AYDINLIK BİR DÜNYA İÇİN HAREKET EDİYORUZ

ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ ELEKTRİK-ELEKTRONİK MÜHENDİSLİĞİ'NDEN MEZUN OLDUKTAN SONRA İŞ HAYATINA ATILAN SANER KIRIK, 15 SENE ÖNCE PHILIPS'İN ANTALYA BÖLGESİNDE 'TİCARİ KANAL' BÖLÜMÜNDE ÇALIŞMAYA BAŞLADI. 9-10 FARKLI DEPARTMANDA GÖREV ALDIĞINI BELİRTEN KIRIK, BU SAYEDE ŞİRKETİN BÜTÜN DNA'SINA HAKİM OLDUĞUNUN ALTINI ÇİZDİ.

130 YILDIR DÜNYADA, 90 YILDIR TÜRKİYE’DE TOPLAMDA DA 70’DEN FAZLA ÜLKEDE FALİYETLERİNİ SÜRDÜREN SIGNIFY, GLOBAL ARENADA; LED, BAĞLANTILI AYDINLATMA VE KONVANSİONEL AYDINLATMADA LİDER KONUMDA. 19 BİN 500 PATENTKİ ÜRÜNÜ İLE SEKTÖRÜN LİDERİ KONUMUNDA OLAN SIGNIFY, SEKTÖRÜN OKULU KONUMUNDA. TÜRKİYE’DE 2016 YILINDA,
GLOBAL DE İSE 2020 YILINDA KARBON NÖTR OLARAK FAALİYETLERİNİ SÜRDÜREN SIGNIFY, KATI ATIĞI SIFIRLAMA KONUSUNDA GEREKLİ ADIMLAR ATIYOR.

BUSINESS LIFE EKİBİ OLARAK, SIGNIFY GENEL MÜDÜRÜLÜĞÜ GÖREVİNİ BAŞARILI BİR ŞEKİLDE YÜRÜTEN SANER KIRIK İLE DÜNYANIN EN ÖNEMLİ KONULARI ARASINDA YER ALAN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK KONUSUNU KONUŞMAK ÜZERE BİR ARAYA GELDİK.

Kariyer yolculuğunuzdan bahseder misiniz?

Orta Doğu Teknik Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği mezunuyum, iş hayatına Fransız bir firmada başladım ve sonrasında Philips ile tanıştım. Philips’te ilk olarak Antalya bölgesinde işe başladım. Philips bünyesinde dört ayrı kanal var. Bu kanallar; Ticari Kanal, Proje Kanalı, OEM Kanalı ve son tüketiciye ulaştığımız consumer kanalımız var. Ben Philips’e ticari kanal’da başladım. Bir taraftan da bildiğiniz üzere Antalya biraz proje ağırlıklı bir bölge. Her sene 20-30 tane otel yapılıyor o dönemde. Bu sebeple biraz da proje ekibine dahil oldum, iki işi beraber götürdüm. 2010 senesinde askere gitmek istedim. Kısa dönem olarak düşünürken uzun dönem çıktığını öğrendim. 2011 senesinde askerliğimi tamamladım ve İstanbul’da göreve başladım. Yaklaşık 9-10 tane pozisyon değiştirdim. Şirketin mal getiren departmanı ve finans departmanı haricindeki bütün departmanlarda çalıştım. Çalıştığım departmanları özetlemek gerekirse; ‘Satış Sonrası Destek’te çalıştım, ‘Proje Ekipleri’ni yönettim, ‘Public Satış’ yaptım, ‘Outdoor Satış’ yaptım, ‘Bayi Ağı Yönetimi’ yaptım, ‘PLU’yu yönettim, çeşitli ticari, ticari olmayan departmanları yönetiminde de bulundum, içerisinde de bulundum. Dolayısıyla şirketin dinamiğini, DNA’sını bilen biriyim. Şirkette doğdum diyebilirim.

Kariyer yolculuğunuzda en çok neresi zihninizde kaldı?

İstanbul’da çalışmak benim hep hayalimdi. Bir taraftan aslında ilk işe başladığım dönemde neden İstanbul'da başlamadım diye böyle soru işaretlerim oluşmuştu ama o günkü koşullar ve şartlar beni Antalya'ya doğru itmişti. Daha küçük bir şekilde bir şehirde başlayıp devam etmekti. Aslında bu bir taraftan hayatımda yaptığım en büyük hata bir taraftan da en büyük fayda diyebilirim yani ikisi de var içinde çünkü ayıramıyorsunuz çok net bir şey söyleyemiyorsunuz. Küçük yerde başlayınca insani ilişkiler orada biraz daha farklı buradan, yani küçük şehri yönetmek ve büyük şehri yönetmek arasında çok büyük farklar var. Orada biraz daha aslında işin hamurunda yoğuruldum diyebilirim. Şantiyeye gittim, sokaklarda gezdim, bütün elektrikçileri tek tek dolaşıyordum tam aslında işi böyle mutfağında öğrenmek denir ya… işi müşteriden öğrenmek, öyle bir sürecim geçti benim. Bence bu çok önemli, çünkü bana bu işe girmeden önce sorsaydınız; lamba nedir, ampul nedir, aydınlatma nedir? işte eve taktığımız ampul dışında başka bir şey biliyor muydum? hayır vallahi bilmiyorum. Ama işin içine girdiğimde, bir tarafta solarlar bir tarafta birbiriyle haberleşebilen armatürler.

Düşünsenize eskiden basıyorduk ya evde düğmeye ışık yanıyordu, sonra otomasyon sistemleri geldi hayatımızın bir parçası oldu, armatüre uzaktan cep telefonundan diyoruz; ki kırmızı yan. Bu çok enteresan yani telefondan Boğaziçi Köprüsü'nü ışıklarını yakabilirsiniz. Ama sonra bir adım ötesi geldi ve armatür size haber göndermeye başladı. Örneğin; bu teknoloji Çamlıca Camii’nde kullanılıyor. Armatür size haber gönderiyor, bozuluyorum diyor, bozulmak üzereyim diyor, üzerimde çok sıcaklık var diyor veya işte bana enerji gelmiyor diyor. Karşılıklı konuşma haline döndü hikaye, yani Connected dediğimiz hikaye… aslında sadece bizde değil bütün dünyada Endüstri 4.0’dan sonra çıkan hikaye bu. Yani verimliliği artırmak, hatayı azaltmak, hataya harcadığınız parayı azaltmak için bütün şirketlerin yaptığı yatırımı zannediyorum Philips 1-2 adım önde yaptı. Bunların içinde yoğurulurken de aslında ne kadar doğru bir yerde olduğumu anladım. İstanbul’a geldiğimde burada başka bir dünya olduğunu gördüm. Antalya’da yaptığınız büyük bir projenin İstanbul’a nazaran küçük bir proje olduğunu gördüm. İstanbul’da biraz daha gelişime açık ortam buldum. Özetle; İstanbul'a geldim Anadolu'dan ve buradaki ortamı çok sevdim. Çünkü çok gerçek bir iş hayatı dönüyor İstanbul’da. Nüfusun büyük bir kısmı İstanbul’da ve ticaretin yüzde 80’i İstanbul ve çevresinde dönüyor. Çünkü İstanbul Türkiye değil İstanbul Orta Doğu yani bütün yabancı etrafınızdaki ülkelerin de aslında bir merkezi.

Antalya'da unutamadığınızbir anınız var mı?

Bir bayimizin sahibiyle birlikte Antalya’da bir otele yüksek ölçüde ampul vermeye gittik. Ürünümüzü anlattık ve sonrasında bize bir rakibimizin olduğunu ve kendilerinin fiyatının bizden çok daha uygun olduğu söylendi otel sahibi tarafından. Otel sahibi rakip tarafından verilen fiyata biraz yaklaşırsak bizimle çalışacağını belirtti. Anca söylenen rakam bizim maliyetimizin altında bir rakam. Yani bizim daha yüksek bir fiyata satmamız gerekiyor aksi takdirde zarar edeceğiz. Yine de ben, ürünümüzü anlatmaya devam ediyorum. Bizi neden tercih etmesi gerektiğini otel sahibine tüm detaylarıyla aktarıyorum. Bu süreçte birlikte gittiğimiz bayimizin sahibi hiçbir şekilde konuşmuyor, sade bizim otel sahibiyle aramızda geçen diyaloğu takip ediyor. Otel sahibiyle bir, bir buçuk saat pazarlık yaptık ve ben işi almayı o kadar çok istiyorum ki, çünkü bu iş gerçekleşirse, Antalya’da sattığım yüksek miktardaki ilk işim olacak. Bir anda bayimizin sahibi, “Tamam otel sahibinin dediği rakama anlaşalım aradaki zarar farkını ben karşılayacağım” dedi. Şaşırdım ilk önce, bu bütçelere bu ürünü veremeyeceğimizi söyledim kendisine. Doğacak zararı kendinin karşılayacağını söyledi. Sonra biz otel sahibi ile anlaşma sağladık. Çıkışta sordum kendisine; “Neden böyle bir şey yaptın” dedim. O da bana dedi ki; “O kadar çok mücadele ettin ki bu da hediye olsun sana istedim” dedi. Çünkü orada çok ciddi bir pes etmeme hikayesi vardı aslında. Bu hikaye aslında istemek, hiç pes etmemekle de alakalı bir hikaye. Hiçbir zaman pes etmemek lazım, tam pes ettiğinizde noktada her şey değişecek olabilir.

Rakiplerinizi desteklemekten bahsettiniz, bunun avantajı ve dezavantajı nedir?

Biz bu konuyu aslında hep avantaj olarak görüyoruz. Çünkü biz sadece ticari bir firma değiliz, aynı zamanda sektörün okuluyuz. Belki okul ifadesi yanlış bir ifade olabilir ama örneklerine baktığınızda bunun böyle olduğunu göreceksiniz. Bugün dışarıda bağımsız tasarımcılık yapan pek çok insan Philips mezunudur. En ünlü tasarımcılara bakın, işi Philisp’te öğrenmiştir ve dışarı çıkmıştır. Çünkü burası bir okul, burada her şeyi öğrenebilirsiniz aydınlatma ile alakalı. Başka bir firmada, aydınlatmanın bir kısmını öğrenirsiniz ya da başka bir kısmını öğrenirsiniz ama Philips’te her şeyi öğrenirsiniz. Çünkü kablonun ucuna takılacak her türlü aydınlatma unsuru Philips'in tedariğinde ve üretimindedir. Signify’ın aydınlatma üzerine 19.500’ün üzerinde patenti var.

İklim krizinin karşısında nasıl bir iletişim stratejisi çizmeliyiz?

Birleşmiş Milletler Raporu’na göre; 2050 senesinde dünya nüfusunun aslında 10 milyar kişiye ulaşması bekleniyor. İnsanlık olarak, bugüne kadar dünya üzerinde tarıma uygun arazilerin yüzde 80'ini kullanmışız. Yüzde 80’ini kullandığımız tarım arazilerinin yüzde 30'unu da telef etmişiz. Yani çok az tarım arazimiz kaldı ama nüfus çok fazla artıyor. Bu durumun bir sonucu olacak ve bu sonucu dünya halkı olarak çok yakın bir zamanda yaşayacağız. Dünya bu durumu fark etti ve bu sonucu yaşamamız için çalışmalara başladı ve bu çalışmalarla birlikte iklim hikayesi ortaya çıktı. Bu durumu bir örnekle anlatmak gerekirse; İnsanın vücut sıcaklığını düşünelim. Ortalama 36 derece olması gereken vücut sıcaklığı 39 olduğunda titremeye başlıyoruz. Vücudumuz nasıl 39 derecede tepki veriyorsa, dünya da sıcaklık artıkça aynı şekilde tepki veriyor, hastalanıyor ve bütün ülkeler, hükümetler, bizim gibi kurumsal firmalar gördü ki böyle devam ederse dünya çok fazla yaşamayacak.

Bu durum karşısında nasıl önlemler almalıyız?
İlk olarak tehlikeli belirlemeliyiz. Tehlike ne? Üç tane noktada aslında çok büyük problem yaşayacağımızı düşünüyoruz.

- Birincisi Enerji;

Bugün dünyadaki konjeksiyonel durumda buna yol açıyor. Yani görüyorsunuz Rusya-Ukrayna savaşı itibari ile doğal gaz fiyatları Avrupa'da yüzde 70 arttı. Bunun maliyetlere de etkisi var.

- İkincisi Güvenlik;

Güvenlik derken; hem fiziki güvenlik hem dijital güvenlik. Bundan üç sene önce birisi bize deseydi ki; bir tane virüs gelecek ve hep beraber evde oturacağız. Sadece Türkiye’de değil bütün dünya bu virüsün etkisi altına girecek evde oturacağız ya da maskelerle yolda gezeceğiz. Böyle bir durum aklınıza gelir miydi? Ama şu anda bu durum çok normal. Yarın bütün datanın dünyadan silinmeyeceğinin bir garantisi var mı? Bunların hepsi problem.

- Üçüncüsü Gıdaya Ulaşım;

Gıdaya ulaşım, yani tarım alanları artmıyor ancak nüfus her geçen gün artıyor. Bu da temiz suya ulaşım konusunda problemler doğuruyor. Yakında petrol savaşlarından sonra, su savaşı çıkmayacağının garantisi var mı? Ülkelerin bütün stratejilerinin suya ulaşmak olarak kurgulanmayacağının bir garantisi var mı? Bunların hepsini düşündüğünüzde, biz global firmalar ve hükümetler bir aksiyon almamız lazım. Aksiyon şuydu; Signify olarak bizim de 2020 senesinde imzaladığımız ‘2031 Paris Anlaşması’ndaki yükümlülükleri yerine getirmemizdi. Signify olarak her zaman öncü olmak adına ve yarattığımız değeri iki katına çıkartmak için 2025 senesinde biz bu hedeflere ulaşacağımızın sözünü verdik. Signify’da çalışmak beni en çok neden mutlu ediyor. Çünkü söylediği şeyi uygulamaya koyuyor, uygulamaya koyduğu şeyden de sonuç alıyor.

“Kentsel Tarım Projesi ile 10 kat fazla mahsul alabiliriz”

Bir ürünü üretip hasat ettiniz ve ürünün yolculuğu başladı. Örneğin; Antalya’da domates ürettiniz ve İstanbul’a getiriyorsunuz. Antalya’dan İstanbul’a gelirken ürünün ortalamada yüzde 30’u telef oluyor. Bu teleften sonra ürün bir de rafta kalıyor ve o da aynı şekilde telef oluyor. Signify olarak biz de diyoruz ki; Kadıköy bölgesinin sebze ve meyvesini neden dikey tarımla o bölgede üretilmiyor? ve bunu yaptığımızda yüzde 90 temiz su tasarrufu yapmış oluyoruz. Neden böyle bir projeye yatırım yapmayalım bugünden? Bütün global firmalar ucuz üretim yapabilmek için her şeyi Çin’e taşıdılar. Bugün dünyanın en büyük markaları üretimlerini Çin’de gerçekleştiriyor. Dünyada yaşanan olumsuzluklarla birlikte kırılan tedarik zinciri global firmalara üretimlerini geri çektirtti. Dolayısıyla Signify olarak bizler diyoruz ki; Tarım konusunda yüzde 90 temiz su tasarrufu yaptığımız, aynı doğallıkta, zirai ilaç kullanmak zorunda kalmadan üretim yapıp, normalde 1 hasat alırken, 5 hatta bazı durumlarda 10 hasata kadar çıkabilecekken neden bunu yapmıyoruz? Biz de diyoruz ki; Signify’da bu teknoloji var neden bunu hayata geçirmiyoruz? Sizlerle yukarıda paylaştığım bu veriler, Birleşmiş Milletler’in raporlarından aldığımız veriler. Biz gıda güvenliği için bu aksiyonları alıyoruz, ürünlerimizi ve teknolojimizi bu doğrultuda geliştiriyoruz. Günümüzün en büyük problemlerinden biri Enerji. Signify olarak, bu alana yatırım yapmamız gerektiğini düşünüyoruz. Ve nereye yatırım yapmamız lazım sorusunu kendimize soruyoruz. Düşünüyoruz, Ülkelerle konuşuyoruz, fikir alışverişi yapıyoruz ve ortak bir karar çıkıyor ortaya ve bu da ‘Solar’. Çünkü hiçbir kablolama yapmadan, hiçbir ekstra enerji kaynağına ihtiyaç olmadan güneşten aldığı enerjiyi kendi içerisinde biriktiriyor ve 3 gün boyunca depoluyor. Bu sayede, dünyadan bir şey koparmamış oluyorsunuz, suyu harcamıyorsunuz hidroelektrikte veya doğal gazı kullanmıyorsunuz. Dünya da 1 milyar insan halen elektriğe ulaşamıyor. Enerjiyi doğru kullanmamız lazım çünkü bunlar limitli, herkes bunun farkına vardı.

Sizce kadınlarla güçlendirilmiş bir icra kurulunun avantajları nelerdir?

Daha olgun karar verebildiğimizi düşünüyorum. Analiz eden, sorgulayan ve hiçbir şeyi düşünmeden yapmayan bir ortamımız var açıkçası. İnsan kaynaklarımız, iletişimimiz, finansımız, tedariğimiz… o anlamda kendimi güçlü hissediyorum. Kadın disiplini, annelik içgüdüsüyle… bir şey eksik olmasın bir şey zarar görmesin o içgüdüsü var ya, dolayısıyla yanlış karar alabilme ihtimalini çok düşük görüyorum çünkü mutlaka bir uyarıcı var etrafta. Genel müdür şöyle bakar hikayeye… en azından ben öyle bakıyorum. Bir yönetim ekibiniz var ve siz karar mercii olarak, sizi beslemesi ve koruması lazım, yanlış karar aldırmaması lazım ve bu noktada ben o yüzden kendimi çok iyi hissediyorum. Alacağım her kararın alt yapısı çok sağlam, bunu erkekler kötü anlamında söylemiyorum asla ama yüzde 50'ye yakın yönetimimizde kadın var şirketimizde de yüzde 45. Bu durum bizi iyi, güçlü hissettiriyor.

Sizce itibar yönetiminde ya da sizin basın ilişkilerinizde basın dostu bir iletişim direktörü ile çalışmanın avantajları nelerdir?

Çok ciddi avantajları var. Ben risk görürüm her zaman bu tür konularda çünkü yanlış bir şey söyleyebilirsiniz, doğru yapmaya çalıştığınız bir şeyi yanlış anlatabilirsiniz, şirketin mesajını yanlış iletebilirsiniz. Bu tarz durumlarda Signify Ortadoğu, Türkiye, Afrika ve Pakistan Kurumsal İletişim Direktörümüz Ebru Ertan Bilge’nin destekleri ile ilerlemek beni rahatlatıyor. Sektör lideri olarak sektöre doğru örnek olmak ciddi bir sorumluluk. Bu sorumluluğu yerine getirebilmek için de iyi bir iletişim her şeyin başı, dolayısıyla bunu bir avantaj olarak görürüz.

Signify Orta Doğu, Türkiye, Afrika ve Pakistan Başkanı ve CEO'su Göktuğ Bey ile nasıl bir iletişiminiz var?

Açık söylemek gerekirse ben bu konuda çok şanslıyım çünkü Göktuğ Bey Türkiye Genel Müdürü iken ona bağlı çalışıyordum. Yakinen tanırım, beraber çalışmışlığım vardır. Göktuğ Bey Dubai’ye geçtikten sonra Türkiye Genel Müdürü olarak yerine Eran Bey geldi. Akabinde Eran Bey, Doğu Avrupa’nın başına geçti. Eran Bey’in yönetiminde 30’a yakın ülke, Göktuğ Bey’in ise 70’den fazla ülke var. Dünya’nın yarısı Türklerde diyebilirim. Bu seviye de başka Türk arkadaşlarımız da var, bu bizim için büyük bir gurur. Aynı dili konuşuyor olmak, birbirini hızlı anlıyor olabilmek çok büyük bir avantaj. Örneğin ben herhangi bir konuyla alakalı bir strateji geliştirdiğimde, bunu ben Göktuğ Bey’in idaresindeki ülkelerin genel müdürleri ile paylaştığımda ciddi bir avantaj oluyor. Örneğin; bizim akıllı HUE sistemlerimiz var. Bu sistem de, müzikle beraber hareket eden ışıklar, ambiyansı yönettiğimiz hikayeler var teknolojik olarak çok üst seviye ürünler bunlar. Türkiye'de biz çok uzun süredir bu işe yatırım yapıyoruz ve açık ara çok ciddi pazar lideriyiz. Bu noktadaki tecrübemizi Mısır, Suudi Arabistan, Dubai, Güney Afrika ile paylaşıyorum. Aynı şekilde biz de onlardan öğreniyor ve projeleri hayata geçiriyoruz.

Solar teknolojisinden ve solar ile ilgili geliştirdiğiniz projelerinizden bahseder misiniz?

Bugün Signify’ın Philips markası altında çok ciddi bir yatırımı var. Suudi Arabistan'da çok ciddi işler gerçekleşti, oradaki yetkililer tarafından projemiz denendi ve onaylandı. Türkiye organizasyonu olarak bu işe aslında öncülük etmek adına global ile de konuşup bunu ülke olarak lokomotifi olmak istedik. Bu noktada da hem Türkiye organizasyonu olarak hem de global anlamda çok ciddi yatırımlar yapıyoruz. Sadece yol aydınlatması olarak düşünmeyin, Solar’ı: projektöründen alan aydınlatmasına, yol aydınlatmasından sokak aydınlatmasına kadar her şeyde kullanmaya başladık.  3 tane solar projesi aldık ve bu projeler Türkiye’deki ilk olacak. Tabi buradaki en önemli konu… Solar denildiğinde herkes panele yöneliyor aslında teknik anlamda Solar sisteminde panelden daha önemli beyin var. Bu beyin; Solar panelinin neresine güneş geldiğini anlayıp panelin sadece o tarafını çalıştırarak bir depolama yapıyor. Bu sayede panelin ömrü uzamış oluyor. Bu sistem çok fazla piyasada bulabileceğiniz bir teknoloji değil. Bunlar Signify’ın üzerine çalıştığı konular.

Şirket içerisinden yükselen biri olarak, siz de şirket içi yükselmeyi destekliyor musunuz?

Çok destekliyorum. Yönetim ekibimdeki dört arkadaşım şirket içerisinden yükselmiştir. Şirket içerisinden yükselmeyi çok önemsiyorum. Kendim için çok önemli olan bir şeyin herkes için çok önemli olabileceğini düşünüyorum. Bu durumun şirkete çok doğru bir mesaj verdiğini düşünüyorum. Kim olduğundan, hangi okulu okuduğundan, geçmişinin ne olduğundan bağımsız bu şirkete emek eden, bu şirketin değerine değer katan, geleceğe hazırlayan, değişimin parçası olan her arkadaşımın yönetim kademesinde olmaya hakkı var.

Şunu da yapıyoruz; bazı arkadaşlarımızı seçiyoruz ve bu arkadaşları, genel müdürün, liderlerin, ileride lider olabilecek arkadaşların katıldığı yönetim toplantılarına alıp orada tecrübe kazanmalarını sağlıyoruz. Yakın bir dönemde yönetim ekibine bir arkadaşımız katılacak. Aslında yönetim ekibinde değil, üç kademe aşağıda bir pozisyonda görev alıyor ama 1 ay boyunca bizim yönetim ekibiyle birlikte gerçekleştireceğimiz toplantılara katılacak.

MARKALAR İÇİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK HAYATİ ÖNEM TAŞIYOR
- 130 yıldır dünyada, 90 yılı aşkın süredir ise Türkiye’de faaliyet gösteren markamızla insanın bireysel olarak iyi olmasının yanı sıra, toplumsal olarak da iyi olmasını sağlamak hedefiyle çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Sürdürülebilirlik bizim için artık stratejimizin tam ortasında konumlandırdığımız ve tüm hizmetlerimizi, ürünlerimizi, teknolojik ar-ge çalışmalarımızı da buna göre şekillendirdiğimiz bir iş yapış şekli. Üretimden paketlemeye, tedarik zincirinden ürün kullanımına kadar her aşamayı hem kullanıcılara maksimum tasarrufu sağlayacak şekilde hem de dünyanın geleceğini düşünerek şekillendiriyoruz. Çalışmalarımız Dow Jones Sürdürülebilirlik Endeksi (DJSI) tarafından üst üste beşinci kez tescillendi. Kasım 2021 döneminde S&P Global Kurumsal Sürdürülebilirlik Değerlendirmesinde de ‘Endüstri Lideri’ seçildik. Signify Türkiye olarak da global misyonumuz ‘Daha Aydınlık Yaşamlar Daha İyi Bir Dünya’ ile hareket ediyor ve sürdürülebilirlik alanında önemli adımlar atıyoruz.

SANER KIRIK'IN BİR GÜNÜ
- 06:00 Ailece uyanıyoruz.
- 06:30 Ailece kahvaltımızı ederiz ve aile kahvaltımıza çok kıymet veririz. Çocuklarımızı okullarına kendimiz bırakıyoruz.
- 07:30 Ofiste oluyorum. 10-15 dakika ofis dışında yürüyüş yapıyorum. Bu sayede hem spor hem de gün içinde neler yapacağımın bir değerlendirmesini yapmış oluyorum. Ben çok işin içerisinden gelen bir birey olduğum için kendime bir önceliklendirme yapıyorum. 15 senedir bu şirketteyim ve 15 sene boyunca beraber çalıştığım arkadaşlarımın Genel Müdürlüğü’nü yapıyorum. Dolayısıyla doğru önceliklendirmeyi yapabilmek için mutlaka kendime sabahları 15-20 dakika ayırıyorum.
- 08:00 Mutlaka her gün yönetim ekibimden farklı bir arkadaşımla kahve içerek haftayı değerlendiriyorum.
- 08:30 Ofise gelmiş oluyorum ve günün akışı başlıyor. Gün içindeki toplantılarımı daha çok ekiplerle konulara ve çözümlere odaklanarak gerçekleştiriyoruz.
- 17:30 Günün sonunda daha küçük gruplarla ekip ruhunu geliştirmek adına toplantılar yaparım