ÇOĞUNLUK ETKİSİ

Acar Baltaş

Psikoloji disiplinine göre sürü psikolojisi belirli kurallar ve koşullarla şekillenen bir topluluğun, sorgulamadan birbirine benzer düşünce, inanç ve davranışlar geliştirmesidir.

 Bu eğilime iş hayatında, siyasi gruplar içinde, spor karşılaşmalarının yapıldığı stad ve salonlarda, politik gösterilerde çok sık rastlanır. İş hayatında bir bölümde çalışanlar diğer üyelerle aralarındaki uyuma çok fazla önem vermeyi “iyi ekip çalışması” olarak kabul eder. Grup içinde uyumu korumak adına farklı fikir ve görüşlerine kendi kendilerine sansür uygulayabilirler. Gerek iş hayatında gerek bir siyasi topluluk içinde, lidere itaat veya gruptan dışlanmamak adına, bireyler grup ve liderle paralel düşünür. Meslektaş veya ekip üyelerinin baskısı grup üyelerinin karar mekanizmasına etki eder. Sürü psikolojisinin en çarpıcı olduğu grupların başında ergenler gelir. Ergenlik dönemindeki gençlerin en büyük şikayeti anne ve babalarının baskısıdır ancak bu dönemdeki en büyük baskıyı aslında yaşıtlarından görürler.

ÇOĞUNLUKTAN YANA OLMAK

İnsanlarda başarılı örnekleri ve toplulukları izlemek doğal bir eğilimdir. Bu nedenle futbolda takım tutmak, politikada bir siyasi partiyi veya lideri kayıtsız şartsız desteklemek, çok sık görülen ve günlük hayatın içinde yer alan bir durum. Başarılı bir insan, yarattığı güven halesiyle ve kitlelerin özlemlerine cevap vereceği algısını yaratarak çevresini etkiler. Bir insanı idolü veya ideal egosu olarak seçen kişi eleştirel düşünemez ve bu kişinin hatalarını da meziyet gibi görmeye başlar. Politikada sürü psikolojisi, bir siyasi hareketi sadece çoğunluk tarafından desteklendiği için destekleyen seçmenlerde görülür. Böylece sandığa gidecek olan kişi kendisini bir “seçmen” olarak değil, bir siyasi hareketi desteklediği için özel bir “kimlik” kazanmış olarak görür. Bunun nedeni, insanların zor bir karar vermeleri gerektiği zaman kendi içlerinde üç soruya cevap aramalarıdır:

Ben kimim?

Bu nasıl bir durum?

Benim gibi biri bu durumda ne yapar?

Verilen oy sadece politik rekabetteki kazananı belirlemez, partiler ve bu partilere oy verenler itibarlarının da etkilendiğini düşünür. Bunun sonucunda seçim mitinglerine ve anketlerine önem verilir ve taraflar kendilerini öne çıkaran anketleri meydanlara veya kendilerini destekleyen medyaya taşır. Bu durum özellikle kararını henüz vermemiş olan seçmenleri etkilediği için büyük önem taşır. İçinden geçmekte olduğumuz seçim sürecinde de durum farklı değil.

Radikal siyasi ve silahlı akımların mensuplarının günümüzde gösterdikleri etkinlik ve varlıklarını ortaya koydukları bölgelerde aldıkları destek, bu toplulukların dışında olanlar tarafından anlaşılamıyor. Buna karşılık toplulukların birbirlerine karşı din, mezhep, milliyet, ırk gibi farklılıklar temelinde nefret dolu genellemelerle davranmaları, yasalarda nefret suçu sayılarak önlenmeye çalışılsa da günümüzde güçlenerek etkisini sürdürüyor. Ancak ülkemizde takım renkleri gibi hiçbir düşünceye dayanmayan ayrışmalar dahi sonu şiddetle biten çatışmalara dönüşebiliyor.

ZEKA VE EĞİTİM FARK YARATIR MI?

Günlük dilde “sürüye uymak” veya “sürü psikolojisi” küçümsenerek kullanılan kavramlar. Zeki insanların veya iyi eğitim görmüş olanların bu tür hatalar yapmayacağı kabul edilir. Oysa yukarıda anlattığımız gibi konu zeka veya eğitimle ilgili olmayıp insan psikolojisiyle ilgilidir. Sürünün dışına çıkabilmek, bir taraftan kişilikle diğer taraftan düşünce biçimiyle ilgili. Türkiye gibi bireylerin kendisini “birey” olmaktan önce bir topluluğun (aile, şehir, bölge, cemaat, takım) üyesi gibi gördüğü bir ülkede, sürüye uymayacak bağımsız bir düşünce yapısına rastlamak çok zor. Çünkü eğitim sisteminde ve günlük hayatın akışı içinde farklılıklar hoş karşılanmamakta ve kişinin cezalandırılması veya bulunduğu topluluktan dışlanmasıyla sonuçlanıyor.

Topluluğa uyum ve herkesle birlikte hareket etmek finans alanındaki kararlar için de geçerli. Finans piyasalarına adım atan her yatırımcının bildiği bir gerçek vardır: “Alırken satmak ve satarken almak”. Son derece basit gibi gözüken bu ilkeyi uygulamak, yukarıda anlattığımız psikolojik mekanizma nedeniyle neredeyse imkansız. Çünkü yatırımcılar birbirini gözlemliyor ve tercihlerini başka yatırımcılara bakarak yapıyor. Geçmişte içinden geçilen böyle bir dönemde, Türkiye’de bir ekonomi yazarının kaleminden çıkan durum değerlendirmesi2, bu duruma çok güzel bir örnek: “Riskleri herkes görüyor ancak kimse rakibinden geri kalmak istemiyor, bir kâr furyası yaşanırken buna katılmaktan geri duramıyor. Kayıtsızlık ağır fatura çıkaracak ama ‘gidişat böyleyken biz de kâr edelim, sonra kötüleşirken yolunu bulup yine kâr yazacak yöntemi buluruz’, mantığı hakim oluyor.”

SONUÇ

Sürüye uymamak bağımsız bir düşünce yapısı geliştirmekle mümkün. Bunun için sadece görüneni değil görünmeyeni de sorgulayacak bir düşünce sistematiğine ihtiyaç var. Herkes bir yöne bakıyor veya aynı yönde hareket ediyorsa, önce diğer tarafı kontrol etmek ve farklı seçeneklerin varlığını sorgulamak gerekebilir. Böylece herkesin göremediğini görmek ve herkesin yaptığından farklı bir yol izlemek mümkün olabilir. Bir düşünürün dediği gibi “Herkes bir yoldan gidiyordu. Ben az gidilen yolu tercih ettim. Farkı doğuran da bu oldu.” Ancak günümüzde eleştirel düşünceye dayalı eğitim giderek geriye atılmakta ve bütün ilmini tek kitaba borçlu insanlar yetiştirmek hedeflenmekte.

Kaynakça:

1 Colman, A. Oxford Dictionary of Psychology. New York: Oxford University Press, ss. 73, 2003.

2 Sağlam, E.: “Bu Riskler Bir Gün Fiyatlanacak ama…” Hürriyet Gazetesi, 12.7.2014

Yazarın 1.05.2023 00:00:00. Tarihinden Önceki Yazıları