CANAN ERCAN ÇELİK I BUSINESS LIFE YAZARI
“Zalimin karşısında eğilme; hakkınla birlikte onurunu da kaybedersin.”
MalcolmX
Çocukluğumdan beri bana rehberlik eden bir şiir var. Ataol Behramoğlu’nun ‘Kızıma Dörtlükler’ kitabından:
Bütün insanları dostun bil, kardeşin bil kızım
Sevincin ürünüdür insan, nefretin değil kızım
Zulmün önünde dimdik tut onurunu
Sevginin önünde eğil kızım
Son zamanlarda daha sık anımsar, tekrarlar oldum. Nedense demek isterdim ama istemediğimiz kadar neden var. Ülkeler arası, toplumlar arası, bireyler arası zorbalık arttıkça artıyor. Ve giderek yapanın yanına kâr kalan bir düzen yaygınlaşıyor. Durum iyileşeceğine, çağa ayak uydurup siber zorbalık gibi yeni türevler alıyor. Güçlüler göreceli güçsüz ülkelere karşı ekonomik, askeri, diplomatik veya ideolojik baskı kurup zorlayıcı, dayatmacı politikalar uyguluyor. Lider kimliğine ve sistemin ne denli otokratik olduğuna bağlı olarak tehdit, şantaj, saldırı, kanun kural tanımaz, ‘Ben yaptım oldu’ açılımları ülke ve dünya sahnesinde yerini alıyor. İzleyici olanlar bazen yancı olarak sisteme katılıyor ya da sessiz kalarak zorbalığın parçası oluyor. Bu sarmal toplumlar arası ilişkileri, etnik/ırkçı/ayrımcı politikaları da şekillendirdiği gibi normları, kültürel dokuları etkisi altına alıyor.
Abraham Lincoln, “Güç, ahlaki sorumluluğun yerini aldığı anda zalimlik doğar” demiş.
Bireyler bu iklimde kendilerine yeni normaller, eğilimler geliştirip eğitim sistemlerinin de zorbalığı tanıma ve önleme boyutundaki yetersizliğinden yararlanıp fiziksel, sözel, ilişkisel, sosyal, siber, cinsel ve benzeri zorbalık alanlarının birinde ya da birkaçında birer zorba olarak hayatlarını sürdürebiliyor.
ENDİŞE VERİCİ RAKAMLAR
Ülkemizde, Ege Üniversitesi, ODTÜ, Boğaziçi Üniversitesi ve UNICEF iş birliğiyle 2022-23 döneminde yürütülen ve geçtiğimiz yıl yayınlanan “Türkiye’de Akran ve Siber Zorbalığın Kademelere Göre Dağılımı ve Değişkenlere Bağlı Farklılıkları” araştırması çarpıcı bulgular ortaya koyuyor. Araştırma 62 ilde, 5.500 öğrenci, 5.000 anne, 1.500 baba, çeşitli okul seviyeleri ve türlerini kapsayacak şekilde gerçekleştirilmiş. Görünen o ki zorbalığa uğrayan öğrenciler ortalama yüzde 70 gibi ürkütücü bir seviyede. Ve ne hazin ki neredeyse iki öğrenciden birisi zorbalık yaptığını söylüyor.
Eğitim . Kademesi | Zorbalığa . Uğrama Oranı | Zorbalık Yapma Oranı |
İlkokul | %69 | %36 |
Ortaokul | %72 | %57 |
Lise | %68 | %61 |
Ortaokulda akran zorbalığı zirve yapıyor. Bu yaş grubunun, ergenliğin başlangıç evresinde, sosyal etkileşimin en yoğun ve riskli olduğu dönemde olduğu bir gerçek. Lise dönemindeyse zorbalık yapanların oranı daha yüksek, ancak mağduriyet oranı kısmen düşüyor. Öğrencilerin direnç mekanizmalarının gelişmesi veya zorbalığın gizlenmesi etkili olabilir. Erkek öğrenciler daha çok fiziksel zorbalığa maruz kalıyor ve uyguluyor. Buna karşılık kız öğrencilerde ilişkisel (dışlama, dedikodu) ve siber zorbalık daha yaygın görünüyor. Kız öğrencilerin yüzde 73’ü ilişkisel ya da dijital zorbalığa maruz kalmış, erkek öğrencilerin yüzde 70’i ise fiziksel veya sözel zorbalık yaşamış. İlkokul ve ortaokulda fiziksel zorbalık daha baskınken ortaokul ve lisede ilişkisel ve siber zorbalık ağırlık kazanıyor. Yaşla beraber teknolojik erişim arttıkça ve büyük şehirlerde siber zorbalığa daha çok rastlanıyor. Kırsal bölgelerde fiziksel şiddet daha yoğun görülüyor. Sosyoekonomik olarak dezavantajlı bölgelerde zorbalık yapma ve maruz kalma oranı tahmin edilebileceği gibi daha yüksek. Okul türleri de fark yaratıyor: Özel okullarda siber zorbalık daha sık görülürken, devlet okullarında fiziksel zorbalık öne çıkıyor. Spor ve yatılı okullarda grup baskısı ve fiziki ortam koşulları zorbalığı tetikleyebiliyor.
Oysa John Ruskin’in de dediği gibi “Hiç kimse, başka birini küçülterek gerçekten büyüyemez.”
MÜFREDAT ZORBALIKLA MÜCADELEYİ ELE ALMALI
Müfredat zorbalıkla mücadeleyi öğrenim seviyelerine uygun şekilde sistematik olarak ele almazsa öğretmen eğitimi ve rehberlik servisleri güçlendirilmezse, dijital okur yazarlıkla siber zorbalık farkındalığı yaratılmazsa bu gidişatı iyileştirmek pek mümkün görünmüyor. İronik biçimde öğretmenlerin de neredeyse yüzde 40’ı zorbalığa uğruyor ve CİMER şikayetleri, veli baskısı, okulların görmezden gelişi gibi nedenlerle genellikle pasif kalıyorlar. Toplumsal eşitsizlikler, yoksulluk, işsizlik, gelir adaletsizliği ve benzeri ekonomik sorunların yarattığı umutsuzluk, öfke ve güvensizlik zemini bireylerdeki saldırganlığa, zorbalığa zemin yaratıyor. Yozlaşan değerler, aile içlerinde değişen normlar, eğitim sistemindeki boşluklar, dijital medya ve sosyal ağlardaki olumsuz etkileşimler, toplumsal kutuplaşma, ayrımcılık bu davranışları körüklerken, cezai mekanizmaların eksiklikleri, psikolojik/sosyal desteklerin sınırlı olması önleyici politikaları etkisizleştiriyor.
Sizce de bu çocuklar, gençler daha iyisini, ötesini hak etmiyor mu? Bu memlekete, yuvamız dünyaya reva gördüğümüz hal ve gidiş bu mu?
Zalimlerin egemenliğinin, etkinliğinin arttığı düzenlerin kalıcı olmaması, yaygınlaşmaması, birbirinden beslenmemesi için başka bir hikaye yazmak mümkün değil mi?
Atasözlerimizde olduğu gibi mazlumun duasını arşa çıkarma, haksızlığa ‘dur!’ deme, ses etme, boyun eğmeme, o her bir kişi için hep beraber seferber olma zamanı gelmedi mi?
“Zulm ile abad olanın, ahiri(sonu) berbat olur...” Türk Atasözü