KÜLTÜR & SANAT PROJELERİNİN LİDERİ OKYAY

Kale Grubu'nun kurucusu İbrahim Bodur'un ona en büyük mirası, değerleri... 4 yıl önce, 23 Mayıs günü kaybettiğimiz Rahmetli babasının yanında, 3 yaşından beri, fabrikaların içinde büyüdü. Ondan, sanayiciliğin tutku, hizmet aşkı ve heyecanı; topluma dokunmak olduğunu öğrendi. Yerel değerleri küresel vizyonuyla harmanlamasını, bireylerin gelişimine imkân tanıyan yönetim anlayışını, bölgesel kalkınmayı teşvik eden girişimciliğini örnek aldı. Buna sahip çıkma adına da birçok değerli projeye imza atıyor. O da şirket başarısını, bilançolarının yanı sıra, topluma katkısıyla ölçüyor. İnsanların hayatta mutlaka bir iz bırakması ve bunu, sonraki nesillere aktarabilmesinin önemine dikkati çekiyor. Başında bulunduğu dev topluluk; tam 63 yıldır, sadece üretim ve ekonomik kalkınmayı değil, sosyal faydayı ve değerlerini geniş kitleler ile paylaşmayı hedefliyor. Çanakkale'de doğup büyüyen, ülkemizin globaldeki köklü kuruluşlarından olan Kale Grubu'nun Başkanı ve CEO'su Zeynep Bodur Okyay ile "kültür ve sanat" odaklı, keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Sayın Okyay; yaratıcı, yenilikçi ve ilham verici çalışmaların içindeki kişi ve toplulukları cesaretlendirmeye devam edeceklerini ifade ediyor.

ATATÜRK’ÜN SÖZÜNÜ ŞİAR EDİNDİK
Gelişmiş bir toplumu müjdeleyen kültür ve sanat yatırımları, "kurumsal imaj”a nasıl bir katkı sunuyor?

Son yıllarda, kurumsal sosyal sorumluluk bakış açısıyla, kültür sanat yatırımlarının arttığını gözlemliyoruz. Bunlar, uzun vadede kurum itibarına katkısı kadar, marka değerini artırmanın ve marka dostları yaratmanın da bir yolu. Kale Grubu olarak, bunun bir akım ya da moda olmasının ötesinde, toplumsal gelişmeye gerçekten katkı sağlayacak bir yatırım olarak görülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Atatürk’ün “Sanatsız kalan bir milletin, hayat damarlarından biri kopmuş demektir” sözünü şiar edindik. Kültür-sanat faaliyetleri, daha gelişmiş bir toplum için “geleceğe yatırım”. Bu yaklaşımla toplumun tüm katmanlarına erişmek için görev ve sorumluluk hissediyoruz. 


HEDEFİMİZ, SOSYAL FAYDA SAĞLAMAK
Topluluğunuzun kurucusu, rahmetli babanız İbrahim Bodur'un açtığı şirket merkezi, 1988 yılında Levent’teki binaya taşınana dek “Karaköy-Perşembe Pazarı”ndaydı. Bu binanın, İstanbul Kalkınma Ajansı’nın desteği ile “Kale Tasarım ve Sanat Merkezi”ne dönüşüm hikâyesini anlatır mısınız?

63 yıllık geçmişimiz boyunca, köklerimizden aldığımız ilhamla sadece üretim ve ekonomik kalkınmayı değil, sosyal fayda sağlamayı ve değerlerimizi geniş kitlelerle paylaşmayı da hedefledik. “Kale Tasarım ve Sanat Merkezi”ne yatırımı da bu kapsamda değerlendiriyoruz. Bu yolculuk, 2008’de, İstanbul Bilgi Üniversitesi bünyesinde oluşturduğumuz Kale Tasarım Merkezi ile başladı. Burada tasarımcılar, tasarım ofisleri ve tasarım deneyimi olan kurumlar, sanayiciler ve öğrencileri bir araya getiren etkinlikler düzenledik. Bu ideali “Kale Tasarım ve Sanat Merkezi”ne dönüştürerek, ilk gün hayâl ettiğimiz gibi bir mekâna taşımış olduk. “Kale Tasarım ve Sanat Merkezi”nin yer aldığı bina, rahmetli babam İbrahim Bodur’un İstanbul’da açtığı ilk genel merkez. İbrahim Bodur’un ofisi hâlâ ilk günkü ruhuyla muhafaza ediliyor. 

SANATIN VE SANATÇILARIN HER DAİM DESTEKÇİSİYİZ
Giriş katında, ürünlerimiz sergileniyordu. Sonra bu alandan, seramik sanatçılarının eserlerinin bulunduğu bir “sanat galerisi” olarak yararlanılmaya başlandı. Kuruluşumuzdan beri sanatın ve sanatçıların yanındayız. Uluslararası sempozyumlarda seramik dünyasının ünlü isimlerini bir araya getirdik. Yolumuzun kesiştiği sanatçıların eserlerini görünür kılmaya, üretimleri desteklemeye edvam edeceğiz. Bizim için son derece büyük bir anlamı olan bu binanın, yaratıcı endüstriler ve sosyal girişimciler başta olmak üzere, disiplinlerarası çalışmaya ve ortak üretime olanak sunan paylaşım alanına dönüşmesini düşündük. 


"GALATALI"NIN SANATINI BABAM ÇOK BEĞENİRDİ
“Kale Tasarım ve Sanat Merkezi”nin açılışında, seramik sanatının Türkiye'deki en önemli temsilcilerinden Attila Galatalı'nın eserleri ağırlandı. Bunu, daha sonra hangi sanatçıların sergileri izledi?

Attila Galatalı, babam İbrahim Bodur’un yakından tanıdığı ve sanatını çok beğendiği isimlerden biriydi. Seramik büyük ebatlı pano uygulamalarından bazıları, koleksiyonumuzda halihazırda korunuyor. “Kale Tasarım ve Sanat Merkezi” de açılışında bu değerli sanatçımızı hatırlatmak ve yeni nesillerle buluşturmak üzere, Attila Galatalı’nın eserlerine ev sahipliği yaptı. Büyük ilgi gördü. Peşinden, 21 Aralık 2019-25 Ocak 2020 arasında “Açık Kaynak: Perşembe Pazarı Işıklı İşler” ve 12-24 Mart 2020 aralığındaki “Alternatif Nesneler: Gündelik Atıkların Yeniden Kullanımı” sergileri geldi. Önümüzdeki dönemde, BASE iş birliğiyle “Sürdürülebilir ve Yaşanabilir Şehir” başlıklı tasarım yarışmasında “mekân” ve “poster” olmak üzere iki kategoride dereceye giren eserlerin yer alacağı bir sergi planlanıyor. Tarihi, COVID-19 sürecinin ardından belirlenecek. 

İLHAM VERİCİ BİR ADRES...
Sanat ile, özellikle seramik sanatıyla ilgili öğrencilerin “teorik” olarak okulda gördüklerini pratikte uygulama ve faydalanma imkânı bulduğu “Kale Tasarım ve Sanat Merkezi” için “ilham verici bir adres” diyebilir miyiz?

Kesinlikle evet… İnsanı merkeze koyan özgün işlerin içinde olmayı, hevesli kişi ve toplulukları cesaretlendirmeyi kendimize görev biliyoruz. “Kale Tasarım ve Sanat Merkezi” (KTSM)’yi de bu motivasyonla hayata geçirdik. Buranın, bilginin paylaşıldığı, özgür düşüncenin ve tasarımın filizlendiği ve önceliklendirildiği, yenilikçiliğin teşvik edildiği, tasarım yönetimi ve düşüncesinin öneminin vurgulandığı, özellikle öğrenciler için ilham verici bir adres olmasını arzu ediyoruz. Eğitimi devam eden ve yeni mezun genç profesyonellerin birbirinden öğrendiği, birlikte ürettiği bir alan olan KTSM, 7 katta yaklaşık 500 metrekareye yayılıyor. Her katı, farklı bir üretim ve öğrenme alanı içerecek şekilde tasarlandı. Tasarım ve sanat çalıştaylarının yanı sıra, konuşma ve sunumlar düzenleniyor. KTSM’nin konumu, getirdiği birikim ve girişimcilere desteği ile, İstanbul’un bir marka şehir olmasına ve bu alanda var olan altyapının güçlenmesine hizmet edeceğine yürekten inanıyoruz.


ÇANAKKALE’YE 360 DERECE SAHİP ÇIKIYORUZ 
Çanakkale ruhunu canlı tutmak için gayret ediyorsunuz. Çanakkale’de doğup büyüyen köklü bir sanayi kuruluşu olarak “2018 Troya Yılı”nı sahiplendiniz. Projeye ev sahipliğinin gururundan ve heyecanından bahseder misiniz?

Kurucumuz ve Onursal Başkanımız İbrahim Bodur, Çanakkale’de zamanında özgün bir yerel kalkınma modeli geliştirdi. Doğduğu büyüdüğü topraklara yatırım yapmayı, yöre insanına yerinde yetkinlik kazandırmayı, Çanakkale’yi her anlamda kalkındırmayı önemser, bunun için çalışırdı. Biz de onun bakış açısıyla Çanakkale’ye 360 derece sahip çıkıyoruz. Yatırımların yanı sıra, bölgenin tarihine, kültürüne, doğal mirasına sahip çıkıyor, insanların hayatlarına dokunuyoruz. “2018 Troya Yılı”nı sahiplenerek BASE ve EPOS7 iş birliğinde farklı disiplinlerden genç sanatçıların hayata geçirdiği “Düşler Ülkesi: Troya” sergisine katkımızı da bu kapsamda değerlendirdik. Sene boyunca kentte; kültür, sanat, eğitim, bilim ve spor alanında 30’un üzerinde uluslararası ölçekli etkinlik düzenlendi. Çanakkalemiz dünyanın buluştuğu bir merkez haline geldi. Tüm bunların Çanakkale’ye ve Türkiye’ye turizmde büyük katkısı oldu. Biz de bu çabanın parçası olmaktan büyük gurur duyduk.

SÜRDÜRÜLEBİLİR YAŞAM KONUSUNDA HASSASIZ 
“Sürdürülebilir yaşam”a dair birçok projeniz var...
Köklerimize ve doğduğumuz topraklara hizmet etme sorumluluğuyla Çanakkale’nin potansiyelinin hakkını veren ve kentin ruhuyla uyumlu projelerin içerisinde yer almayı çok önemsiyoruz. Bu kapsamda “2018 Troya Açık Yüzme Yarışı” ve 2018 ve 2019’da “Çanakkale Bisiklet Festivali”ne destek verdik. Çevre hassasiyeti olan sporcuların katılımıyla gerçekleştirdik. Bu organizasyon “Aklım Fikrim Çanakkale” projemizi, aktif ve sürdürülebilir yaşam konusundaki duruşumuzu destekledi.

ÇANAKKALE "DOĞDUĞUMUZ VE DOYDUĞUMUZ KENT" OLMAKTAN ÇOK DAHA FAZLASI
Çatı projesi olarak konumlandırdığınız “Aklım Fikrim Çanakkale”den bahseder misiniz?

Çanakkale’nin tarihi, kültürel ve doğal mirasına sahip çıkıyoruz. Yarını bugünden anlamlı kılmak ve gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak için çalışıyoruz. Çünkü biliyoruz ki, bu topraklar için ne yapsak az. Kurulduğumuz günden bu yana, Çanakkal’ye değer katmak her daim önceliğimiz oldu. Babam İbrahim Bodur, altyapının olmadığı yıllarda, Türkiye’nin ilk seramik fabrikasını Çanakkale’de kurarak Anadolu’ya sanayiyi götürme cesaretini gösteren vizyoner bir girişimciydi. Onun Çanakkale’de oluşturduğu özgün kalkınma modelini her alanda ileri taşımak için yerel kalkınmaya önem veriyor, Çanakkale’yi sosyal projelerimiz ile de odağımıza alıyoruz. Çanakkale bizim için “doğduğumuz ve doyduğumuz kent” olmaktan çok daha fazlasını ifade ediyor. Çanakkale için elimizden geleni yapmaya gayret ediyoruz. Bütün projelerimiz bu anlamlı çabanın, birer simgesini oluşturuyor. 


“İSTİYORUM Kİ, ÇİNİ TABAKTA EN FAKİR EV, YEMEK YESİN” 
60. kuruluş yılındaki, Türkiye’nin ilk seramik sanatçısı, rahmetli Füreya Koral’ın sergisi hâlâ konuşuluyor. 7’den 70’e kitlelerle buluşan ve bir anlamda seramiğe iade-i itibar niteliği taşıyan bu projeden söz eder misiniz?

60’ıncı kuruluş yıl dönümümüzü, seramik ile nefes alan, yeniden doğan ve hayata tutunan ilham verici bir sanatçı olan Füreya Koral’ın “Karoly Aliotti”, “Nilüfer Şaşmazer” ve “Farah Aksoy” küratörlüğünde en kapsamlı retrospektif sergisiyle kutladık. Yaratıcılığın ve aykırılığın norm olduğu “Şakir Paşa Ailesi”nin ayrıcalıklı ortamında dünyaya gelen Füreya, memleketine faydalı olmak, bildiklerini Anadolu’daki çocuklara aktarmak, hayatın içine karışıp ülkesine faydalı olmak için her türlü fedakârlığı göze almış. 
Kale Grubu’nun insan odaklı kurucu felsefesiyle çok örtüşen ve eserlerinin birer “yüksek sanat” olarak görülmesine karşı çıkan Füreya’nın üretim anlayışını özetleyen şu cümleyi çok önemsiyoruz: “İstiyorum ki, yaptığım çini tabakta en fakir ev, yemek yesin. Benim çinilerim herkesin olsun.” Doğu ile Batı kültürünü eşsiz bir şekilde sentezleyen, Akdeniz turkuazına tutkun bir seramikçi olması da çabası... Hiç pes etmeyen, vazgeçmeyen, daha iyisini yapmak için hep “sil baştan” diyen; bilgisi, görgüsü ve zarafetiyle ressam, şair, yazar, mimar, eleştirmen, heykeltraşları da atölyesinde buluşturan eşsiz bir sanatçı... Gelenek ile yeniliğin kesiştiği yerde duran Füreya Koral’ı tüm yönleriyle yeni nesillerle buluşturmayı, bu topraklardan çıkacak nice Füreya’lara ilham vermeyi, seramiği ve tasarımı kitlelerle buluşturma gayemiz devam ediyor. Toplumsal hafızamızı tazeleyerek, kuşaklararası birikimin yeni nesillere iletilmesine aracılık etmeyi ve kadın sanatçılara fırsat eşitliği sunmayı sürdüreceğiz. 
2018 yılı için tasarladığınız “seramik sanatını destekleme projesi” kapsamında, Elif Uras’ın ilk monografisi de hayata geçirilmişti... 

Bu topraklarda yetişmiş, yurt dışında da başarılı çalışmalara imza atmış çağdaş sanatçımız Elif Uras’ı, özgün bir projeyle desteklemenin gururunu yaşıyoruz. Editörlüğünü L. İpek Ulusoy Akgül’ün üstlendiği kitap; Ahu Antmen, Kathy Battista, Amy Smith-Stewart ve Merve Ünsal gibi uluslararası üne sahip yazarların makalelerini içeriyor. Sanatçının pratiğinin temelleri, seramik çalışmalarında geleneksel tekniklerin kullanımı, özgün desen ve resimleriyle seramik işleri arasındaki ilişkisi dikkat çekiyor. Elif Uras’ın hayâl gücüne tanıklık etme fırsatı bulduğumuz sıra dışı seramik eserleri, hepimiz için farklı deneyim alanları oluşturuyor. Böyle değerli bir eserin hem Türkiye’de hem de yurt dışında sanatseverlerle buluşturulmasına aracılık etmek, bizi çok mutlu ediyor.

ZEYNEP BODUR OKYAY’IN “DUYARLI” LİDERLİĞİ
- Sorumlu ve duyarlı liderlik anlayışım gereği; yaşadığımız toplumun kültürel dinamiklerini geliştiren projelere destek vermek, yalnızca sosyal sorumluluğumuzun bir parçası değil, aynı zamanda bizi besliyor ve geliştiriyor. 
- DNA’mızda üretime, kültürel mirasımıza, değerlerimize, sanatçılarımıza sahip çıkmak var. Bu çerçevede, sayısız projenin hamisi olduk. Odağımızda her zaman seramik yer aldı. 
- Misyonumuz doğrultusunda, toplumsal hafızamızı tazeleyip, zengin kültürel birikimimizi yeni nesillere iletirken, hem kadim hem de yeni nesil sanatçılarımızın üretimlerine sürdürülebilir katkı sağladık. 
- Vizyonumuzun sac ayağını; tasarım, teknoloji ve insan oluşturuyor. Tasarımın iş geliştirmeyi kolaylaştırmasının yanı sıra, kültüre, insanlığın gelişimine, küresel düzlemde ülkenin imajına, kısaca geleceğe katkıları düşünüldüğünde bu alandaki her çalışma, yarınlarımız için çok kıymetli...

ZEYNEP BODUR OKYAY’IN SOSYAL SORUMLULUĞU
- Her şey değişirken iş dünyasının sorumluluklarının aynı kalmasını beklemek gerçekçi olmaz. 
- Ülkemizde toplumun sorunlarına duyarlı bir sanayi kesimi var. İbrahim Bodur’un da temsilcileri arasında olduğu ilk jenerasyon sanayiciler; kültür-sanatı, toplumu, sosyal ve beşerî hayatı dönüştürmeyi, etkilemeyi, Türkiye’nin meselelerinde ön almayı hedefleyen bir farkındalığı bünyesinde barındırıyordu. 
- Biz yeni kuşaklara genetik olarak aktarılan bu hassasiyeti, ileri boyutlara taşıma mesuliyetimiz var. Biz de bunları önceleme gayretindeyiz. Tüm enerjimizi ve kaynaklarımızı bu yönde seferber ediyoruz. 


ZEYNEP BODUR OKYAY’A BABA ÖĞÜDÜ

- “Ben nereye geldim değil; hangi konularda öncülük yaptım, hangi alanlarda fark yarattım, kaç kişinin hayatına dokundum” diye sormak gerekiyor. Babamın insanların hayatında yarattığı farkı gördüğüm için bu anlayışı ben de benimsedim. 
- Rahmetli babamın dediği gibi “Zamanını heba edenlerden değil, eser bırakanlardan olmak” lazım. Onun ömrü böyle geçti. Ve inşallah milletimize benzer bir fayda yaratmak bize de nasip olsun. 
- Babam yaptığı her işte insanı önceliklendirir; insanlığa değer katmak için çevresine ve ülkesine nasıl fayda sağlayabileceğini düşünürdü. Bunu da en güzel, “İşletmeler görünürde en dünyevi organizasyonlar olsa da, onların yarattığı katma değer ve başarı, aynı zamanda manevi ilkelerin gözetilmesine bağlıdır” cümlesiyle ifade ederdi. 

ZEYNEP BODUR OKYAY GÖZÜYLE KORONAVİRÜS
- COVID-19 sürecinde hayatımız, alışkanlıklarımız, iş hayatımız, önceliklerimiz tamamen değişti. Ancak diğer yandan da yeni ihtiyaçlar, yeni fırsatlar ortaya çıktı. 
- Özveriyle çalışan, başta çalışanlarımız olmak üzere tüm paydaşlarımız ile sürece katkı vermeye, ekosistemimizle doğru bağlantıları kurup bu zor günlerde üzerimize düşeni yapmaya çaba sarf ediyoruz. 
- Belki iş yapış şekilleri ve kurallar değişiyor; ama değişmeyen tek şey, değerlerimiz. Sıkı sıkıya bağlı olduğumuz köklerimiz ve değerlerimiz bize yol göstermeye devam ediyor. Gelecek için umut olmaya ve fayda yaratmaya çalışıyoruz.