ZEYNEP BODUR OKYAY'IN EN BÜYÜK HAYALİ

Kale Grubu Kurucusu İbrahim Bodur, Türkiye'nin ilk seramik fabrikasını Çanakkale'de kuran, Anadolu'ya sanayiyi götüren vizyoner bir girişimciydi. Ona inanan bir avuç insanın 64 yıl önce diktiği fidan büyüdü. Kolları Çan'dan dünyanın dört bir yanına uzanan bir çınara dönüştü. Özgün kalkınma modelini ileri taşımak için yerel kalkınmayı önemseyen Kale Grubu Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO'su Zeynep Bodur Okyay da merhum babasının izinden yürüyor. Bugünlerini borçlu oldukları topraklara duyduğu şükran ve vefayı her fırsatta hissettiriyor. Dev topluluk, faaliyet gösterdiği her alanda ekonomik, sosyal ve çevresel açıdan ortak değer üretmek için çalışıyor. Bu bilinç ve farkındalıkla daha eşit, daha adil ve daha yeşil bir dünya yaratmak amacıyla "İyi Bak Dünyana" hareketine imza atıldı. Değişimin yerelden başlayacağına inanan Zeynep Bodur Okyay, sorumlu ve liderlik anlayışı doğrultusunda yaptıkları yatırımlarla biliniyor. Çocukluğu fabrikaların içinde geçen başarılı iş insanımızla, değerli satır başlarını içeren dopdolu bir söyleşi gerçekleştirdik.

HEPİMİZ BİRER ‘KAHRAMAN’ OLABİLİRİZ 
Yeni dünya düzeninde “liderlik” kavramını nasıl tanımlarsınız?

Refahın ve istikrarın küreselleşmediğinin, aksine sorunların küreselleştiğinin hepimiz farkındayız. Düşünün ki, pandemiden bile hepimiz eşit etkilenmedik. Daha önce adil olmayan, krizle birlikte daha da adaletsiz hale geldi. Son yıllarda, toplumlarda güven duygusunun çok ciddi zedelendiğini görüyoruz. Hayatın her alanında güven inşa etmek, toplumların ve insanlığın geleceği için gitgide daha önemli hale geliyor.

Bilinmezlerin katlanarak arttığı yeni dünya düzeninde, ezber bozan yeni nesil bir liderlik anlayışına her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Bu yeni dönem; risk ve sürdürülebilirliği, sosyal paydaşları, çeşitliliği, çevreyi, inovasyonu, marka ve itibarı, bütüncül bir şekilde sosyal farkındalıkla yöneten liderlerin öne çıktığına tanık olacağız. Kapsayıcı, sorumlu ve duyarlı liderlik ağır basacak. Dünyayı değiştirmek için, bir kahramanın gelip bizi kurtarmasını beklememize gerek yok! Hepimiz birer ‘kahraman’ olabiliriz. Herkes kendi etki alanında bu liderlik anlayışını benimsediği sürece bunu başarabileceğimize inanıyorum. 

UMUT DOLU OLMAK İÇİN BİRÇOK SEBEBİMİZ VAR 
Önümüzdeki döneme ilişkin öngörüleriniz neler?

Gidişata baktığımızda karamsar olmak için pek çok neden var. Artan eşitsizlik, iklim değişikliği, teknolojik dönüşümün getireceği olası iş gücü kaybı, küresel ekonomik sisteme olan güvenin derinden sarsılması... Umutsuz olmak için ne kadar çok sebebimiz varsa, umut dolu olmak için de bir o kadar sebebimiz var. Kıyamet senaryolarını bir kenara bırakıp neler yapabileceğimizi düşünmek, fikir üretmek, iyiye doğru gelişimi sağlamak gibi bir sorumluluğumuz var.

Bu değişim süreci iyi yönetilirse, herkes için yaşam koşullarını iyileştiren yeni bir dönemin kapısını aralayacak. Aksi takdirde, tüm dünyada giderek artan yetenek açığı, kitlesel işsizlik, eşitsizlik ve kutuplaşma riski ile karşı karşıya kalacağız. Kısacası, bu değişimin kazananı da kaybedeni de insan olacak. Hangi tarafta olacağımız ise yapacağımız seçimlere ve attığımız adımlara bağlı.

ÖZÜMÜZE DÖNME; ANCAK ÖNÜMÜZE BAKMA ZAMANI 
Dünya, pandemi nedeniyle çok özel bir dönemden geçiyor. Siz “değişim”e nasıl ayak uyduruyorsunuz?

Pandemi öncesinde, Şubat 2020’de çalışanlarımız ile bir araya geldiğimiz bir toplantıda onlara şunu söylemiştim: “Şimdi özümüze dönme; ancak önümüze bakma zamanı. Konfor alanından mecburi çıkış, aynaya bakıp kendimizle yüzleşme, amacımızı ve değerlerimizi yeniden ziyaret ederek harekete geçme zamanı! İşimize değer katmak için sorundan değil, sorumluluktan beslenmeliyiz. Eleştiren değil, sahada mücadele veren olmalıyız.” 

Ve zaman, beni haklı çıkardı. “Maalesef” diyemeyeceğim; çünkü dünyada anlamlı bir değişim başladı. En büyük trajedi, bu süreçten hiç değişmeden çıkmak! Hepimiz bir şekilde değişiyoruz, değişmek zorunda kalıyoruz. Ben daha iyiye, daha güzele, daha verimliye doğru evrileceğimize tüm içtenliğimle inanıyorum.

"EGOSİSTEM"LERİN YERİNİ "EKOSİSTEM"LER ALMALI 
“Çıkış Yolu”nun haritasını çizer misiniz?

Ben, çıkış yolunu, egosistemlerin yerini ekosistemlerin alması olarak görüyorum. Pandemi, insanın doğasını en çıplak haliyle ortaya koydu. En egoist, yani en 1. tekil halini, “Ben” diye bağıran yüzünü... Zaten bugünü hazırlayan da, insanın hem diğer insanları, toplulukları hem de canlı cansız gezegeni paylaştığı diğer canlıları ve ekolojik dengeyi yok sayarcasına kendi ihtiyaç ve isteklerini dayatan ve dikte eder hali! Bunun panzehiri ise ekosistem yaklaşımı. 

Bütün varlıklar, canlı-cansız, birbirine bağlı. Ekosistem yaklaşımı, egosistemden farklı olarak, dinlemeyi önceliklendiriyor. Konuşmak yerine dinlemeyi… Toplulukların ihtiyaçlarına, isteklerine kulak vermeyi… Oradan beslenmeyi. Bugünün kısır döngüleri yerine erdemli döngüler kurmayı önemsiyor. Ortak bir amaç doğrultusunda çıpalanmayı (sabitleme eğilimi/etkisi) ve yolculuk her ne getirirse getirsin ya da paydaşların beklentileri ve istekleri ne kadar değişirse değişsin, değerlere sıkı sıkıya bağlanıp oradan güç almayı, yön tayin etmeyi gerektiriyor. 
Hepimiz, konumumuz ya da görevimiz ne olursa olsun, bu ekosistemin bir parçasıyız; sahibi değil. Böyle bakıldığında, vicdanlı ekosistemler inşa etmek ve etki lideri olarak hareket etmek, daha güzel bir dünyanın kapılarını aralayacak.

“İYİ BAK DÜNYANA” DİYORUZ
“Dünyayı daha iyi bir yer yapma”yı hedeflediğiniz çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Dünya üzerindeki tüm sorunların ve eşitsizliklerin, herkes tarafından hissedildiği bir süreçteyiz. “Dünyayı daha iyi bir yer yapma” noktasında özümüze dönerek, içimize baktık. Bizim için bir farkındalık evresi olan bu dönemin meyvesi, her türlü fırtınada bize rehberlik eden ‘Kuzey Yıldızı’ vizyonumuzdan (yaşayan mekânlara yeni anlamlar katmak) beslenen “İyi Bak Dünyana” hareketi oldu. Çıkış noktası ise, içinden geçtiğimiz çağda sorun olarak gördüğümüz her şeyi, en mikro seviyeye indirip, özümüze dönüp, harekete geçerek, değiştirebileceğimize olan inancımız.
Kale Grubu’nun mayasında, süreklilik ve tutarlılık arz eden insan odaklılık ve sosyal fayda/ortak değer yaratma anlayışı var. Her zaman pozitif etki yaratan döngüsel projelere yatırım yapmaya öncelik ve değer veriyoruz. Hepimiz için yepyeni bir sürecin kapılarını açacak olan ‘İyi Bak Dünyana’ yaklaşımıyla da kendi dünyalarımızda başlatacağımız küçük değişimler birleşerek, geleceği şekillendiren, dünyayı iyileştiren anlamlı bir dönüşüm haline gelecek. Her bir bireyin önce kendisinden, kendi alışkanlıklarından, kendi evinden başlayarak, herkesin kendi etki alanında, iş yerinde, sokağında, mahallesinde, şehrinde, ülkesinde ve nihayetinde gezegende, elinin değdiği her mekânda özen duygusuyla fark yaratabileceğine inancım sonsuz.
İyi fikirler ile hem evlerimize yaşam katacağız hem de kendimize iyi gelen değişimlere vesile olacağız. Bu değişimler birleştiğinde geleceği şekillendirmek için anlamlı bir dönüşüm yaratmış olacağız ve o da dünyamızı iyileştirecek.   

SOSYAL GİRİŞİMCİLERİ "GELECEĞİN HABERCİLERİ" OLARAK GÖRÜYORUZ 
Merhum babanızın adını taşıyan “İbrahim Bodur Sosyal Girişimcilik Ödül Programı” (İBSG) fikrinin doğuş hikâyesini anlatır mısınız?

Küresel sorunların büyüklüğü karşısında kapsayıcı ve sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak için yeni iş modellerine, sosyal faydaya odaklanan ve sorunlara alternatif çözümler sunabilen girişimlere ihtiyaç duyacağımızı yıllar önce fark ettik. Yaptığı her işte sosyal faydayı önceliklendiren İbrahim Bodur’un vefatının ardından, onun anısını ve değerlerini yaşatmak amacıyla “İbrahim Bodur Sosyal Girişimcilik Ödül Programı”nı (İBSG) başlattık. Ashoka Türkiye ortaklığında, bu yıl beşincisini düzenleyeceğimiz ödül programı ile bu topraklardan sosyal fayda yaratacak yeni nesil sosyal girişimcilerin çıkmasını teşvik ediyor ve sosyal girişimcilik ekosistemini destekliyoruz.
    
GENÇLERİ DESTEKLEMEK İNSANLIĞIN YARINI İÇİN YATIRIM 
Sosyal girişimciler, sizin için ne anlam ifade ediyor?

Biz, sosyal girişimcileri hem Türkiye hem de dünya için geleceğin habercileri olarak görüyoruz. Onlar bizim kanatlarımız. Köklerimize ve bizi biz yapan değerlerimize sıkı sıkıya tutunduğumuz kadar, kanatlarımızı açıp uçmayı da önemsiyoruz. Vicdanlı, sorumlu, duyarlı, teknolojiyi iyilik için kullanan, daha adil bir dünya için çabalayan sosyal girişimcileri sonuna kadar destekliyoruz. 
Ne mutlu bize ki bugün, her biri kendi alanında fark yaratan 13 “fellow”umuz, Türkiye'nin her şehrinden bize ulaştırılan 1.300 başvuru ve bu sene pandemi nedeniyle çevrimiçi organize edilen ödül programı ile buluştuğumuz 13 bin izleyici, bizi bu yolda ileriye gitmemiz hususunda teşvik ediyor. Türkiye’nin dört bir yanında, toplumsal sorunlara çözüm arayan gencecik insanlar olduğunu bilmek bizi çok heyecanlandırıyor. Bu gençlere, bu olanakları sağlamak ve onları desteklemek, insanlığın yarını için bir yatırım niteliğinde. Bu girişimler önemli potansiyele sahip ve bu durum, yerel kalkınma adına da son derece önemli.

EN BÜYÜK HAYÂLİM...
Özellikle altını çizmek istediğim bir nokta var... İBSG, bir sponsorluk projesi değil. Fikir, Kale Grubu’na ait. Ashoka’nın bilgisi, deneyimi ve yetkinliği de ufkumuzu açıyor. Sadece ödül veren olarak da anılmak istemiyoruz. Bu yolculuğumuzu daha da derinleştirmek ve ileriye taşımak istiyoruz. Boğaziçi Üniversitesi iş birliğindeki sosyal girişimcilik sertifika programı, bunun ilk adımlarından biriydi. Farklı paydaşlarla bu konudaki istişarelerimiz sürüyor. 

Sosyal girişimcilere verdiğimiz önemin göstergesi olarak, Türk basınında ilk kez bu alanda bir sayfa açılmasına öncülük ettik. Benim en büyük hayâlim ise hem “İbrahim Bodur Sosyal Girişimcilik Ödül Programı”nı (İBSG) hem de ileride hayata geçirmeyi planladığımız sosyal girişimcilik “hub”ını üniversiteli ve liseli gençlere açmak. Çok yüksek bir potansiyel olduğu fikrindeyim ki, bu yola ne kadar erken girilirse o kadar derin ve kalıcı fark yaratılır.

KTSM’NİN AMACI, HAYÂL KURANLARA İLHAM VERMEK
Kale Tasarım ve Sanat Merkezi’ne (KTSM) dönüşen İstanbul’daki ilk genel merkezinizden söz eder misiniz?

Dünyanın sanat ve tasarımla daha iyi bir yer olacağına inanıyoruz. Sanat ve tasarım, bizim için topluma dokunma fırsatı bulduğumuz çok özel alanlardan biri. Bu alanlara verdiğimiz desteği kalıcı kılmak amacıyla, Kale Grubu’nun Karaköy’de yer alan İstanbul’daki ilk genel merkezini Kale Tasarım ve Sanat Merkezi’ne (KTSM) dönüştürdük. Gayemiz, KTSM’nin, disiplinlerarası paylaşımlara imkân veren üretim ve buluşma platformu olması.

Karaköy’ün çok büyük, kültür, sanat ve yaratıcı endüstri birikimi var. Biz de şehrimizdeki, ülkemizdeki bu potansiyeli ortaya çıkarmak, yepyeni fikri olana, hayâl kuranlara ilham vermek, cesaret yaratmak için yola çıktık. İstanbul tasarım ekosisteminde ve haritasında özgün bir yer edinmesini hedeflediğimiz KTSM’nin; bilginin paylaşıldığı, özgür düşüncenin ve tasarım odaklı düşünmenin öneminin vurgulandığı, özellikle öğrenciler için ilham verici bir adres olmasını arzu ediyoruz. Burası, sosyal girişimciler için de buluşma noktası, fiziksel ve dijital bir “hub” (faaliyet merkezi) olacak. Sosyal girişimcilerin “cubicle”ları (oda-ofis) olacak. Her türlü networking ve paslaşmaları için de KTSM’yi kullanmalarını teşvik edeceğiz.

ZEYNEP BODUR OKYAY’IN “GENÇLİK” AÇILIMI
- Gençlerimizin işi, bizden daha zor; çünkü bizim jenerasyonumuzdan daha kompleks bir dünyada yaşıyorlar. 
- Hem onları anlamak hem de karşılıklı beslenmek için gençler ile vakit geçirmeye önem veriyorum.
- Kale Tasarım ve Sanat Merkezi (KTSM) bünyesinde, bir katı tahsis ettiğimiz İstanbul Gençlik Platformu bulunuyor. Her konuda çok bilgili, donanımlı ve organize çalışan pırıl pırıl gençler... 
- Uzun yıllardır desteklediğimiz ve her vesileyle ortak çalışmalar gerçekleştirdiğimiz İstanbul Gençlik Platformu’ndan ve gençlerden çok ümitliyiz.

ZEYNEP BODUR OKYAY’IN GÖZÜYLE “DEĞİŞİM”
- İş hayatında, hepimizin yetkinliklerimizi sürekli olarak dönüştürmek ve iyileştirmek zorunda kalacağımız bir dönem başlıyor. 
- Artık ne öğrendiğinizden ziyade, öğrenmeyi öğrenmenin bir önemi var. Merak duygusu her daim canlı tutulmalı.
- Radikal değişikliklere tanıklık etmek, bizim için büyük bir şans. Bu, yaşama ve topluma uyum sağlama sürecinde omuzlarımıza büyük bir sorumluluk yüklüyor. 
- Dünyayı, toplumu, piyasayı, teknolojiyi, beraber çalışacağımız takımı ve her şeyden önemlisi kendimizi iyi tanımalıyız.

ZEYNEP BODUR OKYAY’IN LİDERLİK ANLAYIŞI
- İş dünyası temsilciliğimin yanı sıra, daha çok sivil toplum lideri gibi sosyal konuları savunuyorum. Bu alanda her türlü gelişime ve değişime açık biriyim. 
- Özellikle CEO düzeyinde sorumluluğu olan liderlerin, hayatı iyileştirecek cesur ve kararlı adımlar atabilmeleri için, biraz da aktivist bir ruh taşıması gerektiğini düşünüyorum. Benim sorumlu ve duyarlı liderlik anlayışım da bunu yansıtıyor. 
- Tüm motivasyonumu, kendi etki alanım kapsamında “Yerel, ulusal ve küresel anlamda daha fazla neler yapabilirim?” sorusunun cevabını bulmaya harcıyorum. 

ZEYNEP BODUR OKYAY’IN MUTFAKTAKİ HÜNERLERİ
- Pandemi günlerinde, mutfakta geçirdiğim zaman da arttı. 
- Güzel yemeklere oldum olası meraklıyım. Bu süreçte Türk ve dünya mutfağından yeni lezzetler öğrenme ve deneme fırsatı buldum. 
- Ümit ediyorum, Covid-19 salgını sonrasında dostlarıma karantina döneminde öğrendiğim yeni yemekler ile leziz sofralar kuracağım.

ZEYNEP BODUR OKYAY’IN PANDEMİ GÜNLÜĞÜ
- Bir iş insanı, bir sanayici olmanın ötesinde, bir anneyim. Her kadın gibi benim de pandemiyle birlikte hayat sorumluluğum arttı. 
- Çalışanlarımızın esenliğini düşünürken ve Kale ailesini önceliklendirirken, oğlumun “online” derslerini yakından takip etmeye çalıştım. Annemin Covid-19 salgınından olumsuz etkilenmemesi için çaba sarf ettim. 
- Aklım hep “İşi nasıl daha farklı yapabiliriz?” ile meşguldü. Dünyadaki farklı yayınları izledim. Birçok kitap okudum, dünyanın dört bir yanında, alanında uzman kişiler ile “webinar” ve “Zoom” toplantılarına katıldım.