HA GAYRET, BİRAZ CESARET!

Canan Ercan Çelik

Sizce de pandemi bizlere empati ve iletişimin, şeffaflığın, takımlarla dinamik çalışmanın, paylaşılan liderliğin, sakin ve odaklı kalabilmenin, kısa vade ile uzun vadeli perspektifin denge ile yönetilmesinin, sürdürülebilir ve sorumlu bir düzen kurmanın zamanı olduğunu fazlasıyla göstermedi mi?

“Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. ‘Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir’ diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?” Şems-i Tebrizi

Küresel ölçekte, bugüne kadar hiç deneyimlemediğimiz derinlikte etki yaratan, kırılganlığımızı ortaya çıkartan, bilinmezleri ve gelecekteki seyrine ilişkin belirsizlikleri ile dengemizi bozan, bir tür içe dönme ile farklı yetilerimiz ve keşiflerle bizi buluşturan, kendisi tedavi edilebilse bile etkilerini karşılamamız daha epey bir zaman alacak olan pandemiyle mecburi mesaimiz devam ediyor. 

ÜÇ AYLIK TABLOYU ALGILAMAK DAHİ GÜÇ
Üç aylık bir evrede ortaya çıkan tabloyu algılamak dahi güç. Bu yazının yazıldığı kesitte, 213 ülkede 6 milyona yakın sayıda vaka görülmüş ve kayıplar 400 bin kişiye yaklaştı. WEF Covid Action Platformu’ndaki raporlara göre; 22 Nisan itibarı ile dünya genelinde çalışan nüfusun %68’i, neredeyse 2,3 milyar kişi, kapatılan iş yerlerinin mensubu. Çin’deki göreceli açılma olmadan nisan ayı başında bu oran, % 81 seviyesine ulaşmış. Aynı zamanda, kendi işini yapan, serbest çalışan 740 milyon kişinin iş yeri (toplam içinde %66) kapanmış. İşletmeler tarafından baktığımızda ise mevcut işletmelerin %82’si faaliyetlerini durdurmak zorunda kalmış. 
“Evden çalışma modelleri beklenmedik hız ve etkinlikte hayata geçti” diye düşünebilirsiniz; ancak büyük resimde dünyada internet erişimi olan evlerin payı ancak %57, evinde bilgisayar olanlar ise %50. Gelişmiş ülkelerde bu oranlar sırasıyla %87 ve %82 iken, gelişmekte olanlarda %47 ve %39 ile sınırlı. Az gelişmiş ülkelerde ise 10 haneden 1’i şanslı azınlık olarak görünüyor. Salgın esnasında günlük gelir seviyesi 1,9 doların altına düşen ve ekstrem yoksulluk sınırlarında yaşayan 40 ila 60 milyon kişi olduğu hesaplanıyor. 


TOPYEKÜN MÜCADELE...

Hiç şüphesiz ki, bu salgının en büyük özelliği; coğrafi sınır, din, ırk, cinsiyet tanımadan tüm kuşakları, her kesimi ve yaşama biçimlerimizi derinden etkilemesi. Şu anda dünya genelindeki öğrencilerin %93’ünün, yani 1,6 milyar genç ve çocuğun okulları kapatılmış. Sadece bu dönem değil, sonbahar, hatta 2021 baharında da uzaktan eğitim yapacağını açıklayan eğitim kurumları var. Yılda yaklaşık 1,5 milyar kişi uluslararası yolculuk ediyorken, senaryolar bazında yolcuların yüzde 60 ila 80’inin bu süreçte sistemden çekileceği öngörülüyor. Devletler, kurumlar, bireyler topyekün bir mücadelenin içinde.
Ekonomideki benzersiz duraksama ile pandeminin bu çeyrekte global çalışma saatlerinin %10,5’luk düşüşüne yol açması, hayatı ve geleceğe dair güven hissini en çok zedeleyen hususlardan birisi. Ortalama 48 saatlik haftalık çalışma kabulüyle bu kayıp 305 milyon kişilik bir istihdamı temsil ediyor. 

EN BÜYÜK YÜK KADINLARIN OMZUNDA 
Diğer kriz dönemlerinden farklı olarak tabloyu karartan bir başka kritik husus ise kadın istihdamının yoğun olduğu sektörler üzerindeki etkilerin göreceli olarak çok yoğun olması. Oysa, bu sürecin üstesinden gelmek üzere kurulan düzenlerde en büyük yük, kadınların omuzlarında. 
Sağlık sektöründeki çalışanların çoğunluğu kadın, Avrupa Birliği’nde bu oran %76; maalesef Covid-19 virüsün bulaştığı kahramanlar da büyük oranda kadın. Değer görmeyen, düşük ücret verilen, kişisel bakım, temizlik, kasiyerlik vb. işlerdeki kadın çalışan ağırlığı da %82 ile %93 aralığında değişiyor. Nüfusun çoğunluğunun eve çekilmesiyle artan ev işleri, çocuk bakımı gerekleri ve uzaktan çalışma yükümlülükleri bir araya gelince, toplumsal ve hane içi görevler orantısız biçimde kadının omuzlarına yüklendi. Covid-19 ortaya çıkmadan önce de adil değildi düzen, kadınlar AB genelinde dahi erkeklere kıyasla ücrete tabi olmayan bakım ve ev işleri için haftada 13 saat daha fazla çalışıyordu. Covid sonrası bu, kayda değer şekilde arttı. Üstelik, emeğinin karşılığını alamadığı, aldığında da eşit işte eşit ücret seviyesinin yanından geçemediği, kapalı düzende kadına şiddet ve tacizin boyutlarının da azımsanmayacak oranda arttığı bir platformda... 


HAYATIN ORTAK VE ADİL PAYLAŞIMINDA YENİ RİSKLER

Bugünlerde neyi okusam “Dikkatli olun!” diye bir uyarı görüyorum. Pandeminin düşe kalka yol aldığımız kadın-erkek eşitliği, hayatın ortak ve adil paylaşımı yolunda yeni riskleri tetiklediğini ya da basmakalıp davranış kalıplarına dönme riskini getirdiğini dillendiriyor uzmanlar. Aynı şekilde azınlıkların, göçmenlerin de en kırılgan gruplar olduğunu belirtiyorlar.  Salgın ortamında birçok konu gündem dışı kaldı ya da bir şekilde lüks addedilir oldu ya, farkındalıkla irade kullanmazsak, on yıllardır kat ettiğimiz noktadan geri gitmek an meselesi, hatta sermayeden yemeğe başladık bile! Bu ortamın faziletlerinden birisi olarak ortaya çıkan ortak mücadele, eşitlik, kurulu düzenleri, kalıplaşmış zihinleri esnetme noktasında ilerleyemezsek geleceğimizi daha da ipotek altına almış olacağız.

“Şurada burada güçlü adımlarla dolaşmaktansa, doğru yolda sekerek yürümek iyidir” AugustInus

TABLO, ALGILADIĞIMIZ GERÇEKTEN ÖTEDE 
European Institute for Gender Equality, McKinsey’in “Çeşitlilik ve Kapsayıcılık “ raporu ve Northwestern, Mannheim, California üniversitelerince yayımlanan “Covid-19’un Cinsiyet Eşitliği Üzerindeki Etkileri” araştırması gibi çalışmalar, dünyada önde gelen medya kuruluşları, çoğumuzun algıladığı gerçekten ötede bir tabloyu işaret ediyor. 
Dünya genelinde 740 milyon kadın, kayıt dışı ve pandemi nedeniyle kapatılan ya da ciddi boyutta kısıtlamaya tabi hizmet alanlarında çalışıyor. Bununla beraber, genel olarak, kadınların erkeklere kıyasla daha düşük ücretli, göreceli daha az çalışma saati alan ve geçici iş kontratlarıyla çalıştığı da bir gerçek. AB’de dahi, çalışan kadınların %27’si bu durumda. Üstelik tek başına çocuk yetiştiren çalışan anneler, daha da büyük oranda riske maruz.
“Ne yaşamak, nasıl yaşamak ve ne seviyede bir toplumun parçası olmak istiyoruz?” sorularını sorsak, hayâl etsek ve hayâl ettiğimizden bugüne geri gelsek, ego ve zihin kalıplarımızı kırmak içten bile değil. 

CESARET...
Önümüzde ispatlı, tutarlı, net bir tablo varken, Konfüçyüs’ün dediği gibi “Doğruyu gördüğümüz halde yapmamak cesaretsizliği”nde mi kalacağız?  Ülkeler bazında bakalım... Krizlerde, kadın liderler ile, otokratik ve egemen cinsiyetteki liderlerin arasındaki yaklaşım farkı, meseleyi dillendirme, toplumu kavrama, şeffaflık, bilime saygı, yürütmede etkinlik gibi boyutlarda bir karşılaştırma yapsak, hangi liderliği tercih edersiniz?
McKinsey’in “Çeşitlilik ve Kapsayıcılık” (D&I) raporunda, cinsiyet eşitliğinde en üst kadrandaki şirketlerin kârlılıklarının, en alttakilere kıyasla %25 daha yüksek olduğunu ve farkın giderek açıldığını da dikkate alıp cesaret bulabiliriz. Bu cesaretle, salgınla birlikte farkına vardığımız ve değeri ortaya çıkan süreçlerdeki kadın rollerinin, liderliğinin hakkını vermeye ve ortak yaşam paylaşımına yönlenebiliriz. Uzaktan çalışma, esnek çalışma vb. artık ispatlanmış düzenleri, teknolojik imkânları daha eşit ve kapsayıcı bir dünya için kurumsallaştırabiliriz. Kadınlar olarak farkındalıkla irade kullanıp, kadın ağlarını destekleyip sahip çıkarak güç birliği yapabilir, kendimizi ve toplumu ileriye çekebiliriz. 
Dünya altüst olmuşken bize düşen, biraz gayret etmek ve cesaret! Nereden bilebiliriz ki “Hayatın altının üstünden daha iyi” olup olmadığını?
 

Yazarın 1.06.2020 00:00:00. Tarihinden Önceki Yazıları