SİYAH KUĞULAR GÖRÜNECEK Mİ?

Güven BORÇA

Şahsen 2019 yılının ikinci yarısında ekonominin daha da sıkıntıya gireceğini ve adını koyamadığım bir ?iflas? noktasına geleceğini tahmin ediyorum. Bunun neticesinde döviz kuru ne olur bilemiyorum tabi; ama tarihimizde ilk kez doların bir günde patlamadığı bir ekonomik kriz yaşayabiliriz.

Lübnan asıllı Amerikan vatandaşı, düşünür ve yazar Nassim Nicholas Taleb’in hayatımıza soktuğu “Siyah Kuğu” kavramı, ülkemizde bu dönem yaşanacakları, bence yaşanması gerekenleri iyi tarif edecek diye düşünüyorum. 

HİKÂYE YENİDEN YAZILMIŞTI
Ana fikir şu; Avustralya’da ilk siyah kuğu görünene kadar dünyada kuğu hep beyazla özdeşleşmiş, öyle var sayılmıştı. Görsel sanatlardan edebiyata her yerde kuğu=beyaz idi. Binlerce yıl, insanlar böyle yaşadıktan sonra, geçen yüzyılın başında Avustralya’da ilk siyah kuğu görününce tüm algılar değişmiş, hikâye yeniden yazılmıştı. Hayatımızı değiştiren birçok beklenmedik savaşı, buluşu, örneğin son dijital devrimleri de bu şekilde adlandırır yazar. 

EZBERLERİ BOZAN ŞEYLER YAŞAMALI...
Şahsen önümüzdeki dönemde mevcut ezberleri bozan şeyler yaşamalı, siyah kuğuları görmeli ve bundan gerekli dersleri çıkararak yeni bir Türkiye planlamalıyız diye düşünüyorum. Bu sayede “Pazartesi sendromlarından” da kurtulursak mutlu olacağım ki, son seçimler bunun ilk örneğini yaşattı. Taleb, “Siyah Kuğu” kitabında geçmiş verilere bakarak geleceği tahmin etmenin sıkıntılarını ve risklerini anlatır; ama çoğu zaman elimizde geçmiş verilerden başka bir şey olmadığı için de geleceği öngörmenin büyük hayâl gücüne sahip az sayıdaki kişi dışında genel ve kategorik bir zorluk olduğunun altını çizer. 

‘GAYRİMENKULDEN ZARAR EDİLMEZ’ VARSAYIMI!
Bunu Türkiye ekonomisine uyarlamak gerekirse, bizde örneğin bir asırdır “gayrimenkulden zarar edilmez” temel varsayımı hâkim. Doğru da, neredeyse hiç kaybettirmedi. Ama sanırım bu durum değişecek ve ülkede gayrimenkul fiyatları çok uzun süre eski seviyesine ulaşmayacak.  

Türk insanının bir asırlık yatırım tercihlerini kabaca özetlemek gerekirse; 
- Altın kazandırdı, en azından zarar ettirmedi ve yastık altında yerini korudu. 
- Faiz makul bir gelir sağlasa da, bazı yerlerde inancın da etkisiyle temel tercih olmadı. 
- Bireysel emeklilik gibi işler bizim kültüre pek uymadı. 
- Döviz bazen büyük kazançlar sağlasa da bir o kadar da zarar yaşattı.
- Hisse senetleri dar bir kesimin yatırım aracı olarak kaldı. 
- Sanayiye yatırım eskisi kadar cazip değil günümüzde. 
- Perakende çekiciydi; ama bundan dolayı oluşan aşırı kapasite karsızlık getirdi. İşler zorlaştı.  
- StartUp’lar gençliğin ilgisini çekiyor; ancak başarı oranı henüz düşük. 

SAADET ZİNCİRİ ON YILLAR BOYU SÜRDÜ
Peki son yüzyılda ülkemizde hep ama hep kazandıran ne oldu? Gayrimenkul. Özel dönemlerde ufak inişler olsa da fiyatlar düzenli olarak arttı ve neredeyse hiç kaybettirmedi. O yüzden, büyük kentlere kapağı atan herkes, yasal olsun, olmasın bir arsa veya ev edinmeyi öncelik edindi. İyi de yaptı; çünkü bu kişilerin istisnasız hepsi kazandı. Gecekondu yapan göçmenler dışında sanayide veya ticarette bir miktar para kazanan girişimcilerin de nihai yatırım alanı hep gayrimenkul oldu. Birkaç tane dükkan veya dairesi olan bunların kira geliriyle yeni mülkler edindi ve bu saadet zinciri on yıllar boyu sürdü. 

ARZ İLE TALEP ARASINDA UÇURUM OLUŞTU
Bu mülkleri kiraya vermekte zorlananlar her şeye rağmen direndi. Kirayı yüzde on indirmek yerine on sene boş tutmak ekonomik açıdan rasyonel olmasa da “emlak piyasasının görünmez eli” taviz vermedi. Çünkü orasını kiraya veremese de mülkün değeri her sene düzenli olarak arttı. Yani temelde bir kayıp yaşamadı yatırımcı. 

Ta ki bu seneye kadar. Artık bu saadet zinciri sürdürülebilir değil; çünkü arz ile talep arasında uçurum oluştu. Fiyatlar sürekli geriliyor. Ben 2019’un bir asırlık saadet zincirinin koptuğu yıl olacağını düşünüyorum. Ve umarım sonrasında da katma değerli yeni alanlara, teknolojiye, markalaşmaya kayacak yatırımlar. 

‘EKONOMİK KRİZ’ TANIMI DEĞİŞECEK
Yine bir başka “siyah kuğu” vakası olarak, muhtemelen iki sene sonra ülkemizdeki “ekonomik kriz” tanımı da değişecek. Türkiye’nin şimdiye kadar yaşadığı ekonomik krizlerin tamamında döviz kuru hızlı bir şekilde katlanarak yükseldi ve TL değer kaybetti. Buna paralel olarak orta vadede enflasyon ve mevduat faizleri arttı. Yıl bazında da ekonomi daraldı, yatırımlar azaldı, güven endeksi düştü… 

Yani bizde ekonomik kriz = patlayan kur, yükselen enflasyon ve faiz, düşen üretim ve gerileyen ekonomi şeklinde formüle edilmiş durumda. Ama bunlar arasında referans gösterge döviz kuru ve şimdi de birçok kişi sadece ona bakıyor. Hükümet de bunu bildiği için kuru stabilize edecek ve faizi düşürecek kısa vadeli tedbirler alıyor. Görece olarak başarılı da; çünkü makro ve mikro seviyede ekonomik veriler diplerde olmasına rağmen döviz patlamadığı için hâlâ bir kriz yokmuş gibi davranılabiliyor.   

ADINI KOYAMADIĞIM ‘İFLAS’ NOKTASI...
Şahsen 2019 yılının ikinci yarısında ekonominin daha da sıkıntıya gireceğini ve adını koyamadığım bir “iflas” noktasına geleceğini tahmin ediyorum. Bunun neticesinde döviz kuru ne olur bilemiyorum tabi; ama tarihimizde ilk kez doların bir günde patlamadığı bir ekonomik kriz yaşayabiliriz. Bu da yukarıdaki “kriz” tanımının değişmesine sebep olabilir. Bakalım…

UMARIM ÇOK AĞIR BEDELLER ÖDEMEYİZ
2020’lerde de bizi farklı bir Türkiye bekliyor olacak muhtemelen. Bunu kesin bir dille söyleyemem; çünkü teoriye aykırı. Öngörülebilir olsaydı adına “siyah kuğu” denmezdi. Artık ne olacak bilmiyorum; ama umarım çok ağır bedeller ödemeyiz ve bu kuğulardan gerekli dersleri çıkartıp değer yaratacak yapısal reformları başlatırız. 

2008 krizinin ardından yazdığım ‘İleri Dönüşüm Kutusu’nun içindekilere de bir daha bakmak gerekecek sanırım; çünkü dünyada da işler iyi değil. Bu kitabım 2008 krizinin geçici bir balon şişmesi değil, kapitalizmin tıkandığı nokta olduğu tespitinden yola çıkarak birçok öneri getiriyordu. Herhalde onların da zamanı geldi... 

Yazarın 1.07.2019 00:00:00. Tarihinden Önceki Yazıları