Ülkemizin marka değeri

Güven BORÇA

Peşinen söylemek isterim ki Türkiye?nin marka değerini bilen ve ölçen yok. Markacı gözüyle 15 Temmuz?un ikinci yılında etkilerini değerlendirmek isterim;

Ticari hayatta profesyonelce yönetilen belli başlı markaların hepsi marka değerini, algısını, payını, sadakatini düzenli olarak ölçer ve markasını o verilere göre yönetir. Ancak koskoca Türkiye’nin hedef ülkelerdeki algısını, yaşanan olaylar sonrası bundaki değişimi, ülkemize gelme, ticaret veya yatırım yapma niyetini bilimsel olarak ölçen yok. Elde sadece ülkenin ve ticari markalarının parasal ederini hesaplayan bazı yabancı kaynaklı finansal veriler mevcut. Hatta son yaşadığım bazı deneyimler, kamunun programlı bir global medya takibi yapmadığı inancımı artırdı. O yüzden, yukarıdaki başlıkla ilgili olarak kim ne derse,  bilin ki bir tarafından uyduruyor. 

ÜLKEDE VERİYE DAYALI DEĞERLENDİRME KÜLTÜRÜ YOK
Ben de son yaşanan darbe girişimi sonrasında ülkemizin marka değerinin nasıl etkilendiğini yorumlarken aynı kaynağı kullanacağım. Üzgünüm ama benim sorunum değil. Ülkede veriye dayalı değerlendirme kültürü yok. 


Markacı gözüyle darbe ve sonrasını şöyle değerlendirmek isterim;


> Darbenin en sevindiren tarafı bu kalkışmayı yapanların oldukça plansız ve kötü organize olmalarıydı. Muhtemelen teşvik eden bir üst akıl vardı ama uygulayanlar da bu memleketin yetiştirdiği insanlar nihayetinde. İyi ki de öyle oldu, vasatlık bu kez işe yaradı. 

> Darbe girişiminde iletişim adına en iyi notu öncelikle Binali Yıldırım’a veririm. Daha ilk dakikalarda kalkışmanın adını doğru bir biçimde koydu ve kafaları netleştirdi. Sonrasında basın çok hızlı hareket ederek gerekli mesajları ulaştırdı. En önemlisi de Erdoğan’ın telefonla verdiği mesaj idi. Üçüncü olarak da her türlü riski göze alarak sokaklara fırlayan vatandaşlar ve yaşanan kahramanlık hikayeleri… 

> Bu dönemde iş dünyası, siyasiler ve sivil toplum kuruluşları dil birliği yaparak ortak mesaj verdiler ve umarız ki ana dalga atlatıldı. 

> Eksik kaldığımız tarafları ve bize has alaturkalıkları da şu sözcükler anlatıyor; Abi, yaver, enişte, Avni. Detaya girmeyim.  

> Peki dışarıdaki ülke algısı iyi yönetildi mi? Hayır. Birkaç küçük ilan dışında planlı bir iletişim çalışması yapılmadı. Bildiğim kadarıyla ölçüm de yapılmadı. O yüzden, dünya kamuoyunda Türkiye’nin marka değerinin nasıl değiştiği konusunda elimizde bilimsel veri yok. 

> Ancak dünya basınında çıkanlar çok yanlı ve yanlış bilgiler içeriyordu ve bundan dolayı, tahminen ülke algımız çok geriledi. Dünyada insanlar bu kalkışmanın ne olduğunu muhtemelen anlamadı. Hala süren sokak gösterileri de büyük ihtimalle Mısır benzeri bir süreçten geçtiğimiz algısı yaratıyordur. İç politika ve moral için önemli olan bu sokak eylemlerinin artık sonlandırılması gerektiğini düşünüyorum ama burada da ülkemizin en önemli iletişim problemine geliyoruz; Türk’e Türk propagandası. Şirketler olarak da kamu olarak da bayılıyoruz buna. Yurt dışında tutarlı ve anlamlı bir iletişim çalışması yapan Türk markası sayısı on değil. Gerisi annemizin liginde oynuyor. Hamaset ve goygoy devam ediyor. 

> Şu sıralar yurt dışındaki algıyı değiştirmeye yönelik bazı iletişim programları üzerine çalışılıyor. Bir kısmı hakkında bilgi sahibiyim ama orada da korkum farklı kamu ve özel sektör kuruluşlarının  kafasına göre bir şeyler yapmasıdır. Maalesef ülkemizin marka iletişiminde bu koordinasyonu sağlamaktan henüz çok uzağız.  

Özetle darbe girişimi sonrasında stratejik bir bakış ve marka iletişimi çabası dikkat çekmiyor. Yine taktik, günü kurtaran işler var ortada. Umarız bir gün değişir.
 

Yazarın 1.07.2018 00:00:00. Tarihinden Önceki Yazıları