UMUT

Prof. Dr. Bahadır Erdem

Bu ülke hepimizin. Barış, kardeşlik ve huzur içinde yaşayarak, Türkiye'yi gelecek nesillere gurur duyacağımız bir şekilde hazırlamak ve bırakmak zorundayız. Adaletin, demokrasinin ve hukukun ipini bırakamayız. Bizlere düşen görev; umudumuzu hiç kesmeden yeniden gidip oylarımızı kullanmak.

Geçen ayki yazımızda, insan ve toplum hayatında dengenin ne kadar önemli olduğundan bahsetmiş ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının her zamanki ferasetleriyle 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde kullandıkları oylarla Türk siyasetine denge getirdiklerini ve böylece toplumun bir parça rahatladığını ifade etmiştik. Seçmenin mesajının öneminden, iktidar ve muhalefet partilerince bu dengeli siyaset talebinin iyi okunması ve değerlendirilmesi talebimizi paylaşmıştık.

31 MART’TA YENİDEN UMUTLANAN SEÇMEN…
Zira muhalefet partilerine oy verenler, 31 Mart seçim sonuçlarıyla uzun yıllardan sonra yeniden umutlandı. “Benim de artık sesim duyulacak, oy verdiğim parti 25 yıl sonra oturduğum kenti yönetecek, ben toplumun oyları işe yaramayan, siyasi fikri ve dünyaya bakış açısı dikkate alınmayan kesimini oluşturmuyorum” diyerek, ülkesinin geleceği, çocuklarının geleceği için ümitlendi.
25 yıldan beri iki büyük kentimiz İstanbul ve Ankara’yı; 17 yılı aşkın bir süredir de ülkeyi AK Parti yönetiyor. Bu süreçte Türkiye’nin yarısının karşı çıkmasına rağmen anayasal idari sistemimizin, parlamenter sistemden başkanlığa benzer bir yönetimle değiştirilmesi, yarı seçmende öğretilmiş çaresizlik hissi yaratmıştı.

YSK, HALKIN İDARESİNİ HİÇE SAYDI
Bu mutsuzluğun dengeyi bozduğunu ve bunun toplumun geleceği için sağlıksız olduğunu yazmış, 31 Mart seçim sonuçlarının dengenin yeniden düzelmesi için fırsat olduğunu ve memnuniyetimizi belirtmiştik. Ak Parti’nin bütün itirazları incelendi ve kazanan Millet İttifakı’nın adayı Ekrem İmamoğlu mazbatasını aldı. 17 gün sonrada Yüksek Seçim Kurulu (YSK), bir kısım sandık kurullarının, ilçe seçim kurullarınca kanuna aykırı oluşturulması ve bu hususun da seçim sonucuna müessir olması nedeniyle sadece İstanbul Büyükşehir Başkanlığı seçiminin iptaline ve yenilenmesine hükmetti.
YSK, Türkiye siyasetine, toplumun sosyal dengesine, yönetim gücünün iktidar ve muhalefet arasında bir nebze olsun paylaşılmasına ilişkin halkın iradesini hiçe saydı. YSK iptal kararını 250 sayfayla anlattı. AK Parti’nin dilekçesindeki itirazların ve gerekçelerinin yazılması 200, değerlendirme yani karar, 12 sayfa! YSK Başkanı Sadi Güven’in de dahil olduğu 4 üyenin muhalefet şerhleri ise 38 sayfa…

YSK KENDİ FATURASINI 8 MİLYON SEÇMENE KESTİ!
YSK, kendisinin sorumluluğunda olan, denetimi altındaki İl Seçim Kurulları’nca atanan, sonra askıya çıkarılan ve hiçbir siyasi parti tarafından itiraz edilmeyince kesinleşen sandık kurullarından 754’nün başkanlarının kanuna aykırı belirlendiği, bunların yaptığı işlemlere itibar edilemeyecek olması gerekçesiyle iptal etti. Önceki içtihat ve uygulamaları ortadayken faturayı da hukuka aykırı olarak 8 milyona aşkın seçmene kesti!
Seçim kurullarının başkanları, 31 Mart öncesindeki bütün seçimlerde, kamu görevlisi bulunamadığı ve gerekli sayıda bu görevi yapmasında sakınca olmayan diğer vatandaşlardan oluşmuştur. Bu, hiçbir zaman iptal nedeni olmamıştır. 13.03.2018 tarihli-7102 sayılı kanunla yeniden düzenlenen Seçim Kanunu’nun 23. maddesinin son cümlesi, “Üyeliklerin bu şekilde doldurulması mümkün olmazsa, eksikler, ilçe seçim kurulu başkanı tarafından, o çevrede bulunan ve sandık kurulunda görev verilmesinde sakınca olmayan kimselerden doldurulur” der. Yani ilçe seçim kurullarına, mecbur kaldıklarında kamu görevlisi olmayan kişilerden sandık kurulu başkanı atama imkânı verilmekte. 

23 HAZİRAN’DA SANDIĞA GİDEREK BORCUMUZU ÖDEMELİYİZ
Ortada hukuksuzluk var ise bunun sorumlusu hiçbir surette oyunu kullanan seçmen değil. Kendilerine İlçe Seçim Kurulları’nca görev verilen, sabahın 7’sinden gece yarılarına kadar çalışan ve seçimin namusunu koruyan sandık kurullarının kamu görevlisi olmayan başkanları da değil! Özetle; seçimin iptali, siyasi bir karar olarak siyaset tarihimizde yerini aldı. Anayasamıza göre; YSK kararları kesin, itiraz edecek merci yok. Seçim 23 Haziran 2019 tarihinde yenilenecek. Bizlere düşen; demokrasiden umudumuzu hiç kesmeden yeniden gidip oylarımızı kullanmak.
Anayasada güvence altına alınan ve sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına ait olan seçme ve seçilme hakkı, aynı zamanda vazife, yükümlülük ve sorumluluktur. 23 Haziran’da ülkemize, devletimize, milletimize ve evlatlarımızın geleceğine olan borcumuzu ödemeliyiz.

EVLATLARIMIZA KARŞI SORUMLULUĞUMUZ VAR
Umut noktasında tereddüt duyanlara da vazifelerini hatırlatmalıyız. Bu, iktidar ya da muhalefet partilerini destekleyen bütün seçmenlerin görevidir. Herkes gidip oyunu kullanmalı ve YSK’ya yeni bir demokrasi dersi vermeli. Bu ülke hepimizin. Hep birlikte sarış, kardeşlik ve huzur içinde yaşayarak, ülkemizi gelecek nesillere gurur duyacağımız bir şekilde hazırlamak ve bırakmak zorundayız. Evlatlarımıza karşı sorumluluğumuz var. Benim üç kızıma, öğrencilerime, gençlere karşı sorumluluğum var.
Adaletin, demokrasinin ve hukukun ipini bırakamayız. Gençlerin bizlerden çok daha güzel ve ilerlemiş bir ülkede yaşayacaklarına ilişkin umudumuzu korumalıyız. Eminim ki, bu yazıyı okuyan sizler ve her vatandaşımız benimle aynı şekilde düşünüyor ya da düşünmek zorunda. Malum, umut olmadan yaşanmaz…

Yazarın 1.06.2019 00:00:00. Tarihinden Önceki Yazıları