngörülebilir olduğu zamanlarda yaşanmış. Bu zaman dilimleri, TL faizlerin nispeten düşük, enflasyonun tek hane olduğu durumları da kapsıyor. Yani “TL'nin değer kaybı, yabancının işine geliyor” söylemi tam olarak doğru değil. Kısa vadeli yabancı sermaye bile sürekli değer kaybeden ulusal para ve varlıklardan hoşlanmaz. Çünkü TL cinsinden kazanıp daha fazla doları alıp gitmek ister. Sürekli dalgalanma yaşanıyorsa, sabit sermaye yatırımı kadar portföy sermayesinde de girişler azalmaya başlar. 

FIRSATLAR...
Dolayısıyla; ihracat kabiliyetine sahip, katma değer yaratan, insan kaynağı güçlü, adalet ve özgürlükte kabul edilebilir standartta olan, lojistik merkezi hüviyetinde, diplomatik ilişkileri kararlı ve güçlü, sanattan bilime, spordan sağlığa dek faaliyetlerine ara vermeyen, ulusal parası istikrarlı bir ülke, her vakit yabancı sermaye için tercih edilir olacak. Böylelikle yatırımın gerçek kaynağı olan ulusal tasarrufları artıracak fırsatı da yakalayabiliriz.

PİYASALARI RAHATLATACAK SAKİNLEŞTİRECEK ÖNLEMLER 
Anlaşılıyor ki, hükümet “Rekabetçi kur” söyleminin altı dolu olmayan, ayrıca da risk yaratan bir söz olduğunu kavrayarak, TL'nin istikrarını sağlama yolunu seçti. Maalesef önlemler dizisi, birçok ekonomik birimin zarara uğramasına yol açtı. Eğer TL'nin seyri bu şekilde devam eder, üzerine de piyasaları rahatlatacak, sakinleştirecek önlemler alınırsa bu zararların önemli bir kısmı telafi edilebilir. Tedbirler sertleşir ve hedeflerle uyuşmayan adımlar atılmaya başlanırsa, hikâyemiz inandırıcı olmaktan çıkar. FED’in faiz artırma adımlarına kırılgan bir şekilde yakalanırız. 

KUR-ENFLASYON-FAİZ SARMALI... 
Böyle olursa, 2018'den beri yaşadığımız sıkıntılar tekrarlanır ve kur-enflasyon-faiz sarmalına tekrar gireriz. Bu, büyüme sıkıntısına ve özel sektör firmalarının borç krizine davetiye çıkarır. Dikkatle ele alınması gereken bir süreçten geçtiğimizi kendimize tekrar tekrar hatırlatmakta fayda var.

DOLAR/TL 9,00 SEVİYESİNE İNER Mİ?
Daha önce Dolar/TL'nin test ettiği seviyelerin epey altındayız; ancak, her gün %3 ile %6 arasında değerlenmeler, pek de normal değil. Dileriz bunlar, yaşadığımız ağır deprem sonrasındaki artçı şoklar olsun ve ortalık sonunda sakinleşsin.

Kur hareketlerine yönelik piyasa dedikoduları sona ermedi. “Dolar/TL 9,00 seviyesine kadar indirilecek, burada tutunması zor; ama illa ki inecek” diyenler de var. “Buralarda dinlendikten sonra tekrar yükselişe devam edecek” cümlesini kuranlar da. Ben gelişmelere biraz farklı taraftan bakmak istiyorum.

REKABETÇİ KUR MU?
“Rekabetçi kur” dedikten sonra Dolar/TL'nin 18,00'den 11,00 seviyesine inmesi, maliyet-fiyat dengesinde yepyeni bir bozulma yarattı. Bu sebeple enflasyonun düşmesi gecikecek. Çünkü yüksek maliyetten yapılan tedarik stokunun erimesi zaman alacak. Hükümetin bu süreyi kısaltmak için nihai satıcıların üzerinde baskı kuracağına inanıyorum. Buna rağmen ithal mallarının yurt dışında fiyatı düşmeden, Türkiye'de enflasyonun istikrarlı şekilde düşmesini beklemiyorum. 

BÜYÜME MODELİ SAKİNCE ELE ALINMALI
2020'nin kötü performansından sonra 2021'de yüksek büyüme çıkması normal. Pandeminin Türkiye için fırsat yarattığı da ortada. Normal şartlarda %5'in yakalanması pek mümkün değildi. Uzak Doğu'dan Türkiye'ye kayan ve TİM'in 25 milyar dolar olarak hesapladığı ihracat fazlası da bunun kanıtı. Bakalım, 2022'de bu fazlayı kalıcı hale getirebilecek miyiz?
Açıkçası 2018 yılında başlattığımız; ama bir türlü devam ettiremediğimiz ihracat ve üretime dayalı büyüme modelinin, bugün “tabandan tavana” değil, “yukarıdan aşağıya” uygulanmaya çalışıldığını görüyorum. Halbuki hedef pazardan üretim kapasitesine, tedarikten lojistiğe, enerjiden finansmana kadar kurgulanması gereken bir model bu. Dilerim 2022'de daha sakin zamanlar yaşarız ve bu sefer modeli daha kapsamlı şekilde ele alırız...

Yazarın 1.01.2022 00:00:00. Tarihinden Önceki Yazıları