ALTINBAŞ'IN ETRAFINDAKİ HAZİNE

Temelleri 1950'lerde Gaziantep'te atılan, Kuzey Kıbrıs'ta büyüyüp Türkiye'ye açılan Altınbaş Holding, 4 bini aşkın çalışanıyla dev bir aileye dönüştü. Mücevherattan finansa, enerjiden lojistiğe dek birçok sektörde faaliyet gösteren 25 şirketin yıllık cirosu, 10 milyar liranın üzerinde. KKTC'nin potansiyeline inanan ve 1974'ten bu yana yatırım yaptıkları "Yavru Vatan" ile adı özdeşleşen Vakkas Altınbaş, haliyle haklı bir gurur yaşıyor. Holdingde, başkanlığın 5 senede bir el değiştirme geleneği dolayısıyla şu an yönetim kurulu üyesi olan Vakkas Altınbaş, Business Life'a konuştu. Aynı zamanda Alpet Yönetim Kurulu Başkanı da olan Altınbaş, her zamanki gibi samimi açıklamalar yaptı...

Gaziantep’in Araban ilçesinde, 2 Mart 1958’de dünyaya geldi. 6 erkek ve 3 kız çocuğu olan babası Mehmet Altınbaş önderliğinde, kardeşleriyle birlikte çalışmaya başladı. Ocak 1975’te, askerliğini de mücahit olarak yaptığı Kuzey Kıbrıs’ın yolunu tuttu. Burada açtıkları ilk kuyumcu dükkanından sonra enerji ve finans gibi farklı sektörlere adım atıldı. Yakalanan hızlı yükselişin sonucunda banka, yatırım, petrol ve sigorta alanlarında faaliyete geçildi. Birbirinden özel projeler, Türkiye ile de tanıştırıldı. Öyle ki, Altınbaş Holding bugün, dünyanın dört bir yanında, farklı alanlarda 25 markasıyla boy gösteriyor. 

İş dünyasının ilgisini Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’ye çekmek için Mersin Anamur’dan Girne’ye, 80 kilometrelik mesafeyi yüzerek geçip bir rekora imza attı. Altınbaş Holding Yönetim Kurulu Üyesi Vakkas Altınbaş’tan söz ediyoruz... Alpet Yönetim Kurulu Başkanı da olan Altınbaş, hayatındaki dönüm noktalarını, Business Life okurlarıyla paylaştı. Doğduğu günden bu yana yaşadıklarını, başarılarını, sevdiği hikâyeleri, spor sayesinde geçirdiği değişimleri de anlattı. Duayen iş insanımız, 2003’te aramızdan ayrılan rahmetli babası Mehmet Altınbaş’ın şu nasihatı ışığında yürüyor: “Bir araya gelmek başarıdır. Bir arada durmak ilerlemektir. Birlikte çalışmak başarının yoludur.”


KIBRIS, HER İŞİMİZİN AKVARYUMU OLDU 
- Babanız, merhum Mehmet Altınbaş önderliğinde Gaziantep’ten sonra Kuzey Kıbrıs’a inandınız. 1979’daki ilk kuyumcu dükkanından sonra enerji ve finans gibi sektörlerle de adım adıp Creditwest Bank ve Alpet Kıbrıs’ı kurdunuz. Neden KKTC? 

Altınbaş’ların asıl doğduğu yer Kıbrıs... Gaziantep-Kuzey Kıbrıs-İstanbul rotasnı izledik. Kuzey Kıbrıs’a ilk Ali ağabeyim gitmişti ki, ondan sonra ailede ikinci olarak, 3 ay sonra Ocak 1975’te ben de oradaydım. Yani 44 yıldan bu yana Kuzey Kıbrıs’tayız. Kıbrıs sevdalısı oldum. Gönül verdim ve orada kaldım, askerliğimi de Kuzey Kıbrıs’ta mücahit -KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nda- olarak yaptım, eşim de oralı. Kıbrıs her işimizin akvaryumu oldu, orada büyüdük, ardından Türkiye’ye getirdik. 
Baba mesleğimiz sarraflık; ancak kuyumculuk ile arasında haliyle farklar var. Külçe, 22 ayar, saf altın alıp satmak “sarrafiye” olarak adlandırılır. İşlenmiş 14 ve 18 ayara geçmemiz, 1979’da Kuzey Kıbrıs’ta oldu. O dönem bize “Siz bunları nasıl satıyorsunuz?” dediler hatta. Orası biraz daha Londra kültürü gördüğü için 14 ayar vs. satılıyordu. Altıncılık vs. derken Altınbaş Bank’ı kurduk. Şu anki adı Creditwest Bank. Akabinde petrol sektörüne adım attık. 

SANKO HOLDİNG'İN SLOGANI GİBİ 'BU ÜLKEYİ SEVİYORSAN KOŞMALISIN'
- İş dünyasının ilgisini Kıbrıs’a çekmek için Mersin Anamur’dan Kuzey Kıbrıs Girne’ye 80 km’lik mesafeyi yüzerek geçip rekora imza attınız...

Memleketimden 13 yaşında çıkarken “Sadece Gaziantep’in değil, Türkiye’nin en büyük kuyumcusu olacağım, dünyada büyük kuyumculuk yapacağım” diye hedef koydum. Yoksa Araban ilçesinde küçük bir işletme açardık, her gün kebabımızı yerdik (Tebessüm ediyor). Anadolu’nun bağrından çıkıp neden Anamur’dan Kuzey Kıbrıs’a yüzmeye karar verdim? Aslında sembolik bir anlamı vardı. “Kararlı olduğunuzda bu mesafeler geçiliyor”u kanıtladım. Sanko Holding'in sloganı gibi "Bu Ülkeyi Seviyorsan Koşmalısın." Sanırım yıl 2012’ydi. Bir gün marketten alışveriş yaptım, elime beşer kilogramlık malzeme alıp eve getirdim. Ertesi gün bir uyandım ki kollarım ağrıyor. Gittiğim doktor “Sen bir şey kaldırdın mı?” diye sordu. Ben durumu anlatınca “Liflerin zarar görmüş, kasların bitmiş, sen ağırlık çalışacaksın, yüzeceksin ve bir diyetisyene gideceksin, beslenmene dikkat edeceksin” dedi. 

Prof. Dr. Hüseyin Nazlıkul’un dışında, ağırlık ve yüzme hocasına gittim. “Beni Anamur’dan Kıbrıs’a yüzdüreceksin” diye şakayla başladık. 55 yaşına kadar profesyonel anlamda yüzme bilmiyordum. Derede öğrendiğim yüzmenin yeterli olmayacağı aşikârdı. Nesefi suda burnumdan alıyordum! Dolayısıyla 3-5 kulaçta yoruluyordum. Oysaki tam tersi olması gerekiyordu. Yüzerken nefes almayı öğrenince nasıl da dinleniyor insan. Attığın kulaçları sayarken şaşırmamak için başka bir şey düşünemiyorsun, kafa komple boşalıyor. 50-100-200 kulaç derken, motor gibi olduk! 1.000-2.000-3.000 kulaç atıyorsun “Bana mısın?” demiyorsun! Havuzda 4 saat, 8 saat yüzüyordum. Vücudun mekanizması inanılmaz hızlanıyor. “Hocam bu iş gerçekleşecek, ben yaparım artık” dedim. Öyle ki, o da yan tarafımda benimle birlikte aynı tempoya sahipti. 

“Köpek balıkları parçalamasın” diye İzmir’de 60 bin Euro’ya paslanmaz çelikten bir kafes, 5x10 metre uzunluğunda bir havuz yaptırdık. Burada gençlere mesajımız şuydu: “Kararlı olduğunuzda, ‘Başaracağım’ dediğinizde hiçbir engel, zorluk sizi yıldıramaz.” Düşünün, 50-55 yaşında, nakitte Türkiye’nin en zengin adamı olacaksın. İşlerin ise altın, petrol ve finans... Bizimkisi azmin zaferi.

YAPTIĞIMIZ İŞLERİN TÜMÜNDE HEDEFİ ‘İLK 5’ OLARAK KOYUYORUZ
- Enerji, eğitim, finans, mücevherat ve lojistiktesiniz. Faaliyet gösterdiğiniz sektörlerde pazar liderliğini ne zaman ve nasıl yakaladınız? 

Biz tüm işlerde çıtayı ilk 5’e koyuyoruz. Zaten ilk 5’te değilseniz, o sektörde söz sahibi olamıyorsunuz. Mesela; biz altıncılıkta Türkiye’de 1 numarayız. Kuzey Kıbrıs’ta da bankacılıkta (Creditwest Bank) 1 numarayız. Kuruluşunda da bu amacı belirlemiştik. Hedef belirlediğiniz zaman engelleri aşabiliyorsunuz. “Ben şunun gibi olacağım, bunu başarmam gerekiyor” demelisiniz. Bu yolda ne çelmeler takıyorlar ne goller atmaya çalışıyorlar size! Gayenize ulaşabilmek için çoğu vakit yutkunuyorsunuz, birçok şeye katlanıyorsunuz, alttan alıyorsunuz. 

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan “Ben bu yola kefenimi giydim de çıktım, kimseye pabuç bırakmam” diyor ya... Biz de “Kuyumculukta ve petrolcülükte Türkiye’nin bir numarası olacağız” diyorsak meydanı her önüne gelene bırakamam, pes edip gidemem; kimse kusura bakmasın! Bu açıdan Cumhurbaşkanımızın hoşuma giden pek çok özellikleri var. Onu kutluyorum, gerçekten inanılmaz başarılı. “Benimle TV’ye çıkacaksan ve program yapacaksan, benim kadar oy alacaksın. O zaman gel, tartışalım” diyor. Biz de “Türkiye’nin altıncısı olacağız” dedik. Üzerimize oynanan oyunların hepsine gülüp geçtim. “Vakkas, sen yoluna devam. Halk seni tercih ediyorsa demek ki doğru yoldasın” dedim. 

ALLAH ÖMÜR VERİRSE 100 YAŞINA KADAR PİYASADAYIM
- Holdingin 2018 cirosu 11.4 milyar TL. Sektör özelinde, ajandanızın, yeni dönem yatırım başlığında neler yazıyor? Büyüme planlarınızdan bahseder misiniz?

Hedefimiz; eğitimde ve enerjide üzerine koymak, kuyumculukta ise 1 numaranın da 1 numarası olmak. Finas zaten olmazsa olmazımız. Amacımız, Türkiye’nin en güçlü varlık yönetim şirketlerinden biri olmak. Biz yatay değil, dikey, yani fazla dalllara dağılmadan kendi işimiz büyümek istiyoruz. Dimdik ayakta durmazsanız sizi sendeletiyorlar. Rakiplerimiz ensemizde, dolayısıyla gevşemeye ve rehavete yer yok. Bu bir maraton yarışı gibi... Örneğin; kuyumculukta her üç, altı ayda bir yeni bir model çıkarmazsanız birinciliği kaptırırsınız. Hayat bu kadar acımasız. Bazen kriz dönemlerinden geçiyoruz; ancak ben “Gelecek bizlerin olacak” diyorum. Hâlâ genciz. 60 yaşındayım. Allah ömür verirse 100 yaşına kadar piyasada iş yapacağız (Tebessüm ediyor).


ALPET’E ORTAK ALABİLİRİZ
- Hedef pazarlarınızda hangi ülkeler var? 

KKTC’de finansta ve kuyumculuk sektöründeyiz. Çin ve Rusya pazarlarını önemsiyoruz. Şu anda Arnavutluk’ta (petrol), Ukrayna’da varız. ABD’ye, Avrupa’ya, Çin’e (altın) ihracat yapıyoruz. Alpet’te ya ortak alıp büyüyeceğiz ya mevcut şirketlerle birleşeceğiz. 

BİZDEN ALANLAR MUTLAKA KÂRLI ÇIKIYOR
- Yurt içi ve yurt dışında 25 şirketiniz var. Bünyenizde 4 bini aşkın personel çalışıyor. Kârlılığı nasıl sağlıyorsunuz?

Şirketlerimiz kâr odaklı; ancak insanlara faydalı birçok iş yapıyoruz. “Kazan kazan” modelini benimsiyoruz. Bayilerimize, müşterilerimize kazandırmak istiyoruz. Böyle olunca daha da başarılı oluyorsunuz. Bizden alanlar mutlaka kârlı çıkıyor. Onların yatırımlarına yön veriyoruz.

DÜRÜSTLÜĞÜNÜZÜ KARŞI TARAFA AKTARDIĞINIZDA ÖNÜNÜZ AÇILIYOR
- Değişen ülke ve dünya ekonomisi koşullarına nasıl ayak uyduruyorsunuz? Beklentileri ve belirsizlikleri nasıl yönetiyorsunuz?

Kuzey Kıbrıs’ta ben bir konuşma yaptığımda herkes “Vakkas Altınbaş’a bir kulak verelim, ne söylüyor?” diyor. Beni rol model aldıkları için “Bir şey derse o olacak” cümlesi kuruluyor ki, sonunda dediklerim çıkıyor. Bu, en iyi “öngörü” kavramıyla açıklanabilir. Beklentiyi bitirdiğinizde müşteri sizi takip etmiyor ve onların dikkatini çekmiyorsunuz. Yuvarlak değil, köşeli yani net konuşmalısınız. Dürüst olduğunuzu karşı tarafa aktardığınızda önünüz açılıyor.
- Kriz ve ekonomik darboğaz dönemlerini fırsata çevirmenin sırrı ne? 
Bizim gibi ülkelerde birçok fırsat var. Bunlardan yararlananlar kazanıyor, diğerleri ise eleğin altında kalıyor. Biz çalışanlarımızla, müşterilerilerimizle bugüne dek darboğaz dönemlerden başarıyla çıktık. 

BABAM ‘ÖNCELİKLE ADAMDAN ANLAYACAKSIN’ DERDİ 
- Kalıcı ve sürdürülebilir tedbirlerinizden söz eder misiniz?

“Sürdürülebilirlik” için şirketlerimizi mümkün olduğunca kurumsal yapma gayretindeyiz. Yönetim kurulu olarak müdürlerimizi seçip işleri onlara bırakıyoruz. Babam “Altından ve pırlantadan anlayacaksın. Bu zaten senin işin. Ancak öncelikle adamdan anlayacaksın” derdi. Dostunuzu, eşinizi ve çalışanlarınızı seçemezseniz ağzınızla kuş tutsanız dahi başarı elde edemezsiniz.
- Rekabette geride kalmamanın formülü nedir? 
Kardeşlerden biri koşuyor, diğeri üniversite bitiriyor. Öteki yüzüyor, bir başkası farklı bir spor yapıyor. Kendi aralarında da muazzam bir çekişme var (Tebessüm ediyor). Herkes bir şeylerin peşinde. “Aman ben de sağlıklı olayım, çalıyalım” diyor. Sonrasında ise piyasaya karşı rekabet geliyor. 

DÖNÜŞÜMLÜ BAŞKANLIK AİLEYİ BİR ARADA TUTUYOR 
-Yönetim kurulu başkanlığı görevini, kardeşlerinizle birlikte 5 yılda bir dönüşümlü yürütüyorsunuz. Aile içi demokrasi, beraberinde hangi faydaları getiriyor?

Yönetim kurulu başkanlığını sıraya koyduğunuzda herkes görevin kendisine geleceğini biliyor, aynen Avrupa Birliği (AB) gibi... Böylece kimsede kopma olmuyor. Avrupa’da ve dünyada bizimkine benzer modeller var. Türkiye’de adam geliyor, seçiliyor bir yere, ebedi orada (!) olmuyor. Benim açımdan “Altınbaş Holding’in Kurucusu” demek ile “Yönetim Kurulu Başkanı” denmesi arasında ne fark var? Diğer kardeşim de gelsin, emaneti devralsın. Dönüşümlü başkanlık aileyi bir arada tutuyor. Bize “Sizin olmazsa olmazınız nedir? Bu başarıya, bu yaşta nasıl ulaştınız? Türkiye’nin nakitte zenginleri arasına girdiniz?” diye soruyorlar ya... İşte; en büyük özelliğimiz, zenginliğimiz, kardeşlerle sırt sırda vermemiz ve bir arada olmamız. Böyle olunca sizi kimse yıkamıyor. 

Rahmetli babam bana “Oğlum Vakkas, etrafındaki hazinenin kıymetini bil” dedi. “Baba, ne hazinesi?” diye sordum. “Kardeşlerlerin birer cevher, onları hiç unutma, yanına al” karşılığını verdi. Buna istinaden Ali ağabeyimle ikimiz kolları sıvadık. 20’li, 25’li yaşlarda, 1986’lar, 85’ler, 84’lerde, merhum Turgut Özal ile ithalata getirilen serbestliği iyi değerlendirdik. Türkiye’nin ilk ithalatçılarındanız. Hırdavat, şemsiye, boncuk, tabak, çanak vs. Uzak Doğu’yu ilk keşfedenlerdeniz. Bu da Kıbrıs’ın sayesinde gerçekleşti. İyi de para kazandık ve bunu paylaştık. “Gelin, bunlara siz de ortaksınız” dediğim kardeşlerim şaşırıp “Nasıl?” dediler. “Ne varsa sizin de hakkınız” dedim. Oğlum ile en küçük kardeşim arasında 5 yaş fark var. Ona da aynısını söyledim. Yoksa gençleri aramızda tutamazdım. Birlik, beraberliği ve başarıyı böyle yakaladık. Ben 60, ağabeyim 65, en küçüğümüz 45 yaşında. Şu an 6 kardeşin de serveti, hissesi ve hakları aynı, herkes eşit. Diğer türlü yürümüyor. Başarının sırrı “Bir’likte Bir Olma”k. 
Altınbaş kardeşler olarak gençlerimizi, kurulan ayrı şirketlerde istihdam ediyoruz. Çünkü herkesin çocuğu kendine kıymetli. “Şirketin içinde sıkıntı olur” düşüncesiyle böyle bir prensip kararı aldık. Temettüler değerlendirildi ve onlar da ayrı firmalara geçti. 

ÖZAL’IN AİLEMİZE VE TÜRKİYEMİZE ÇOK BÜYÜK KATKILARI OLDU 
-Eski Cumhurbaşkanlarımızdan, merhum Turgut Özal’ın ithalata getirdiği serbestlik, Altınbaş Holding olarak sizlere nasıl yansıdı? Kendisiyle bir anınızı paylaşmanızı istesek...

Rahmetli Turgut Özal’ı çok takdir ederdim. İnanılmaz kararlar verdi o zamanlar. Türkiye 70 cent’e muhtaçken ithalatın önünü açtı. “Millet yiyecek ekmek bulamıyor, nasıl olacak?” dediler. Özal, Kasım 1983’te seçimlerden galip ayrılmıştı. Seçilen Başbakanlar ve Cumhurbaşkanlarının ilk Kuzey Kıbrıs’a, sonra da Azerbaycan’a gitmesi gelenektir. Hayranı olduğum Özal da ocak ayının başında Kıbrıs’a geldi. Öncesinde sürekli “Özal’a nasıl ulaşırım?” diye düşünmeye başladım. Nihayet o gün gelip çattı. Korumalar dükkanımın oraya geldi “Diğer taraf çok kalabalık oldu. Oradan gidemiyoruz. Otomobili buradan geçireceğiz” dedi. İş yerimin önüne geldiğinde hemen atıldım “Efendim ‘Hoş Geldiniz’ Memkelete hayırlı, uğurlu geldiniz. Türkiye’nin kaderinin değişeceğine inancım tam” dedim. Düşünün ki, bunları kendisine 25 yaşındaki bir genç söylüyor. 

Gaziantepli olduğumu belirttim ve “Malatyalıları biz çok severiz Efendim” dedim. “Ne yapıyorsun sen burada?” diye sorunca ben de anlattım. “Kuyumculuğu neden Türkiye’de yapmadın da buraya geldin?” diye iliştirdi. “Efendim, Türkiye’de bu işler illegal, burada her şey resmi” dedim. Ardından “Türkiye’nin hayır duasını aldınız, buyurun mağazamıza, bize de bir dua edin” dedim. Hemen ahbap olduk. Özal ile birlikte hemen yandaki Saray Otel’e geçtik. Takım elbiseliyim ki, aynı koruma gibiyim. Balkondan konuşma yaparken etrafındaki 10 adamdan biri de bendim. Aşağıda beni tanıyanlar “Bizim kuyumcu Özal’ın yanına nasıl gitmiş?” diyor (Tebessüm ediyor). Özal’ı, Rumlara karşı; herhangi bir kaza, bela olmasın diye 500 bordo bereli koruyor. Kendisi benim telefonumu aldı, kendi numarasını verdi. “Türkiye’de altın işini serbest bırakın, ilk altın fabrikasını Altınbaş olarak biz yapacağız” dedim. 

Bir ay sonra sonra ithalata ilişkin radikal kararlar çıktı ki, biz zaten erken davranmıştık. Özel kaleminden “Şunlar, şunlar, her şey serbest oldu. Altın getir, onu, bunu getir” diye faks geldi. Öyle bir liste ki, inanamazsınız. “Biz altından ziyade şunları da götürelim” düşüncesi hâkim oldu. Hemen tüccarlarla görüştük, akşam yükledik, sabah Türkiye’de mallar. Herkes “Kanun dün çıktı, siz bugün bunları nasıl getirdiniz? Hazır mıydı?” diye soruyor (Tebessüm ediyor). Özal’ın ailemize ve Türkiyemize çok büyük katkıları oldu. Ruhu şad olsun...

İNSANA DOKUNMAYI RAUF DENKTAŞ’TAN ÖĞRENDİM
-KKTC’nin ilk Cumhurbaşkanı olan ve adı Kıbrıs ile özdeşleşen siyaset adamı Rauf Denktaş ile de çok yakındınız...

Evet... Rahmetli Rauf Denktaş’tan da çok şey öğrendim. Bir gün “Altınbaş bana neden plaket veriyorsunuz?” dedi. “Kimseye zor kullanmıyorsunuz; ancak siz girdiğiniz her seçimi açık ara farkla kazanıyorsunuz” dedim. “Ekonomiden anlamam. Türkiye’den parayı alır, getirir, burada millete dağıtırım (Tebessüm ediyor). Ben üç şeye dikkat ederim. Birincisi; insanlara dokunurum. Onlarla tokalaşırım, kucaklaşırım, onları severim. İkincisi ve üçüncüsü; düğünlerini ve de cenazelerini kaçırmam. Acılarını, sevinçlerini paylaşırım. Burada çektiğimiz fotoğrafı sana göndereceğim” dedi. Hakikaten dediğini yaptı ve ben de bu görseli dükkanıma astım. 

ALTINBAŞ, VAKIF ÜNİVERSİTELERİ ARASINDA İLK 5’TE YER ALIYOR
-Mehmet Altınbaş Eğitim ve Kültür Vakfı Başkanı’sınız. Altınbaş Üniversitesi ile sosyal sorumluluk faaliyetlerinizi yürütüyorsunuz. Bu konuyu biraz açar mısınız? 

“Eğitimle ilgili bir üniversitemiz olduk” dedik. Onu da Kıbrıs’ta bu alanda faaliyet gösterenlerden gördük. Babam 1923 doğumluydu, yani Cumhuriyet ile yaşıttı. Okumayı-yazmayı askerde öğrenmişti. Bize hep “İnsanlık eğitimle kalkınır, onsuz hiçbir şey olmaz, eğitim çok önemli” derdi. Sürekli “eğitim” vurgusu yapardı. “Bir gün, ileride çok zengin olursanız mutlaka eğitime katkı” yapın derdi. Anaokulu ve üniversite açmamız yönünde tavsiyede bulunurdu. Eğitime girmemiz de onun 2003 yılındaki vefatından sonra oldu. Adına, Mehmet Altınbaş Eğitim ve Kültür Vakfı’nı kurduk. İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi’ni 2008’te açtık, ismini sonradan Altınbaş Üniversitesi’ne çevirdik. “Türkiye’nin ilk 5 üniversitesinden biri olacak” diye hedef belirledik ki, bunu da başardık. Vakıf üniversiteleri arasındaki ankette Bilkent, Koç, Sabancı ve Özyeğin ile birlikte ilk 5’teyiz.
 
Sosyal sorumluluk projesi olan, uluslararası düzeydeki Altınbaş Üniversitesi’nde okuyanların yüzde 56’sı burslu. Birçok ülkeden öğrencimiz var ve eğitim, tümüyle İngilizce. Dolayısıyla bizi tercih edecekler, en az İngilizce bilmeli. Geleceğin gençliği ve yetişmiş insanının Türkçe haricinde mutlaka üç farklı lisanı daha olmalı. İngilizcenin yanına Rusça ve Çinceyi de koyuyoruz. Altınbaş’ların üçüncü kuşağı üç yabancı dil konuşuyor. Arapça da çok önemli. Biz de kurumlarımızdaki işe alımlarda “yabancı dil” şartı arıyoruz ki, bilenler avantajlı oluyor. 

GENÇLER, TECRÜBELİ NSANLARIN SÖZLERİNİ ÖNEMSEMELİ
-İş hayatına yeni giren gençlere ne tavsiye edersiniz?

Gençlere en büyük tavsiyem; mutlaka sportmen olmaları. Ahde vefa göstersinler. Tecrübeli iş insanlarının sözlerini önemsesinler. Yenilikleri keşfetsinler ki, bu noktada gerektiğinde risk de alınmalı. Bilişim, yazılım ve iletişim çağındayız. İşte; adamın biri Google’ı (Sergey Brin ve Larry Page tarafından Stanford Üniversitesi’nde doktora öğrencisi oldukları sırada 4 Eylül 1998’te kuruldu) geliştirdi ve dünyanın en zengini oldu. Ben kendimden büyüklerle de oturur konuşurum. Ben 60 yaşındayım; ama arkadaşlarım 70-75’lerde. Onlardan halen bir şeyler öğreniyorum. Bunları da geçlere aktarmayı severim. Alıp verdiğiniz zaman Cenab-ı Allah size başarı veriyor. 
Hayat tekerrürden ibaret. Biz de geleceği gençlere bırakıyoruz, sadece tavsiyede bulunuyoruz. Bunu önemseyenler başarıyı yakalıyor. Onları teşvik etmek için “Biraz da sizler yapın” diyoruz. Sonuçta herkes tecrübe yaşamalı. 

İDOLÜM, MERHUM SAKIP SABANCI İDİ
-En çok hangi iş insanının tavsiyelerine kulak kabartıyorsunuz?

Merhum Sakıp Sabancı benim idolümdü. Konuşkandı, girişkendi. Kendisiyle görüşürdük. 

PARA KAYBEDİN; AMA İTİBAR KAYBETMEYİN!
-Sizce itibar nedir? Değerlerinizi kendi ailenizde nasıl yaşatıyorsunuz?

İtibar bir balon gibidir. Geleceğinize, ailenize bırakacağınız en önemli şey. En ufak bir şey değdiğinde patlar, söner gider, iki paralık olursunuz. Çocuklarımaza “Para kaybedin; ama itibar kaybetmeyin” diyorum. Her insanda beyaz sayfa vardır ki, ona yazılır, yazılır; ancak sen ölmeden kapanmaz. Arkadan kalanlar da onu okur. 

‘EN ZEKİ BEYİNDEN, EN SÖNÜK MÜREKKEP DAHİ GEÇERLİDİR’
-“Basın dostu” bir lidersiniz. Kendinizi, icraatlarınızı kamuoyuna anlatmaya çok önem veriyorsunuz. Neden?

Basın çok önemli; çünkü yaptıklarınızı kamuoyuna sunamazsanız, bilgiler sizinle birlikte kaybolur gider! Ben, bilginin paylaşıldıkça çoğaldığına inananlardanım. Senin dünyalar kadar, kasalar dolusu altının var; ancak icraatlar iyi aktarılmazsa nasıl bilecekler? Ben deneyimlerimi anlatmakla kalmıyorum. Kitaba, yazıya döküyorum ki, gençler okusun ve “Nelerden geçtik, nasıl oldu?” sorusuna yanıt bulsunlar ve bu tecrübelerden istifade etsinler istiyorum. Bir İngiliz atasözü der ki “En zeki beyinden en sönük mürekkep dahi geçerlidir” 


VAKKAS ALTINBAŞ’IN YÖNETİM TARZI 
- “Bu olmazsa olmaz” diyenlerden değilim. Önce olumluları, sonra olumsuzları konuşurum. Bir işin olmasını istiyorsam, toplantılarda önce olumluları anlattırırım. Olumlu düşünenleri dinlerim. Biraz zaman alıyor; ancak sonunda demokrasi kazanıyor.
- Birlik olmadan asla karar almam. Bir konuda herkes ikna olmalı. Her görüşe değer veririm. Çünkü ancak takım ruhu ve ekip çalışmasıyla kazanabilirsiniz. 
- Çalışanlarımızdan disiplinli, bakımlı, şık giyinmelerini, güzel konuşmalarını istiyorum. CV’lerde birçok özelliği önemsiyorum. Bakımsızsa, sportmen değilse pek olumlu bakmıyorum.
- Yöneticilere; öğünlerine, yedikleri yemeklere dikkat etmeleri ve günlük en az 30 dakika spor yapmaları yönünde tavsiyede bulunuyorum. Evde egzersiz, yürüyüş, tenis, yüzme vs. olabilir. Sağlıklı olmayan ve kendisine bakmayan bir insan başkasına faydalı olamaz. 


VAKKAS ALTINBAŞ’IN EN KIYMETLİ BAŞARISIZLIĞI
- Elbette iş hayatınızda başarısızlıklarınız da oluyor. Biz Türkiye’nin ilk su fabrikası (Pınar Su) kurduk –Hendek ve Ispata’ta- yürütemeyince Yaşar Holding’i sattık. Gıda sektöründe 8-10 bin çeşit ürün mevcut.
-Göztepe Kulübü’nü satın almıştık (2007). Başarılı olamadık ve bırakmak zorunda kaldık. Merhum İlhan Cavcav dünya kadar para kazandı (Tebessüm ediyor); ama biz yapamadık. 
-Spor dünyanın en zor işi. Güzel, zevkli; ama olmadı. Bu da bize ders oldu. 
-Benim gençlere öğüdüm: “Bilmediğiniz işe girmeyin. Futbol da su da olsa satıp para kazanamazsınız.”


VAKKAS ALTINBAŞ’IN GÜNLÜK AJANDASI
-Sabah 06.00’da uyanırım. “Bir gün evvel neler yaptım? Bugün neler yapacağım?” diye muhakeme gerçekleştiririm. 
-Güne mutlaka sporla başlarım. Ya 50 dakika yürürüm ya da 50 dakika egzersiz yaparım. Eğer erkenden işim varsa ve bir yere gitmem gerekiyorsa akşam dönüşte sporumu aksatmam. 
-09.00-14.00 arasında çalışırım. 14.00’ten sonra da hiç kimseye randevu vermem. Gider aileme vakit ayırırım. 
-Evimde dinlendiğim bir köşem var. Çıkarken eşime, çocuklarıma güler yüzle bakarım.
-Temiz giyinmeyi ve Türkçeyi iyi konuşmayı severim. Toplumda kendimi sevdirmeyi önemserim.


VAKKAS ALTINBAŞ’IN KİTAP TUTKUSU 
-Günde bir saat kitap okurum. Bana çok şey kattığına inanıyorum. Daha çok “kişisel gelişim”le ilgili olanları tercih ediyorum. Sabretmeyi, güzel konuşmayı, olaylara farklı açıdan bakmayı onlara borçluyum. 
-En son okuduğum, Hale Caneroğlu’nun bir eseriydi. Bunu, Hadımköy’deki Alkent 2000'de komşular arasında oluşturulan “Deniz Aslanları” adlı grupta da paylaştım. 
-Her insana “Anılarınızı anlatın” diyorum. Babamın da bir kitabını yaptım. Ben, kendi yaşadıklarımı “Altın Yıllarım”da anlattım. “Ya, olur mu?” falan diyenler, sonradan kapışmaya başladı! Torunlar vs. “Dedem nasıl?” diye merak ediyor haliyle. 
-Hatıralar, sözler, bilgiler kaybolmuyor, nesilden nesile gidiyor. Ben de bundan esinlendim. Yeni çıkacak olanın ismi ise “Altın Sırlarım”. 10 tane altın sır. Sırrı olmayan bir insanın başarıya ulaşması mümkün değil.