ZENGİNLİK, CİMRİLİK VE ACIMASIZLIK

Acar Baltaş

Her insan, toplum hiyerarşisinde öne çıkmak ister ve bunun sonucu olarak kendi çıkarını diğer insanların çıkarının önüne koyabilir.

Corona önlemleri nedeniyle işini kaybeden, günlük kazancıyla yaşadığı için gelirinden yoksun olan, devletin sınırlı sayıdaki kişiye verdiği son derece düşük gelirle yaşayan insanların, toplam nüfusun yarısından fazlasını oluşturduğu herkesin bildiği bir sırdır. Ona rağmen, bu insanların durumunun düzelmesi için devletten beklenenlerin gerçekleşmesi imkânsızdır. Devletin yaptığı sosyal yardımların dışında, belediyelerin verdiği sınırlı destek bir yana bırakılırsa, toplumda yardımlaşma eğiliminden söz etmek mümkün değildir. Bu durum, Türk toplumunun özellikleri dışında insan doğasından kaynaklanıyor olabilir mi?

ŞANSI BECERİ İLE KARIŞTIRMAYIN!
Beceri, yetenek ve şans, insanın hayatta başarılı olmasında önemli rol oynar. Berkeley Üniversitesi’nden Paul Piff adlı araştırmacı, zarla oynanan ve önemli ölçüde şansa dayanan “monopol” oyununu, 100 çift katılımcıya oynatmıştır. Ancak oyun, başlangıçta deneklerin çektikleri kura sonucu, kazananın attığı zarların iki katı hesaplanacağı şekilde oynanmıştır. “Monopol” oyununda yüksek zar atan oyuncu, paraya ve oyun tahtası üzerindeki varlık ve olanaklara çok daha kolay ve hızlı ulaşma imkânına sahip olur. Araştırmacıların kurguladığı şekliyle oynandığında, oyunculardan biri, hemen başlangıçta öne geçmekte ve oyunun sunduğu bütün imkânları elde etmektedir. İlginç olan, ayrıcalıklı konumda olan deneğin davranışlarındaki değişikliklerdir. “Zengin” oyuncu zar attıktan sonra masanın üzerindeki karelerde daha sesli ilerlemekte, yumruğunu sıkarak ve kolunu havaya kaldırarak başarısını kutlamakta, ellerini başının arkasına kavuşturarak geriye yaslanıp alanını genişletmekte, masanın üzerine koyulan küçük kurabiyelere elini daldırarak “fakir” deneğe kıyasla çok daha fazla tüketmekte, rakibine iğneleyici ve alaycı takılmalarda bulunup maddi varlığını teşhir etmektedir.


EMPATİ VE MERHAMET... 

Araştırmanın çok değerli bir başka bulgusu ise oyundan sonra yapılan değerlendirmede ortaya çıkmıştır. Ayrıcalıklı oyuncular, başarılarını oyun stratejilerine, attıkları adım ve isabetli alım kararlarına bağlamışlardır. Deneklerin hiçbiri, başarısının esas nedeni olan, kendilerini ayrıcalıklı konuma getiren ve bütünüyle tesadüfe bağlı kura atışını dile getirmemiştir. Bu sonuç, insan zihninin kendi avantajına olan durumu nasıl algıladığının bir örneğini oluşturmaktadır. Paul Piff, oynattığı hileli “monopol” oyununun toplumdaki hiyerarşik yapıyı temsil eden iyi bir metafor olduğunu düşünür. Araştırmacıya göre, insanlar refah ve maddi varlık merdiveninde yükseldikçe empati ve merhamet duyguları azalır ve sahip olduklarını “hak ettikleri” konusunda güçlü bir inanç geliştirirler.

YARDIMSEVERLİK, GENETİKTİR
Bu sonuçların toplum yaşamına yansıma biçimleri üzerinde durmak gerekir. Sosyal psikologlar, yardım etme davranışına “prososyal” davranış adını verirler. Araştırmacı P. Piff bunu anlamak için zenginlerin mi, yoksa fakirlerin mi daha fazla yardım etme eğiliminde olduğunu incelemiştir. Laboratuvara davet ettiği zengin ve fakir insanlara çeşitli tutarlarda para vererek, bunu hiç tanımadığı ve bir daha hiç karşılaşmayacağı birisiyle ne ölçüde paylaşacağını araştırmış ve yıllık geliri 15-25 bin dolar olanlar ile 150-250 bin dolar olanları kıyaslamıştır. Bunun sonucunda düşük gelir grubunda olanların, %44 daha fazla paylaşma eğiliminde olduklarını bulmuştur.
Piff, yaptığı bir başka çalışmada, zarla oynanan bir oyunda kazancını artırmak için, hangi gelir grubunda hileye sapma eğiliminin daha yüksek olduğunu araştırmıştır. Bu uygulama sonunda üst gelir grubundakilerin, 50 dolarlık ödülü almak için 3-4 kat daha fazla hile yaptığı ortaya çıkmıştır. Bir başka araştırmada, çocuk gelişimi laboratuvarındaki çocuklara ait olduğu özellikle belirtilen şekerleme kavanozundan, üst gelir grubundakilerin iki kat daha fazla şeker aşırdıkları saptanmıştır! Farklı bir çalışmada ise, zenginlerin müzakerelerde daha çok yalan söylediklerini; rüşvet almak, müşterilere yalan söylemek gibi ahlâki olmayan davranışları; iş hayatının gereği olarak, daha kabul edilebilir bulduklarını saptamışlardır.

ÇÖZÜM
Bu bulgular, sadece varlıklı insanların yalan söylediği ve ahlâk dışı davranışlar sergiledikleri anlamına gelmez. Bütün insanlar günlük hayatlarında birbirleriyle çelişen duygularla mücadele etmek zorunda kalır. İnsanların büyük çoğunluğu, hem aynaya bakarak kendisini saygıdeğer bir insan olarak görmek hem de durumun kendisine sunduğu imkânlardan yararlanmak eğilimindedir. Çünkü her insan, toplum hiyerarşisinde öne çıkmak ister ve bunun sonucu olarak kendi çıkarını diğer insanların çıkarının önüne koyabilir. Laboratuvarda yapılan bazı küçük müdahalelerin, eşitlik duygusu doğurduğu ve empati geliştirdiği görülmüştür. Çünkü gerçekte varlıklı insanlar da evrimsel mirasları sonucu yardımlaşma ve toplum olarak yaşamanın yararları konusunda temel bir alt yapıya sahiptir. Örneğin; çocuk fakirliği konusunda sadece 46 saniye süren bir video izlemek, varlıklı insanlara çevrelerindeki dünyaya kayıtsız kalmamaları konusunda kuvvetli bir işaret oluşturmuş, bu videoyu seyrettikten bir saat sonra, varlıklı insanların da zamanlarını tanımadıkları ve yardıma ihtiyaç duyan insanlara vermek konusunda fakirler kadar cömert oldukları görülmüştür.
Bu sonuçlar, araştırmacıların başlangıçta varlıklı insanlarda saptadıkları, empati ve merhamet duygularında eksiklik, hile ve yalana yatkınlık, kendi çıkarıyla sınırlı ve çevresine karşı kayıtsızlık özelliklerinin doğuştan gelmediğini ve sadece varlıklı insanlara ait olmadığını göstermektedir. Uygun bir yaklaşım ile insanlarda empati geliştirmek, şefkât ve merhamet duyguları doğurmak mümkün gözükmektedir.

SONUÇ
Bill Gates, 2007 yılında yaptığı bir konuşmada “İnsanlığın en büyük gelişimi büyük keşiflerde değil, bu keşiflerle toplumdaki eşitsizlikleri azaltmak konusunda alınacak yoldadır” demiştir. İnsanın hayat karşısında kendisinden daha az şanslı ve ihtiyaç içindeki birisine el uzatması, yardım alandan çok, yardım edene yarar sağlamaktadır. Bunu sağlamak için eğitim sistemi içine bu yaklaşımı yerleştirmek, çocuklara kazandırılacak çok önemli bir değerdir. Aileler çocuklarının vicdanını geliştirmeye “başarı” konusuna verdikleri değerin çeyreği kadar önem vermeleri halinde toplumda yardımlaşma artacaktır. Diğer taraftan, sivil toplum örgütlerinin, insanlarda doğuştan var olan duyguları harekete geçirecek güçlü kampanyalarla toplumdan daha büyük destek görmeleri mümkündür. Böylece tarihi fedakârlık ve kahramanlıklarla dolu olduğuna inandığımız kültürümüzün parlak yüzünü ihtiyaç duyanlara göstermemiz mümkün olacaktır.

Kaynakça:
• Piff, P. K. (Nisan 2013). Does money make you mean? İnternet [Uygun erişim]: 
http: // www. ted.com / talks/paul_piff_does_money_make_you_mean
• Piff, P. K. ve ark. (2010). Having less, giving more: the influence of social class on prosocial behavior, Journal of personality and social psychology, 99. 5: 771.
• Piff, P. K. ve ark. (2012). Higher social class predicts increased unethical behavior, Proceedings of the National Academy of Sciences, 109. 11: 4086-4091.

Yazarın 1.03.2021 00:00:00. Tarihinden Önceki Yazıları