ARZUM'UN YARIM ASIRLIK YOLCULUĞU

Temelleri 1966'da atılan Arzum'un doğuş hikâyesi alkışa değer. Yarım asırlık yolculuğunda, birçok ilke adını yazdırarak küçük ev aletleri sektörüne yön veriyor. Hemen her eve giren, başarısını kısa sürede uluslararası araneya da taşıyan bu yerli markamız, teknolojiyi tasarım ve yaratıcılıkla birleştirerek ortaya çıkardığı ürünlerle hayatları değiştiriyor. Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kolbaşı, "Sen dokunursun değişir dünya" mottosuna sahip olan Arzum'un başarı öyküsünü ve gelecek planlarını, BusIness LIfe'a anlattı...

Arzum; Türk malı ilk ütüyü 1967 yılında, ilk mekanik süpürgeyi 1968’de, ilk mutfak robotunu 1991’de ve ilk elektrikli cezveyi 2003’te üretti. 2001’de, 3 yıl garanti uygulamasını başlatarak sektöre öncülük etti. Tasarladığı yenilikçi ürünlerle, yerel ve uluslararası birçok prestijli ödüle layık görüldü. 2014’te Türk kahvesinde bir devrim yarattı. Doğrudan fincana servis özelliğiyle bir ilk olan Arzum OKKA Türk Kahvesi Makinesi, yurt içi ve global pazara sunularak büyük bir başarı elde edildi. 
2015’te “Turquality” programına alındı. Arzum bugün; gıda hazırlama, pişirme ve kızartma, içecek hazırlama, temizlik, kişisel bakım ve ütü olmak üzere 6 kategoride, 250'den fazla ürünüyle Türkiye’de yılda 3.5 milyon satış gerçekleştiriyor. 42 ülkede milyonlarca eve ulaşarak “dünya markası” olma yolunda ilerleyen bu değerli markamızın Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kolbaşı’nı dinledik...

-Arzum OKKA’nın doğuş hikâyesini sizden dinleyelim...
İhracatta, gittiğimiz yerlerde hep fiyatla ön plana çıkmaya çalışıyorduk. Dünyada 71 milyar dolarlık bir hacme sahip olan küçük elektrikli ev aletleri pazarında, 10 bin 300 marka yarışıyor. Herkes fiyatla hareket etmiyor, bazılarının başka başka özellikleri var. Biz de Fransız ve Almanlar teknolojisiyle, İtalyanlar dizaynıyla; ama kendi hikayesiye ön plana gelmiş. “Türkiye’den neler olabilir?” sorusuna yanıt ararken “gastronomi”, bunun içerisinde de kahve önümüze çıktı. 
Lokum ile Türk kahvesi dünyanın tanıdığı; ancak bitim yeterince işlemediğimiz asetlerimiz. O nedenle Türk kahvesine merak saldım. İlk elektrikli cezveyi 2003’te, doğrudan fincana servis özelliğiyle bir ilk olan Arzum OKKA’yı 2014’te yaptık. Arzum OKKA, kendi kendini yıkayabiliyor. Özetle; yaşam alanında Türk kahvesi yapılabiliyor. Bu yüzden büyük ilgi gösterildi. Benim rakiplerimle aram iyidir. Diğer makinelerin haznesini yıkamak için muslağa götürmelisiniz, Arzum OKKA’da bu ihtiyaç yok. 

SATIŞ ADEDİNDE LİDER CİRODA İLK 5 ARASINDAYIZ
- Mısır Çarşısı’nda, 108 metrekarelik bir dükkanda 1953’te kurulan aile şirketi Güney İthalat’tan, Arzum’un büyüdüğü bugünlere nasıl geldiniz?

Aslen Konyalıyız. Kasım 1966’da, İstanbul’da dünyaya geldim. Marka ise Temmuz 1966 doğumlu yani benden ayca büyük (Tebessüm ediyor). 1988’e kadar ben yoktum. Arzum 53 yıllık bir marka. 1988’de, babamın vefatıyla, yani 22 yaşında işin içine girdim. Babamın, amcalarımın, kuzenlerimin organizasyonu ve onların yarattığı bir iş. Güney İthalat, Türkiye’de var olan elektrikli ev aletleri, TV, müzik seti gibi çeşitli ürünleri –arkasındaki Aladdin marka termosu gösteriyor- alıp satan ve dağıtan bir şirket. Anadolu’dayu dolaştıkça şunu fark ettim; ithat ettiğimiz Schaub Lorenz’i, Grundig’i, belirli bir adette satış yapan bir esnaf, şartlar oluşunca benden değil, yıllık anlaşma imzalayıp yerinden alıyor. Yani aracılık yapıyorum; ama süreklilik sağlayamayabiliyorum. Ben de yeni bir ürün aramak zorunda kalıyorum.
“Bunu böyle yapmaktansa Arzum’u geliştirelim” dedik. Buna aile de razı oldu. 1996’da, 16 tane ürün ile tamamen Arzum’a odaklandık. 1991’de çıkardığımız ilk mutfak robotu, Arzum’u çok büyüttü. Üzerine yeni ürün gamları inşa ettik. Bugün 6 farklı ürün grubunda yılda 3.5 milyon civarında satış yapıyoruz. Ülkemizde, küçük elektrikli ev aletlerinde senede 15 milyon ve üzerinde ürün satılıyor. Türkiye’de yaklaşık 1 milyar dolar büyüklüğündeki pazarda, adet bazında lider, ciroda ilk 5 arasında ki, 3. ve 4. de olabiliyoruz.   


ARZUM’DAN 4 BİN 500 KİŞİ EKMEK YİYOR
- Toplam istihdam sayınız kaç?

Hong Kong, Şanghay ve Münih ofislerimiz var. Merkezde, yani bizim “beyin takımı” dediğimiz Arzum’un operasyonunda toplamda 150-152 kişilik bir organizasyonuz. Bize hizmet sağlayan üreticilerimiz mevcut. Fabrikalarda, yani arka üretici bölümünde yaklaşık 3 bin 500 kişi var. Bunların bazıları bize, bir kısmı başka markalarla da çalışıyor. Türkiye’ye yayılan 200-250 servisimiz var. Minimum 2 kişiye istihdam sağlansa 500 kişi, satış sonrası hizmetlerde. Yani bizimle birlikte 4 bin 150. Bir de 350 civarında, mağazalarda merch (mörş) / satış tanıtım ekibi var ki. Özetle; direkt ve endirekt, 4 bin 500 kişi Arzum’dan ekmek yiyor. Bu rakamlara lojistik dahil değil.

MAĞAZALARIN İÇİNE, KAHVE GİBİ HİKÂYELER KONULMALI
- Satış noktası ağınızı genişleten bayileriniz için aradığınız kriterler ne? Bu iş birlikteliklerinin Arzum’a geri dönüş oranı nedir?

Bizim kendi mağazamız hiç yok. Küçük elektrikli ev aleti satan, satmak isteyen, züccaciye grubu ve beyaz eşya bulunduran mağazaların hemen hemen hepsiyle çalışıyorum. Yıllardan beri yol aldığımız, eski olan klasik bayileri tercih ediyoruz. Öyle ki, bu alandaki genç yatırımcı sayısı az. Dünyanın gidişatında da böyle bir gerçek var. Yeni müşterilere kapımız açık; ama onlar sektöre çok organize perakendeden –MediaMarkt, CarrefourSA, e-ticaret siteleri gibi- gelenler... Mağazacılık kan kaybediyor, model değiştiriyor. Dolayısıyla içine “kahve” gibi bir hikâye koymalısınız. Yemek, çikolota eğitimi veren, pasta-kek yapımını öğreten, aynı zamanda bunları satanlar biraz daha ön plana çıkıyor. Bayime “Seni mahallende, AVM’de diğerlerinden farklı kılan nedir?” diye soruyorum. Ayrıca “Sadece Arzum'da” diye bir ürün grubu oluşturduk. İşte; bu ayrışmayı yapmak isteyen bayilerle iş birlikteliklerimiz fazla oluyor.
Bana fatura kesen, benim fatura kestiğim herkesi tanımak gibi bir felsefem var, ben gider dokunurum. Tedarikçinin sayısı az ki, onları yönetebiliyorum. Bayimi de ziyaret ediyorum. Muhabbetten iş şeklinden, dükkanın temizliğinden iş yapacak dükkanı ve birçok şeyi görebiliyorum. Aslında fark ben değilim, kendileri. 


YENİLİKLERLE, İNSANLARI ŞAŞIRTMAK İSTİYORUZ
- Marka bilinirliliği açısından yüzde 100’e yakın bir seviyedesiniz. Sektörünüzde pazar liderliğini ne zaman ve nasıl yakaladınız?

Yeniliklerle insanları şaşırtmak istiyoruz. “Arzum bunu da yapmış hakikaden. Bunu da düşünmüşler” desinler. Bu çok güzel. Arzum’u alanın muhakkak iyi bir hikâyesi olsun. Memnun kalınmayan ürün duyurulursa sorumluluk alıyoruz. Önemli olan; arızalı çıkanın yenisini verebiliyor muyum? Fiyat farkı almadan bir üst modele geçirebiliyor muyum? “Ürünü al, 90 gün kullan, beğenmezsen iade et” gibi kampanyalarımız var. “Müşteri” kelimesini sevmem. Arzum’u tercih edenlerin kalplerini, beyinlerini hoş tutmaya çalışıyoruz. “Ben bir daha Arzum almayacağım” diyen de olabilir. Derdini ya mutfakta çözmeliyim ya da onu da mutlu ayırmak için harcadığı parayı iade etmeliyim.

FARKLI RENKLER İLE TÜKETİCİYİ İÇERİYE ALIYORUZ
- Farklı renkte tasarımlara imza atmanızın gerekçesi nedir? 

Ev kadınlarımızın çok zaman geçirdiği mutfak grubunda; yani gıda, yiyecek-içecek hazırlama ve pişirmede iyi bir markayız. Dolayısıyla insanlar yaşam alanlarının güzel olmasını, uyumu ve ahengi yakalamasını istiyor. Aynısı banyolar için de geçerli. Buralardaki renk değişikliklerine uygun ürünler noktasın da biz de bu tercihlere ayak uydurmaya gayret ediyoruz. Bu noktada, Beymen Club ile bu sene renkli bir ürün tasarladık. Ducati (İtalyan motosiklet tasarımcısı ve üreticisi)-Arzum iş birliğinde, kişisel erkek bakım ürünlerinde tüketiciyi kırmızı-siyah renkleri kullanarak içeriye almaya çalıştık. 

- Başarınızın temelinde hangi teknolojik ve inovatif çözümlerin önemli payı var?
Başarımızın temelinde tüketici var. Ürünü kullanan problemi sana aktarıyor, yeter ki onu duymayı bil. Örneğin; Arzum Dublex Çift Hazneli Doğrayıcı. Yukarısına bıçak koyduk ki, bu soğanı, sarımsağı çeker, aşağısı da muzlu süt yapar. İnovasyon, zaten senin fikrindir! Anneler problemin kralını yaşıyor! Bunu bizim Ar-Ge görmeyebilir. Mühendis de MTA mezunu da olsan, sarımsaktan muzlu süte geçiş aklına gelmez! 

İHTİYAÇLARI ÇÖZEN ÜRÜNLER GELİŞTİRİYORUZ
- Ajandanızın “yatırım” başlığında yeni döneme dair neler yazıyor? 2020’ya dair planlarınızdan söz eder misiniz?

Ürün geliştirmelerin hepsi birer kalıp yatırımı. “Arzum OKKA, ekmek kızartma makinesi, dublex çift hazneli doğrayıcı gibi yeni ürünleri nasıl çıkartırız?” diye düşünüyoruz. 6’dan fazla OKKA ürünümüz var ki, kahvede iyi bir konumdayız. OKKA’yı biraz daha geliştireceğiz, yeni ürünler yolda. Kişisel bakım, gıda hazırlama gibi alanlarda da bizi tercih edenlerden gelen geri dönüşlere göre; onların ihtiyaçlarını çözen ürünler geliştirmeye çalışıyoruz.
2020’ye gelince... İhracata daha fazla önem vereceğiz. Ulaştığımız 42 ülke sayısını 45’e taşımak ve bunu derinleştirmek istiyoruz. Şirketin altyapısındaki dijital operasyonu yenileyeceğiz; çünkü datayı daha iyi yönetmek için buna ihtiyacımız var. 

AVRUPA BİRLİĞİ’NDE ALMANYA ORTA DOĞU’DA SUUDİ ARABİSTAN ODAKLIYIZ
- 42 ülkeye ulaştınız. “Dünya markası” olma yolunda ilerliyorsunuz. Aynı zamanda, DEİK Asya Pasifik İş Konseyleri Koordinatör Başkanı ve Türk-Çin İş Konseyi Başkanı’sınız. En çok odaklandığınız coğrafyalardan bahseder misiniz?

Dünyanın ticaretinin yüzde 85’i; Kanada, Amerika, İngiltere, Avrupa Birliği (AB) üzerinden Türkiye, Orta Asya, Çin, Güney Kore ve Japonya hattından geçiyor. Ülkemiz, 1996’dan beri AB ile iç içe. İhracatımızın yüzde 52’si AB’ye. Arzum’da da Almanya odağında AB ön planda. Münih’te de bir şirketimiz var. Almanya’da iki koldan operasyon yapıyoruz. Arzum’u halihazırda bilen ve iyi tecrübeleri olan Türkler ile markamızı tanımayan Almanlar... Onlarla da Türk kahvesi başta olmak üzere iletişim yakalamak istiyoruz. AB’den Balkanlara kadar uzanıyoruz. Doğuya bakarsak... En yakın coğrafya olan Orta Doğu, Dubai, Suudi Arabistan, Kuveyt ve Katar gibi ülkeler ön planda. Zaten bu bölge Türk kahvesini de yakından tanıyor. Bu noktada rahat diyolog kurabiliyoruz. Türkiye’ye de çok gelip gittikleri için Arzum’u biliyorlar ve ülkelerinde de Arzum’u tercih ediyorlar. 

Kuzey Afrika’da Mısır, Fas; Uzak Doğu’da Endonezya, Güney Kore, Çin, Avustralya da eksenimizde. Türk kahvesinin özellikle Avustralya’da bilinirliği var. Atina’dan sonra Yunan halkını en fazla barındıran şehir; Melbourne. Oralara da ihracat yapıyoruz. Pasifik’i geçersek; Amerika’da da Türkiye’den giden Müslümanlar, Ermeniler ve Museviler de Türk kahvesini çok iyi bildikleri yerlere de hitap ediyoruz. Amerika’da satış için standardımız var, ticari yerlerinde satabilmek için NFS belgemiz var. Türkiye’de faaliyet gösteren Starbucks’ın bütün şubelerinde Arzum OKKA çalışıyor. Starbucks, bazı ülkelere de –şu an dört ülkede ve bu sayıyı artıracaklar- Türk kahvesini taşıyor. 

ASYA PASİFİK, UZAK DOĞU DEĞİL; DOĞU!
Asya Pasifik, dünyanın önemli bir bölgesi. Uzak Doğu değil, Doğu diyelim. Türkiye, dış ticaret açığının 40 milyar dolara yakınını orada veriyor. Dolayısıyla ithalat değil, ihracat departmanlarımızı göndermeliyiz. 
Afrika ülkeleri birinci önceliğimiz değil. Kişi başı gelirde aşağıdalar ve çok emek harcamak gerekiyor. Ayrıca Çin ile direkt, bazı Avrupa ülkeleriyle -özellikle Fransa, İspanya ve Portekiz gibi- daha sıcak, yakın ve kolay ilişileri var. Dolayısıyla “Olduğu kadar”dayım. Örneğin; 10 liralık pazarlama bütçemizi Angola yerine Almanya’da harcıyoruz; çünkü çok daha hızlı geri dönüş alıyoruz. Stuttgart’ta yılların Alman kahvecisi, Türk kahvesi yapmaya başladı. Türk kahvesi İtalya Torino’ya ulaştı. Ben Hardware –donanım- yapıyorum; yani makine üreticisiyim. Software –yazılım- ise aslında kahve. Haliyle “Avrupa’da kahve üreticileri Türk kahvesi üretsin, onları teşvik edeyim” diyorum. 

İşte; Murat Kolbaşı çıkmış, UNESCO’ya gitmiş, dernekle birlikte hareket etmiş, bir şeyler yapıyor. Her bir Türk vatandaşı her yurt dışına gittiğinde –her yıl bu rakam 10-12 milyon civarında- restoranda, kafede, otelde menüye baktığında Türk kahvesi istesin. “Yok Efendim” desinler; ama kulağına kar suyu kaçsın! “Neden yok bizde” dedirt. Espresso, suşi de böyle hayatımıza girmedi mi? Kahveyi oraya nasıl götüreceğimiz ise bizim problemimiz. 

ÇİN’E AÇILACAĞIZ
- Ulaştığınız 42 ülkeye 45’e çıkarmak için radarınıza giren yeni üç ülke hangileri? Ayrıca Çin’e ilişkin atılım düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz? 

42’nin içerisinde yer alan Fas’ı büyütmek istiyoruz. AB’de, İtalya, Belçika, Hollanda gibi Almanya’nın etrafındaki ülkelere odaklandık. Çin’e ihracat anlamında faaliyetlerimiz var. Önümüzdeki sene bunu artıracağız. 1992’den bu yana gidip geldiğim Pekin’de, Büyükelçimiz Abdulkadir Emin Önen, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 96. yıl dönümü vesilesiyle kutlama resepsiyonu düzenledi. Bu sene eşimle birlikte gittik. Geçen yılki etkinliği de hiç görmemiştim. Muhteşem bir iş yaptı ve bir Türk olarak gurur duyduk. Herkes oradaydı, kahve gibi Türk değerleri ikram ettik.

AİLE ŞİRKETLERİ İÇİN DIŞ ORTAKLIK ÇOK DOĞRU
- Nasıl bir yönetim yapısına sahipsiniz?

Artık çok fazla operasyonda değilim. Ancak her yere gitmeye de çalışıyorum. 4 yıldan bu yana CEO’m var; Mete Zadil. Sağ olsun, ekibin başında o var. Yönetim kurulu ile icra kurulunu birbirinden tamamen ayırdık. Ben yönetim kurulu başkanıyım. Rahmetli amcalarımı temsilen iki tane kuzenim, yüzde 49’luk orana sahip olan fonu temsilen de iki kişi var; yani toplam 5 kişi. 

Aile işletmelerininin sürdürülebilmesi için dış ortaklığı çok doğru buluyorum. 40 aile bir araya geldik ve Aile İşletmeleri Derneği (TAİDER)’i 2012’de kurduk. Yanılmıyorsam şu an 650 üyesi var. Kasım aylarında TAİDER Ulusal Aile İşletmeleri Zirvesi’ni düzenliyoruz. 7’ncisinin açış konuşmasını Sayın Ümit Boyner gerçekleştirecek. Geçen sene Ali Sabancı, ondan önceki sene Ali Koç konuşmuştu. Orjinali, 1989 İsviçre kuruluşlu, Family Business Network (FBN) International diye bir organizasyon. Bizimle birlikte bu derneği Türkiye’de takip eden başka firmalar ve ailelerin de var olduğunu gördük. 

SEKTÖRDEKİ 12 MARKADAN YÖNETİCİ TRANSFER ETTİK
- Yöneticilerinizi seçerken üzerinde durduğunuz kriterlere açıklık getirir misiniz?

Sektörümde 12 marka tespit ettim ve onları inceledim. Kopya yapmadım. Onların başarı hikayelerini çalıştım, raporu çıkardım. Tefal, Moulinex, Rowenta... Tamamından, etik kurallar dahilinde, bu şirkete yönetici transfer ettim. Philips ve Vestel vs. “İnsan Avcısı” derler buna... Bazıları ayrıldı, bazıları halen devam ediyor. Tefal’in CFO’su, Aristo’nun CEO’su, Philips’in direktörü, Beko’nun fikri şekilleri geldi. Hepsinin oradaki iş yapış şeklini anlamış olduk...

TEDBİR ALMAZSAN HER ZAMAN YANARSIN
- Değişen ülke ve dünya ekonomisi koşullarına nasıl ayak uyduruyorsunuz? 

Tedbir alıyoruz. Aksi takdirde her zaman yanarsın. Yaptığın işlemdeki hatanın nereden geleceğini de bulmak gerek. Ticari riskin içerisinde daima bir çözüm vardır. Döviz riskine karşı “Forward” işlemi var. Kur arttığında “Forward”ın varsa para kazanırsın. Herkes fırtına yakalandığında senin sigortan varsa ayakta duruyorsun. Otomobilin kaza yapar, fabrikan yanar sigortan var. Çalışanın giderse, adamın ikame sigortası var. Ancak biz bu alışkanlıklarımızı fazla geliştirmediğimiz için bir şey olunca “Devlet bize yardım etsin” diyoruz. Devletin işi sana yol, elektrik getirmek. 

- E-ticaret potansiyelinizi öğrenebilir miyiz?
“E-ticaret”te yüzde 15 rakamına ulaştık. Büyüyerek gelişiyor. İyi kullanılırsa orada da insana dokunuyorsun. 
- Arzum’u tercih edeceklere ne önerirsiniz?
Evin ihtiyacına göre ürün alın. Çok komplike, ticari bir kafede kullanılacak bir miksere gerek yok, alma, parana, emeğine yazık! Çünkü o fonksiyonu kullanamayacaksın. 

SANAT VE İŞ HAYATı İÇ İÇE...
- İyi bir koleksiyoner olduğunuzu biliyoruz...

Hâlâ oda kartları toplarım. Rekorum 2011’de, 210 gün evimde yatmadım. Bu sene 100 günü geçtim. Fotoğraf sanatçısı ve akademisyen Murat Germen’in, mimarlıkta başvurduğu dijital bir çalışmayı kullanarak yaptığı Hong Kong fotoğrafının 7 kopyasının –çalışma ofisinin duvarında- iki numarası bende. Kütahya'da yaşayan çini ve ebru sanatçısı Özkan Elagöz’ün mdf ve seramikten yaptığı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım’ın –odasında- resmi çok değerli. Arzum bir kadın markası. Dolayısıyla anneler, bizim için her zaman önemli. Sanat ve iş hayatı iç içe. Küçük ev aletlerinde 200’den fazla, birçok parçalarım var. -Osmanlı dönemini yansıtan zarflı fincanı ve Boşnakların kulpsuz fincanını gösterip anlatıyor- İşte; biz satmak için bu hikâyeleri yakalamalıyız. Öyle ki, Osmanlı’nın dokunduğu tüm topraklarda kahve biliniyor.

MURAT KOLBAŞI’NIN EKİP RUHU
-    Fikir atölyemizden gelenler değerlendirilip de bir ürüne dönüşürse, bu üründen gelen kârın yüzde 1.5’i o çalışanımız 5 yıl boyunca alır. Bir çalışanımızın 5 tane buluşu olsa düşünün! Bizimle çalışmasa da alıyor. 
-    Katılımcı çalışan en başta şirketi yaşıyor ve problemi benden daha fazla sahipleniyor. Hata yapabilirim; ama mühim olan bunu düzeltmek. “Bizim patron bizi dinlemiyor” diyemezler.
-    Satış elemanı, satış sonrası hizmet, kredi istihbarat; hepsi bir bütün. Senin kamyon şoförün bile depoya mal tesliminde, o şirkete avukatların girip çıktığı bilgisini vererek milyonlarını kurtarıyor. İşte; benim gözümde istihbarak şefi!
-    CEO’m yokken hiçbir zaman karar vermedim. Basın ile ilişkilerimde iletişim departmanıyla birlikte ilerlerim. Daima ekibi haberdar ederim. Örneğin; sizinle röportaj yapacağımı İletişim Müdürüm Neslihan Demir biliyordu.


MURAT KOLBAŞI’NIN EV HALLERİ
-Mutfakta, küçük ev aletlerinden “blender”ı kullanırım; çünkü mutlu sütü severim. 
-Ekmek kızartma makinesi... Türkiye’nin ve dünyanın “Vakfıkebir” ekmeğini orta dilimli kızartabilen ilk ekmek kızartma makinesini yaptık. 
-Saç kurutma makinesini hiç ihtiyaç duymadım ki, bu kafanın neresine tutacaksın (Tebessüm ediyor). 
-Ducati ile geliştirdiğimiz kişisel erkek bakım ürünlerini tercih ediyorum. Galatasaray’ın bazı oyuncularıyla bu noktada iş birlikteliklerine gidiyoruz. Sakalı olan, kılla ilgili derdi olan herkesin ihtiyacını görüyor. 

ARZUM’DA CİNSİYET EŞİTLİĞİ
- Biz kadın markasıyız. Kadınla ilgili bütün derneklerde varım. Yönetim kurulunda bir kadın var. İcra kurulumuzda da kadın var. Yönetimimizdeki kadın oranı ise yüzde 33. 
- Şirketimizin DNA’larını bozmadan bir yönetim yapmaya çalışıyorum. 2008’de şirketin yüzde 49’unu bir fona sattık. 51’i elimizde tutmamızın nedeni de DNA konusu. 
-Tahmin ediyorum ki, Türkiye Satranç Federasyonu ile 12 yıldan bu yana çalışıyoruz. Türkiye Kadınlar Satranç Şampiyonası’nın sponsoruyuz. Satrancın mantığını kavrarsanız hayatın bazı problemlerini çözmüş oluyorsunuz. Yapacağınız hamle mutlaka bir gün size döner. 

ARZUM’UN KSS PROJELERİ
-2011’de Londra’ya “Çalışan Gönüllülüğü”nde Türkiye’yi temsilen gittik. “Kör Liderler Projesi” Young Guru Academy (YGA)’nın Arzum’un desteğiyle gerçekleştiriliyor. Haliç’te görme engelli çocuklarla birlikte kürek çektik ki, takımın yarısı bizim yarısı onlarındı. Görme engellilerin liselerine gidip ki, oğlumu da götürdüm, kitap okuduk.
-Çalışanlarımız, işitme engelliler için işaret dilini öğrendi.


MURAT KOLBAŞI’NIN SPORTİF BAKIŞI
- 53 yaşındayım. Özel hayatımda spora ve zinde olmak için sağlığıma biraz daha dikkat edeceğim. Merhum Vehbi Koç “(1) rakamını kaldırırsan geri kalanın hepsi ‘Sıfır’ olur” der. 
- Kilo eğer kullanılıyorsa alkol ve sigaranın aşırısı, insanın hedefi tamamen alıyor. Bunu şirketteki herkese söylerim.

MURAT KOLBAŞI’NIN EN KIYMETLİ BAŞARISIZLIĞI
- OKKA güzel; ama Felix markam biraz daha arkada kaldı. Önde görmek isterdim.
- 1992’den bu yana Çin’e giden biri olarak Çince konuşamamam büyük eksiklik. Derdimi anlatabilecek kadar konuşmayı isterdim. Ders aldım, çocuklar küçükken öğretmen bir bakıcı getirdim. En ilerleyen eşim oldu. Anlamıyorum da konuşamıyorum da! (Tebessüm ediyor). 
- Başarısızlık endişem her zaman var. Bunu önlemek için o yoldan gitmiş olan varsa bulurum. Bazen hiç tanımasam da randevu alırım, “Abi ben bu işi yapmak istiyorum. Araştırdım, siz bu işi yapmışsınız. Bana ne yapmam gerektiğini anlatır mısınız?” derim. Örneğin; yurt dışında bir ülkeye, fuara giriş; LCW’den Vahap Küçük ile Kahve Dünyası’ndan Birol Altınkılıç ile git, konuş... 

MURAT KOLBAŞI, TEMPOYU NASIL DELEGE EDİYOR?
-İnsana dokunmak önemli. Ulaşmaya çalışıyorum, yetişemiyorum ki, bu noktada eksiğim var. Hayâl ettiğim yerde değilim. İşimi severek yapıyorum.
-Erken kalkarım. 05.30’da ayaktayım. 06.30’da evden çıkarım ki, spor yapmaya çalışırım. Zamanı doğru yönetmeye çalışıyorum.
-Sabahtan kendimi planlarım. Eskiden e-mail, SMS ve WhatsApp’taki iletileri hiç kaçırmazdım ki, şu an kaçabiliyor (Tebessüm ediyor). Geri dönüşler geç oluyor. Bu noktada şunu rica ediyorum: “Çin, kahve ve Arzum, iki de oğlum var. Önemli ise bir daha yazın”


MURAT KOLBAŞI’NIN GENÇLERE TAVSİYESİ
İngilizce bilmeyeni bugün dövüyorlar! Dikkate almıyorlar ki. Gençlere “Özgeçmişinde bir fark yarat. Çince, Arapça, Rusça öğren” diyorum. Bu olursa sırtını kimse yerine getiremez. Bunu, iki oğluma ve üniversite de söylüyorum. Türkçe, İngilizce ve Çince, üniversite mezunundan daha kıymetli.
“Girişimcilik” demek, aksiyona geçmek demek. Başarısız da olabilirler; ama yeter ki bir şey yapsınlar. Ali Sabancı ile Genç Girişimciler Kurulu’ndayız. 
Panellerde konuşuyorum. En son Marmara Üniversitesi’ne gittim. Arka sıralar düşüyor, yanındakine bakmaya başlıyorlar. “Gençler soruyu doğru bilene şu ürünü hediye ediyorum” diyorum. Herkesin gözleri açılıyor. Arzum Kettle, kahve makinesi hediye... Üç hediyeyle herkes bende!
Her zaman her yerde problem var; bunu aşmanın yollarını bulmak lazım.