BAĞIMLI FİNANSMAN SİSTEMİNİN BELİRSİZ GELECEĞİ

PROF. DR. EMRE ALKİN I EKONOMİST / İSTANBUL TOPKAPI ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ

Deloitte’un 26 ülkede 27 bin tüketiciyle gerçekleştirdiği otomotiv araştırmasını inceleme fırsatı buldum. Araştırma, otomotiv sahiplik eğilimlerinde çarpıcı değişiklikler olduğunu ortaya koyuyor.

Bulgular dört ana başlıkta özetleniyor:

Elektrikli araçlara geçiş: Araştırma, birçok ülkede faiz oranlarındaki artış ve liste fiyatlarındaki yükselme nedeniyle elektrikli araçlara olan talebin azalmaya başladığını gösteriyor. Otomobil üreticilerinin fiyat indirimleri ve bazı devletlerin teşvikleri bile menzil kaygısı, şarj altyapısının yetersizliği ve şarj süresi gibi endişeleri aşmakta yeterli olamıyor. Yani elektrikli araçlar hala beklenen ivmeyi kazanabilmiş değil.

Marka imajı: Özellikle AB üyesi ülkelerde fiyat, tüketicilerin araç tercihlerinde marka imajının önüne geçmiş durumda. Buna karşılık Türkiye, Polonya, İspanya ve Güney Afrika gibi ülkelerde ise araç kalitesi ve marka prestiji ön planda tutuluyor.

Tercihler: Tüketiciler için bakım kolaylığı, yol güvenliği ve trafikle ilgili bağlantılı özellikler öncelikli. Ancak EMEA bölgesindeki tüketiciler bu özellikler için fazladan ödeme yapma konusunda isteksiz. Yine de Türkiye, Suudi Arabistan ve Güney Afrika’da bu işlevler için ek ödeme yapmaya hazır bir tüketici profili öne çıkıyor.

Sahiplik: Gençlerin önemli bir bölümü araç sahibi olmak yerine abone olmayı tercih ediyor. EMEA ülkelerinde gençler ekonomik belirsizlikler ve finansal zorluklar nedeniyle araç sahibi olmaktan kaçınıyor, bunun yerine dijital kanallar üzerinden araç aboneliğini tercih ediyor.

Türkiye’de 18-34 yaş arası gençlerin yüzde 32’si bu modeli şimdiden tercih etmiş durumda. Maliyetlerin öngörülebilir olması ve servis kolaylığı bu tercihin başlıca nedenleri. Araç sahipliğinin yüksek maliyeti – bakım ve sigorta gibi giderler dahil – gençleri otomobil almaktan vazgeçiriyor. Raporda yer alan diğer bölümler ise şunu vurguluyor: Hareketlilik unsurlarına erişim aboneliklerle daha kolay ve ulaşılabilir hale geliyor. Bölgedeki birçok bayinin bu trendi fark edip abonelik sistemleri geliştirmeye başladığı gözlemleniyor. Doğal olarak gelişen dijital altyapı da bu dönüşüme destek sağlıyor. Otomotiv pazarının giderek daha fazla abonelik modellerine kayması oldukça olası.

YÜKSEK ENFLASYON VE YÜKSEK FAİZ ORTAMI

Peki gerçekten böyle bir dönüşüm yaşanırsa, “captive” yani üreticiye bağlı finansman şirketleri neyi finanse edecek? Örneğin, ABD’de otomotiv finansmanının yaklaşık yüzde 30’u bu tür captive şirketler tarafından sağlanıyor. ABD’den söz etmemin nedeni, ilk gerçek captive uygulamasının General Motors tarafından yapılmış olması. 1919 yılında kurulan GMAC, hem tüketicileri finanse etmek hem şirketin satışlarını artırmak amacıyla hayata geçirilmişti. Hatta Ford’un 1964 tarihli bir reklamında şu cümle yer alır: “Ford Motor Credit, otomobil finansmanını Taş Devri’nden çıkarıyor.” Bankaların yaklaşımını alaya alan çarpıcı bir ilan. O günden bu yana bankaların captive şirketlere çoğunlukla rakip olduğu söylenebilir. ABD’de çok sayıda perakende sistemi ve süpermarket zinciri kurulu olduğundan bu gelişme benim için şaşırtıcı olmadı. Ancak düşük enflasyon ve düşük faiz dönemlerinde kurulan bu sistemler, günümüzün yüksek enflasyon ve yüksek faiz ortamında artık cazibesini yitiriyor.

Faiz oranları yükseldikçe kredi vadeleri kısalıyor – özellikle de yukarıda bahsedilen yeni kuşak tercihleri dikkate alındığında.

DEĞİŞİMİN FARKINDALAR

Küresel tabloya baktığımızda, captive finansman şirketleri otomotiv finansmanında bankaları geride bırakmış durumda. Hatta toplam otomobil kredileri içindeki payları artarak, sektörün yıllık 1,5 trilyon dolarlık hacminin yaklaşık yüzde 30’unu oluşturuyor. Bu pazar payındaki artış, kredi tahsilat kalitesini de yükseltti. Ancak uyarmam gerekiyor: Geçmişte sektör şunu söylerdi: “Araç varsa krediyi satarız.” Ama gelecekte bu cümle şöyle olabilir: “Talep varsa krediyi satarız.” Otomotiv sektöründeki aktörler bu değişimin farkında. Ancak her zaman olduğu gibi burada da ilk davranan kazanabilir anlayışı etkili olabilir. Bu nedenle bayi stok finansmanının ön plana çıkacağı ve sahiplik yerine finansman tercihlerinin artacağı yönünde ciddi bir analiz yapılmasının sektör adına faydalı olacağını düşünüyorum.

Son olarak, her işte olduğu gibi otomotiv satışında da satışçı kraldır. Bir otomobili satarken aynı zamanda finansmanı, sigortayı da satar. Doğal olarak bayi, tüketiciye en avantajlı kredi seçeneğini sunmak ister. Captive şirketler bankalara göre daha hızlı kredi verebilir, ancak faiz oranları cazip değilse rekabet edemezler. Bu finansman şirketleri yalnızca sermayeyi otomotiv üreticisinden aldıkları sürece ayakta kalabilir. Ancak sermayeyi piyasa faizlerinden temin ederlerse, ne kadar hızlı davranırlarsa davransınlar, tüketiciye sundukları faiz oranı nedeniyle rekabet edemez hale gelirler. Bu durum, bayilerin stok finansmanı için de geçerli.

BUSINESS LIFE