PANDEMİNİN İNSAN SERMAYESİNE ETKİSİ

Acar Baltaş

İnsan sermayesi en genel tanımıyla insanın sağlığı ve bedeninden oluşur. Bu sermaye öğrenme, sağlık davranışları ve sosyal-duygusal gelişim (duygusal zeka) özelliklerini içine alır. Erken yaşta kazanılan bu özellikler, bireyin hayatın daha sonraki evrelerinde ulaşacağı başarı düzeyini belirler.

Bu açıdan bakıldığında pandeminin tüm dünyada çocuk ve gençlerin gelişimine çok ciddi zarar verdiği görülüyor. Çünkü insan sermayesi birikime dayanır ve dönemler halinde gelişir. Bir sonraki aşama, bir önceki dönemin üzerine inşa edilir. Hayat döngüsünden bir parça eksik olunca, bir sonraki gelişimin kendi normal akışında devam etmesi beklenemez. Entelektüel ve zihinsel düzeyde hayat içinde ortaya çıkan bir soruna bakıldığında, bir önceki dönemin izi görülür.

İnsan sermayesi birikiminin hızı, erken çocukluk döneminden başlayarak hayatın ilk yıllarında çok diktir. Çalışma hayatına başladıktan sonra yavaşlar ve plato çizer. Hayatlarının ilk çeyreğini yaşayan çocukların ve gençlerin, insan sermayelerini yapılandırdıkları dönemin pandemiye denk gelmesi telafisi güç olumsuz sonuçlar doğurdu.

Öğrenme kaybı

Orta gelir düzeyindeki ülkelerde (OGDÜ) zaten yetersiz olan hizmetler aksadı ve okul öncesi eğitim uzun süre durdu. Bu çocuklara verilmesi gereken hizmetlerin durması veya ciddi düzeyde yavaşlamasıyla bu yaş grubu, ileride bedelini ödeyeceği ölçüde zarar gördü. Pandemi döneminde gelişmekte olan ülkelerde 1 milyar çocuk bir yıl veya daha fazla süreyle eğitimden yoksun kaldı. Bütün dünyada ülkeler okuldan uzak geçen süreyi telafi etmek için çeşitli girişimlerde bulundu. Türkiye’de MEB ve üniversitelerin uzaktan eğitim konusunda var olan imkanlarını seferber etmiş olmasına rağmen ağ ortamına ulaşım, akıllı telefon veya tablet sayısının sınırlı olması, öğretmenlerin ve öğrencilerin bu tür bir uygulamaya hazırlıklı olmaması nedeniyle beklenen sonuca ulaşılamadı.

Gerçekçi olmak gerekirse, hibrit veya uzaktan eğitim konusundaki bütün gayretlere rağmen, özellikle çocukların kazanımı sıfıra yakın oldu bir de bildiklerini de unuttular. Örneğin, 7-8 yaşında toplama ve çıkarmayı öğrenen çocuğun öğrendiklerini unuttuğu için, iki yıl sonra bölme ve çarpmayı öğrenmesi imkansız oldu. Eğitim birbirinin üzerine eklenen bir süreç olduğu için, bir basamağı atlayıp diğerine geçmek mümkün değil.

Benzeri bir boşluk Türkiye’de 1970’li yıllarda yaşandı. Bu yıllarda üniversiteler, ideolojik çatışmaların fikir düzeyinden çıkıp silahlı şiddet eylemlerine sahne olması nedeniyle sık sık tatil edilirdi. Bu çatışmaların en şiddetli olduğu fakültelerse, geleceğin öğretmenlerini yetiştiren eğitim enstitüleriydi. Dört yıllık süre içinde sayılı gün eğitim yapılan bu kurumlarda öğrenciler, yöneticiler ve hocalar çaresiz kaldı. 1974 yılında I. Ecevit Hükümeti bu konuda radikal bir adım atarak konuyu çözdü. 15 gün hızlandırılmış eğitim verilerek bütün öğrenciler mezun edildi ve öğretmen olarak atandı. Yüreği vatan sevgisiyle dolu, sağ veya sol ideoloji çerçevesinde sarsılmaz inanca sahip, ancak temel eğitim ve bilgiden yoksun bu grup, öğretmen ve yönetici olarak emekli oluncaya kadar Türkiye Milli Eğitim sistemi içinde kaldı ve öğrenci yetiştirdi. Bugün belirli yaş gruplarında gördüğümüz temel bilgi eksikliğinin nedenlerinden birinin sebebinin bu olduğu düşünülebilir.

Ne eğitimde, ne işte, ne yetiştirmede (NEİY)

Gençler açısından daha farklı kayıplardan söz etmek gerekir. Dünya Bankası’nın yaptığı araştırma işgücüne katılımın düştüğünü gösteriyor. Bu düşüşün gençlerin eğitime devamı nedeniyle gerçekleştiğini düşünmek doğru değil. Çünkü bu sürede iş gücüne katılanların niteliği ve aldıkları ücret daha düşük oldu. Bütün dünyada ne eğitimde ne işte ne yetiştirmede (NEİY sayısında büyük artış oldu. Örneğin Pakistan’da pandemi öncesine kıyasla 1,6 milyon daha fazla battal genç ortaya çıktı.Türkiye’de NEİY olan gençlerin sayısı pandemi öncesinde de çok yüksekti. 2019 yılında yapılan araştırma, 15-24 yaş arasındaki gençliğin üçte birinin üretim ve sosyal yetilerinin, geliştirici mekanizmaların dışında olduğunu ortaya koymuştu. Bir toplumda gelecek yaşam tarzının taşıyıcıları olan bu yaş grubunun işsiz ve aylak olması, orta sınıfın ortasına yerleştirilmiş bir saatli bombadır. Üretim sürecinden kopuk, boş gezen bu topluluk rant çarkına ancak aileleri aracılığıyla bağlanır. Sosyolog August Thalheimer’in ‘sosyal moloz’ olarak nitelendirdiği bu grup; ırkçı, milliyetçi, mukaddesatçı ve şiddete yatkın eğilimleriyle toplum içinde patlamaya hazır büyük bir tehdittir.

Pandemi sonrası iyileşme sürecinde de birçok ülkede büyük eşitsizlikler mevcut. Ekonomik gelişmenin ana belirleyicisi olan insan sermayesi, bu sermayenin çok güçlü olduğu Finlandiya’da bile düşmüşken, OGDÜ çok daha fazla zarar gördü. Aradaki farkı kapatması gereken bu ülkeler, pandemi nedeniyle daha fazla geriye itildi.

Konu birey düzeyinde ele alındığında, her bir yıllık eğitim eksikliğinin, yaşam boyu gelir düzeyinde yüzde yirmiye varan kayba neden olduğu biliniyor. Hayata zaten en geriden başlayan bu çocukların aradaki farkı kapatması imkansıza yakın. Bu toplum sosyolojisi açısından patlamaya hazır bir başka saatli bomba. Örneğin araştırmanın yapıldığı Chad’da bu oran 2050 yılında işgücü nüfusunun yüzde 90'ını oluşturacak. Genç nüfusa sahip ülkemiz için de durum farklı değil.

Sonuç

Önümüzde iklim şoku, savaş, kıtlık gibi yaşanmasının sürpriz olmadığı krizler bulunuyor. Birleşmiş Milletler’in tanımladığı 55 afet türünün 21 tanesi ülkemiz için geçerli. Bu nedenle afetlerin felakete dönüşmemesi için bütün ülkelerin bu pandemiden her alanda öğrendiklerini gelecekte kullanmak için hazırlık yapmaları gerekir. Eğitim bu alanların başında gelir. İmkanı olan aileler çocuklarının bu dönemde kaybettiklerini telafi için özel bir çaba içinde olmalı. Halk çocuklarının açığını kapatmak ise Milli Eğitim Bakanlığı’na düşen bir görev. Çünkü bu dönemde yaşanan öğrenme kaybı, ülkenin entelektüel sermayesi üzerinde yıkıcı bir etki yaratacak. Teknolojinin üstel büyüme hızı göz önüne alındığında, buna ucundan yetişmek mümkün değil.

Yazarın 1.08.2023 00:00:00. Tarihinden Önceki Yazıları