HAYATTA EN ÖNEMLİ ŞEY DENGE

Prof. Dr. Bahadır Erdem

Denge denilen şey o kadar önemli ki, mensubu olduğum bilim dalı olan hukukta da diğer bütün bilimlerde de bu sihirli sözcüğün gözetildiğini görüyoruz.

İnsanın özel hayatında, toplumsal yapıda, ülke içi ve uluslararası hukukta, huzur ve başarının olabilmesi için her şeyden önce, hangi ilişkiden bahsediyorsak o ilişkinin tarafları arasında denge gerekiyor. Kişinin sağlıklı bir birey olabilmesi için de muhakkak psikolojisinin dengeli olması, metabolizmasındaki bütün değerlerin dengeli ve olması gereken değerlerde bulunması şart. Denge bir bozuldu mu işte o zaman sorunlar başlıyor. Sağlıkta, kişinin özel hayatında, aile yaşantısında, iş yaşamında, toplum içindeki konumunda huzursuzluklar baş gösteriyor.

Denge denilen şey o kadar önemli ki, mensubu olduğum bilim dalı olan hukukta da diğer bütün bilimlerde de bu sihirli sözcüğün gözetildiğini görüyoruz. Gözetilirse işler iyi gidiyor. Eğer gözetilmez, dikkat edilmez, korunmaz, bilinçli ya da bilinçsiz bozulursa işler bozuluyor.

Bu denge denilen şey o kadar önemli ki sadece bu dünya için değil, inananlar bakımından, ahiret için de önemli. İşte onun için bizleri büyütürken büyüklerimiz, “Evladım, hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için, sanki yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışacaksın” derlerdi. Bu dünya ile öbür dünya arasında bile mutlaka bir denge kurularak yaşanılması gerektiğini tavsiye ederlerdi.

DENGE=HUZUR
Dikkat edilirse, hukukun simgesi olan gözleri bağlı Themis, adaleti dağıtırken elinde bir terazi tutuyor. Malum, terazi denge sağlayan alet. Gözü kapalı Themis, bizlere diyor ki, bütün verileri teraziye koyarak gram gram ölçmeden hukukta adalet dağıtılmaz.
Nitekim hukukun bütün kavramları ve kuralları, hukuki ilişkinin tarafları arasında dengeyi gözeterek adaletin bulunacağını anlatıyor. Aile hukuku ilişkilerinde, ticaret hukukunda, borçlar hukukunda, iş hukukunda, vergi hukukunda, idare hukukunda, ceza hukukunda vb. bütün hukuki ilişkilerde, o ilişkinin tarafları arasında denge gözetilmeden adaletin sağlanması ve huzura ermek mümkün değil.
Sosyal toplumda huzurun ve barışın sağlanmasının olmazsa olmaz kuralı gene denge. Sosyal toplumda, vatandaşın hizmetinde olan siyasette ve siyasetin sonuçlarında da muhakkak denge olması gerekiyor. Eğer olmaz ise o toplumda huzursuzlukların baş göstermemesine, işlerin kötüye gitmemesine imkân yok. Toplumda dengenin olmadığı her dönemde muhakkak bir müddet sonra ülkede huzursuzluk çıkıyor.

GÜCÜNÜ ANAYASADAN ALAN HUKUKİ BİR DENGE
Son seçimler, siyasette ve toplumda denge sağlaması bakımından çok önemli sonuçlar verdi. Ülke 17 yıldan beri aynı iktidarla yönetiliyor. Yerel yönetim bakımından ülkenin en önemli iki şehri olan İstanbul ve Ankara ise 25 yıldan beri. Tabi ki milli irade hangi partiyi gösterir ise ülkeyi o partinin yönetmesinden doğal bir durum yok. Demokrasinin gereği bu. Ancak demokrasinin olmazsa olmaz diğer başka bazı kuralları da var ki, en az seçim kadar önemli. O da milli iradeyle seçilenlerin, diğer seçimlere kadar geçen süreçte denetlenme mekanizmaları. Bu denetim olmadan sağlıklı bir demokrasiden söz edilemez. 

İşte bu denetimi yapan hukuk sistemine de kuvvetler ayrılığı deniyor. Bağımsız bir idare, bağımsız bir meclis ve bağımsız bir yargı. Bunların yanında da hiç şüphesiz bağımsız bir basın. İşte ülkede gerçek anlamda bir demokrasinin varlığından bahsedebilmek için bütün bu kurumlar arasında da bir denge olması gerekiyor. Gücünü anayasadan alan hukuki bir denge. Bu denge olmaz ise olmaz. Tekrar ediyorum, olmaz. Ülkenin bütün anayasal sisteminin ve hukukunun bu yapıyı sağlayacak şekilde oluşturulması şart.

BU, SAĞLIKLI VE HAYIRLI BİR AYRILIK DEĞİL
Kabul edelim ki, bu yapı ülkemizde son yıllarda biraz şaşmış ve rayından çıkmış durumda. Ülkeyi seçimlerden galip çıkan partinin yönetmesi demokrasinin olmazsa olmazı; ancak ülke, son yıllarda adeta seçim yorgunu ve bıkkını haline geldi. Üstelik, ülkenin 95 yıllık anayasal idari sistemi olan “Parlamenter Sistemi”ni değiştirerek, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin geldiği referandum da dahil olmak üzere iki de referandum geçirdi. Son 8 yıllık süreçteki bu seçimler ve referandumlar sonucunda seçmen, iki ana guruba ayrılmış durumda. Kanaatimce bu ayrılık, toplumun ve ülkenin gidişatı bakımından sağlıklı ve hayırlı bir ayrılık değil.

Kabul edelim ki, her yaptığımız referandum ve seçim, ülkenin yarısını mutlu kılarken diğer yarısını mutsuz kıldı. Ülkenin yarısı kendini zafer kazanmış hissederken, diğer yarısını büyük bir mağlubiyet duygusu içine itti. İşte yazının başından beri vurguladığımız ve varlığına övgüler düzdüğümüz denge bozuldu, ortadan kalktı. 17yıldır sadece tek bir parti seçimleri ve referandumları kazanırken, bu referandumlar sonucu, ülkenin yönetim sistemi değişirken ve iktidarın gücü her geçen gün artarken, diğer partiler seçimlerden hep mağlup çıktı. 

SONUÇLAR, TOPLUMUN YARISINDA UMUTSUZLUK YARATTI
Gerçi Türkiye’de hiçbir parti ve siyasetçi hiçbir seçimde kaybettiğini kabul etmez; ama reddetmek gerçekleri değiştirmez. Kazanan partinin isminin ya da hangi parti olduğunun da hiç önemi yok. Dikkat ederseniz yazının başından beri özellikle parti ismi zikretmedim. Zira seçimi devamlı kazanan ya da kaybeden parti ya da partilerin hangisi olduğunun önemi yok. Önemli olan baştan beri vurguladığım kavram, yani denge.

Zira bu sonuçlar, toplumun yarısında büyük bir umutsuzluk yarattı. “Benim sesimi hiç kimse duymuyor. Benim görüşlerim hiçbir zaman iktidar olmuyor, ülkenin yönetiminde göz önüne alınmıyor. Benim seçtiğim parti hep kaybediyor. Diğer parti ya da partiler ne yapıp edip, her seçimde muhakkak kazanıyor. Ben oy atsam ne olur, atmasam ne olur. Nasıl olsa sonuç değişmeyecek.” İşte bütün bu düşünceler ülkede, toplumun sosyal yapısında dengeyi bozdu. Kabul edelim ki, iki-üç nesildir gençlerin yarısı, kendi inandıkları ve savundukları partilerin iktidara geldiklerini hiç görmedi. Bu ülkenin gelecek nesillerini umutsuzluğa sevk etti, hatta ülkeden kaçırıyor.

31 MART, DENGEYİ YENİDEN SAĞLADI
İşte bütün bu söylediklerim, bize ülkede dengenin bozulduğunu gösteriyordu. Sosyal toplum huzursuz, mutsuz ve sağlıksızdı. Zira ülkenin yarısının mutlu, yarısının ise mutsuz olduğu bir ortamda, yani dengenin olmadığı bir ortamda, o ülkeden hayır çıkmaz. Böyle bir ortamda ülke bilimde de, hukukta da, ekonomi de, eğitimde de ileri gitmez. Her geçen gün geriler. 
İşte 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri ülkede, siyasette ve toplumda yeniden dengeyi sağladı. Seçmen büyük ferasetiyle siyasette bozulan dengeyi, gücün tek bir parti ya da kesimde toplanmasının yarattığı bozulmayı, büyük şehirlerde 25 yıldır var olan iktidardan alarak muhalefet partilerine verdi. Anayasal sistemimizde bozulan kuvvetler ayrılığını oylarıyla bir nebze olsun düzenledi. Bu seçimlerin sonuçlarının, bütün partilerce çok iyi okunması gerekiyor. 

TÜRKİYE SEÇMENİ NE İSTİYOR?
Bence seçmen denge istiyor, denge! Gücün tek bir elde toplanmasını istemiyor. Barış dilini istiyor. Kavga dilini ve söylemlerini istemiyor. Ötelemeyi ve büyüklenmeyi istemiyor. 31 Mart Seçimleri ülkemizde yeniden dengenin kurulması, birlik, beraberlik ve kardeşlik içinde yaşanması ve ülkenin ortak akılla yönetilmesi bakımından büyük bir fırsattır. Bu fırsatın değerini bilmek ve bu seçimlerin bizlere neler söylediğini iyi okumamız gerektiğini düşünüyorum...

*İstanbul Üniversitesi 
Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi

Yazarın 1.05.2019 00:00:00. Tarihinden Önceki Yazıları