*CİDDİ BİR REVİZYON GEREKİYOR

Prof. Dr. Emre ALKİN

* Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB)'nin Aralık 2018 verilerine göre; cari işlemler açığı 27 milyar 633 milyon dolara geriledi. "Net Hata ve Noksan" kalemi ise 21.2 milyar dolara yükseldi.

İş adamından akademisyenine, bugüne dek "konfor alanı" olarak gözüken vasatlıktan, siyasetin gücüyle kurtulmalıyız. Çünkü devletin harcama ve yatırım tercihleri, vatandaşlar için her zaman örnek teşkil eder. 

‘20. YÜZYILIN PARADİGMALARIYLA İMKÂNSIZ’
Hem nesillerin yaklaşım farklılıklarının arttığı, hem dijital dönüşümün hız kazandığı, hem de iç ve dış siyasi güç değişimlerinin yoğunlaştığı bir dönemde, 20. yüzyılın paradigmalarıyla yaklaşarak sorunları çözmek imkânsız. Banka şubesine gitmeye gerek kalmadan işlemlerin sonuçlandığı, kitapların tabletlerden okunduğu, bazı mesleklerin yol olduğu, robotların var olan fonksiyonları devraldığı bir süreçte, geçen yüzyılın yaklaşımlarını kullanarak çözüm yaratmaya çalışmak, nafile bir çaba. 

‘GELİŞMİŞ ÜLKELER, SPOR VE SANATTA DA HEGEMONYA KURUYOR’
Birçok konuda bazı devletler, dünyanın geri kalanıyla arayı ciddi şekilde açtı. Gelişmiş ülkeler sadece ekonomi, teknoloji ve finansta değil, spor ve sanatta da hegemonya kurmaya başladı. Algoritmalarla, rakibin hamlelerini gerçeğe en yakın şekilde çözüyorlar. Bunun siyasette de kullanılması an meselesi. Geride kalanların insan kabiliyeti üzerine kurdukları hayâller, "veri bilimi"yle yıkılmakta.
 
‘İŞLEVSEL VE DİJİTAL ÇÖZÜMLERE GİTMELİYİZ’
Bu karmaşık; ama kazananı önceden belli olan ortamda, şu ana kadar uyguladığımız tekniklerini bir kenara bırakarak, daha işlevsel ve dijital çözümlere doğru gitmeliyiz. Teknolojik altyapısı, tecrübeli ve kaliteli insan gücüyle, bankacılık ve finans, bu hamleyi en kolay yapacak sektör. Kredi verme kriterleri en baştan ele alınmalı ve önceliklerin tespitine gerçekçi tasarımlarla yaklaşılmalı. 

‘CAYDIRICILIK YERİNE İMRENDİRME YAKLAŞIMI…’
Elbette bu, konvansiyonel sektörleri dışarıda bırakacağımız anlamına gelmiyor. Yüksek teknoloji ve katma değer üretenlere, dijital uygulamalar yoluyla "kestirme çözümler" yaratabilir, "caydırıcılık" yerine "imrendirme" yaklaşımlarını kullanabiliriz. Ayrıca kayıt dışılıkla mücadele için de yüksek dijitalleşme ve ihracat odaklılık kriterleri büyük bir destek sağlar. 
Özetle, bugüne kadar uyguladığımız modelle devam edemeyeceğiz; ancak başka bir modele sert değil, yumuşak geçiş öneriyorum…
Sanayi üretimi, perakende verileri, konut satışları, işsizlik rakamları yan yana konulduğunda, mesele sadece kaynak bulmakla çözülemez. Teşvikten vergi sistemine, yatırım ve harcama önceliklerinden eğitim modelinin tespitine kadar ciddi bir revizyon gerekiyor. 

‘SEÇİMDEN SONRA IMF GELİR Mİ?’
Cari açık ile “Net Hata ve Noksan” kalemi, döviz gelir-gider hesabında bazı tuhaflıklar olduğunu ortaya koydu. "Acaba seçimden sonra IMF gelir mi?" diye soranların sayısı da arttı. İstikrarsız kalemlerle cari açığın finansmanını istikrarlı şekilde sağlamak mümkün değil. "Cari açık finanse edildiği sürece sorun yok" diyen duayen ekonomi hocalarının bu işte büyük günahı var! Eli vicdanında olanların mantıklı uyarılarını alaya aldılar, hükümetler de onları dinlemeyi uygun buldu. Sonuç: IMF geldi! 

‘17'İNCİ STAND-BY ANLAŞMASI BAŞARISIZ OLMUŞTU’ 
Peki! Bu sefer IMF gelse sorun çözülür mü? En yakın tecrübe, 1990'ların sonunda yaşandığı için, doğrudan oraya bakmakta fayda var. 2000’in son çeyreğinde ortaya çıkan Türk Lirası darlığı, faiz artışı ve banka sarsıntısı krizi, 2001’in ilk çeyreğinde şiddetli bir döviz krizine dönüşünce; ekonomi, tarihi bir eksi büyüme ve işsizlikle karşı karşıya kaldı. Böylece IMF ile yapılan 17'inci Stand-By Anlaşması başarısız oldu. 

‘TÜRK LİRASI SUNİ DEĞER KAZANINCA…’
Programın terk edilmesinde etkili olan faktörleri; yapısal reformları gerçekleştirmede isteksiz olunduğuna ilişkin kanaate yol açan gecikmeler ile hükümet içi tartışmaları, enflasyonun beklenenden yavaş düşmesi, TL’nin suni olarak değer kazanması, ekonominin hızlı büyümesiyle birlikte ithalatın genişleyerek cari açığı büyütmesi ve bankacılıktaki sorunların aşılamaması şeklinde sıralamak mümkün. 

FISCHER’DAN ‘SÜRÜKLENEN KUR’ POLİTİKASI İTİRAFI
IMF’nin o dönemki yöneticisi Stanley Fischer, 2000’lerin sonlarındaki bir makalede, 1999’da Türkiye ile imzaladıkları Stand-By düzenlemesindeki şartların birçoğunun yanlışlığına işaret etti. “Sürüklenen kur” politikasının faydadan çok zarar getirdiği itirafı önemli. Halbuki, o zamanlarda bunu savunanlardan biriydi. Stand-By kısa vadeli bir rahatlama ve kredibilite artışı getirse de ekonominin hızla krize doğru sürüklenmesine sebep oldu. 

‘2001’DE YAPTIKLARINI UNUTMAYALIM!’
"Hâlâ IMF ile görüşmek isteyen var mı?" dediğimde, doğal olarak cesur cevaplar alamıyorum. Elbette uluslararası kabul görmüş standartların uygulanması kredibilite getirir; ama 2001 krizine yol açan mimarlardan biri IMF idi. Türkiye'yi krize soktular, siyasi bunalıma ittiler. Sonra da kurtarıcı gibi geldiler. Bunu da unutmayalım…

Yazarın 1.03.2019 00:00:00. Tarihinden Önceki Yazıları