Futbol ve iş dünyasının markalaşma hataları aynı karakterde

Güven BORÇA

İş dünyasının da, futbol takımı ve yöneticilerimizin de düştüğü markalaşma hataları aynı karakterde... Kısa vadeli taktik düşünme fizibilite ve bilimsellikten uzak olma...

Elli yıldan fazladır düzenli futbol izlerim. Eskişehir taraftarı, Beşiktaş sempatizanıyım ama en büyük keyfi milli veya kulüp takımlarımızın global başarılarında yaşarım. Bu topraklardan dünya markası çıkar mı? Kitabının yazarı olarak da, futbolun böyle sevildiği bir ülkede, artan gelire, nüfusa ve gelişen teknolojik imkanlara rağmen futbolumuzun küresel alanda bir adım daha ileri gidemeyişine hayıflanır dururum. İş ve futbol dünyamız arasındaki paralelliklere kafa yorar, kendimce çözümler ararım. 

NEREDE HATAYA DÜŞÜLÜYOR? 
Danışman olarak vardığım sonuç şudur ki; büyük grupları ve bazı istisnaları bir kenara koyarsak Türk iş insanı ortalamada kısa vadeli, yani taktik seviyede düşünür. Uzun vadeli hedefler koymak, bunlara uygun stratejiler geliştirmek, ölçüp biçmek, fizibilite yapmak ve sonuçları bilimsel olarak değerlendirmek bizim iş pratiğimizde yoktur. Çoğunluk nakit akışını düzenleyip günü kurtarmak, arada kenara para koyup gayrimenkule yatırım yapmak, teşvik-af kovalamak ve siyasetle yakın ilişkiler kurmak peşindedir. Futbol kulüplerimiz de bu seviyededir. Yöneticilerde uzun vadeli düşünce, stratejik davranma, ölçme biçme, çağdaş pazarlamadan yararlanma alışkanlığı yoktur. Daha doğrusu bunları bilmezler. Bilenleri de aralarına sokmazlar çünkü nitelikli insanlar futbol dünyasına girip fark yaratırsa şu an yöneticiyim diye kasılanlar taca çıkacaklarını bilirler. 

FUTBOLDAKİ BAŞARI VE İŞ DÜNYASINA BİR MODELLEME 
Türk sanayicisi taklitçidir. Piyasaya yeni adetler getiremez, risk alamaz. Türk futbol yöneticisi de Avrupa’nın emeklilerini transfer etmek dışında pek bir şey yapmaz. İşler sıkıntıya girdiğinde  sanayicimizin yaptığı yeni ürünler çıkarmaktır, yöneticimizin de transfer. Ürün, ürün, ürün, transfer, transfer, transfer… Bu şekilde günü kurtarırlar. Halbuki futbol tarihindeki başarı örneklerinin neredeyse tamamında istikrarlı-motive bir kadro devamlılığı görülür. Bizde Milne veya Derwall dönemleri bu gerçeği net olarak ortaya koyar ama bu işler başka bir yönetim becerisidir, sabır ve strateji gerektirir. Halbuki yeni ürün çıkarmak veya flaş transfer yapmak en kolayıdır.  Ülkemizin şekerleme üreticilerinin yüz çeşit ürün ile yaptığı ciroyu yabancılar beş çeşit ile gerçekleştirir. Gidin bakın Karamanlı bisküvicilerin ürün portföylerine ve Nielsen SKU verimlilik analizlerine. Türk sanayicisi dağıtım kanalını yönlendiremez. İçeride veya dışarıda önceliği iyi bir bayi bulmaktır. Sonra da o bayiye teslim olur. Bayi ne isterse onu yapar. Bu da genellikle bir sürü ürün ve marka çıkarmak şeklinde olur. Ortalık çöplüğe döner ve buradan uzun soluklu bir başarı çıkmaz. Futbol takımlarımızın da temel önceliği iyi bir teknik direktör bulmaktır. Dünyanın neredeyse bütün ünlü teknik direktörleri bize gelip gitmiş, çoğu “futboldan anlamadığı” için gönderilmiştir. İçeride de kalbur üstü yerel teknik direktörler dünya piyasalarındaki değerlerinin çok üzerinde paralara iyi işler bulurlar.

SİZİ NE MARKA YAPAR? 
Fatih Terim çarpıcı bir örnektir. Fatih hoca bence çok iyi bir teknik direktördür. Eldeki imkanlarla en iyi kadroyu kurup en iyi şekilde motive eder. Ama nihayetinde teknik adamdır (coach) ve bizim esas sıkıntımız kendisinin ülkede “imparator” muamelesi görmesidir. Bu tavır, yurt dışı markalaşma stratejisini tamamen bayi üzerine kuran sanayicimizin yaptığıyla aynıdır. Bayi sizi dünya markası yapamaz. Fatih hoca da Türk futbolunu kurtaramaz. Bizde futbolun neredeyse bütün aktörleri sadece kısa vadeli nakit akışı üzerine kurarlar planlarını. Transferler, komisyonlar, primler vs. Kimsenin uzun vadeli bir vizyonu yoktur. Kimsenin global bir hedefi yoktur. Yurt dışında başarı kazanmış Türk futbolcularının sayısı iki elin parmaklarını geçmez. 
Futbol takımlarımızdan bir taraftar araştırması yapan ve buradan bir pazarlama stratejisi geliştirip uygulayan duymadım. Profesyonelce özgün söylemler, cıngıllar, görsel malzemeler, pazarlama planları geliştiren yok gibidir. Hepsi tribünde “lay lay lay lay lay lay lay, ooooo …….” diye tanıtırlar kendilerini. Farklılaşamazlar.   

STADI FANATİKLERE BIRAKMA, HAKEME SAHİP ÇIK 
Ülkemizde gelişen statlara rağmen futbol seyircisi azalmaktadır. Aynen artan OSB’lere rağmen gerileyen işler gibi çünkü bizim bildiğimiz tek şey tesis yapmaktır. Üstüne Passolig gibi tezgahlar kurarız ve ortalama seyirciyi stattan uzak tutup, zaten ne yapsan stada gelecek fanatiklere ortamı iyice bırakırız. Sonra ne olur? Stadı yapıp teknik ekibi ve kadroyu kuran yönetimlerin tek bir oyun alanları kalır;  hakemler. Suçlu bulunmuştur. Futbolumuzun gerilemesinin, küresel başarılar gösterememesinin  müsebbibi hakemlerdir. Çocuklarımızın emeklerini çalmaktadırlar. İşin kötüsü, bu küçük hesapların, taktik bakışın futbol ortamına iyice hakim olmasıdır. Son yıllarda  daha az sayıda maça gidiyorum çünkü tribünlerin eski tadı yok. Seyircinin esas işi hakemi etki altında bırakmak, yönlendirmek ve bağırıp çağırmak oldu. Yetmişlerin Eskişehir’inde tribünlerde -tabii ki hakem ile de uğraşırdık ama- inanın şimdikinin kaç katı teknik, taktik, kadro konuşurduk. Artık bağırıp çağırıp hakeme küfretmek dışında bir şey kalmadı gibi. 

CÜNEYT ÇAKIR ÖRNEĞİ BİZE NE ANLATIYOR... 
Bu tavrın en çarpıcı örneği de Cüneyt Çakır’dır. Kendisi bu topraklardan çıkıp küresel başarı kazanmış nadir insanlarımızdandır. Yurt dışında çok zor maçları başarıyla yönettiğini gördükçe sosyal medyada övüyorum ve sonra bir sürü eleştiri alıyorum “abi Karabük maçında vermediği korneri unutma” şeklinde. Sosyal medyada hakemlere hakaretten geçilmez. Son 2-2’lik Fenerbahçe maçında Aziz başkan hakeme giydirdi ve üstüne ceza aldı ama aynı anda GS taraftarları “Fener hakemin desteğiyle bir puanı kurtardı” diye yazdı. Kimseye yaranamadı hakem. Tabi geçmişte büyük hakem rezaletleri yaşandı ülkede ve bundan da en çok biz Anadolu takımları zarar gördük ama artık yeni bir sayfa açmak lazım. Böyle gitmez. Özetle; şirketime müdür yapmayacağım yöneticiler, yurt dışında hiçbir takımı çalıştıramayacak teknik direktörler ve oralarda oynayamamış eski futbolcular kahramanlık taslarken global başarısı tescilli neredeyse tek futbol insanımız Cüneyt hoca ile uğraşılacak. Yok kardeşim, almayım ben. Bu kafayla bir arpa boyu yol alınmaz.
 

Yazarın 1.01.2018 00:00:00. Tarihinden Önceki Yazıları