ENDİŞE DUYUYORUM!

Prof. Dr. Emre ALKİN

Sosyal medyayı yokladığımda, bana yapılan yorumlar dikkatimi çekiyor. "Yandaş", "Orta yolcu", "Muhalif"... Bunlar en kibarları! Anlaşılan, 'Yanlış olana yanlış, doğru olana doğru demek' insanları kızdıran bir iş. Körü körüne bir tarafta yer alana kimse dokunmuyor.

Küçük yaşımdan beri etrafı gözlemlediğim için, doğru sözü söylemenin kolay olduğunu; ama doğru işi yaptırmanın en zor iş olduğunun farkındayım. Neredeyse 18 yaşımdan beri çalıştığım için, ekonomi kitaplarında öğrendiklerimle pratik hayattaki tecrübelerimi birleştirerek yorum yapıyorum. Bir işi yapmanın uzaktan kolay gözüktüğünü; ancak sorumlu makamlarda oturulduğu zaman baskılara direnerek doğru işi yapmanın zor olduğunu biliyorum. 

DOĞRUYU BİLİP DE SÖYLEMEKTEN KENDİMİ ALIKOYAMIYORUM
Bazen bu zor olan kararları aldığım için yöneticilerle çeliştiğim olmuştur. Aldığım kararlar veya verdiğim cevaplar sebebiyle politik olarak zor durumda bıraktığım kişiler de olmuştur. Ancak, doğruyu bilip de söylemekten kendimi alıkoyamıyorum. 
Rahmetli babamın bana verdiği terbiye sebebiyle de, kimsenin kılığına kıyafetine, hayat görüşüne veya konuşma tarzına bakarak da karar vermem. Sonuna kadar dinlerim. Yani, peşin karar vermem. İş yapan hata da yaptığı için toleransımı hemen kaybetmem.

ELEŞTİRİNİN TONUNU, BİLİMSEL VE PRATİK BİR ŞEKİLDE TUTARIM
Görevde olan kişilere doğrudan ulaşma ihtimalim varsa, medya üzerinden mesaj yollayarak eleştirmem. Ancak, görevli kişiler iletişim kanallarını kapatıp bizleri duymaktan kaçındıkları zaman, her kanaldan doğru bildiğimi anlatmak için çaba sarf ederim. Kimsenin beni haklı görmesini beklemem, doğru işin yapılması benim için daha önemlidir. Dolayısıyla, eleştirinin tonunu bilimsel ve pratik bir şekilde tutarım. Çözüm önerisini de özet şekilde veririm. Merak eden olursa beni bulması kolay. Arayan olursa, ayrıntılı olarak da anlatırım. Şu ana kadar bu çizgideydim.

BEN GAZETECİ DEĞİLİM BİLİM İNSANIYIM
Ben gazeteci değilim. Bilim insanıyım. Siyasetle de aram yok. Bu sebeple, gerçekleri ortaya çıkarma ve bunu seslendirme konusunda üslubum farkı. Benimle aynı çizgide ve benden daha popüler olan kıymetli uzmanlar var. Bakıyorum, onlar da kurumları yıpratmamak ve iş yapan kişileri tamamen içlerine kapatmamak için, eleştiri dozunu mantıklı bir seviyede tutuyorlar. Bu seviye bile görevli olanlara "ağır eleştiri" gibi geliyor bugünlerde. Bir kere bu ruh haline girildi mi zaten, toparlamak kolay olmuyor.

ZIT KUTUPLARIN BİRLEŞTİKLERİ TEK NOKTA...
Bazen uyarılar dikkate alınmayıp ve hatada ısrar edilirse, bıçak kemiğe dayanıyor ve ses tonumu daha ciddi hale getiriyorum. Bu sefer de "Ortadaydın, şimdi muhalif mi oldun ?" diye yorum yapanlar oluyor.  Şaşırmıyorum; ama üzülüyorum. Kıyafet, inanç ya da yaşam tarzı sebebiyle dışlanmaya 2000'li yılların başında itiraz eden bizler, o zaman da böyle eleştirilirdik. Görevlerimizden istifa ederek mesaj verdiğimiz durumlar oldu. Bunu da bize teşekkür etsinler diye yapmadık. Doğruyu göstermek için bazı şeyleri feda etmek gerekirdi sadece.

BİR DÖNEM ÖNCENİN MAĞDUR EDİLENİ, BİR DÖNEM SONRASININ MAĞDUR EDENİ!
Açıkçası bu ülkede bir dönem öncenin mağdur edileni, bir dönem sonranın mağdur edeni oluyor. Ve her durumda taraflar bizim gibilere kızıyor. Doğru olana işe destek verip, yanlış olanı eleştirdiğimiz için… Merkez Bankası kararı, vergi oranları, faizler, döviz kurları, enflasyon ve işsizlik aslında bu kısır döngünün sadece bir sonucu.  Dolayısıyla uzun uzadıya eleştirmek yerine, işin özünde odaklanıyoruz bizler. 

BAZEN YORULUYORUM
Yapısal reformlarda ısrar ettiğimiz için yine bize kızıyorlar. "Adalet-Eğitim-Özgürlük" diyoruz. Bir taraf “Kardeşim önce iş ve aş”, diğer taraf da "Buralarda sorun yok, muhalefet etmeyin" diyor. Mesela "Güçler ayrılığı, demokrasi ve ifade özgürlüğü yabancı yatırımcıyı vergi reformundan daha olumlu etkiler" diyoruz, hemen cevap geliyor: "Bu aralar fazla sert konuşuyorsun!". Tabii bir de "Döviz kurlarının adaletle ne alakası var?" diyenler var. Bazen yoruluyorum. 

DÜŞÜNMEDEN KONUŞANLARIN YANINA, DÜŞÜNMEDEN  YAZANLAR DA EKLENDİ
Sosyal medyanın giderek güçlenmesi, “Düşünmeden konuşanların yanına düşünmeden yazanları da ekledi” diyebilirim. Popülarite uğruna yazılanlara baktıkça endişeleniyorum. Körü körüne lehte veya aleyhte yazmak, bana öğretilen bir şey değildi. Böyle yazanların hangi endişelerle ya da duygularla yazdıklarını anlıyorum; ama hak vermiyorum. Kusura bakmasınlar. 

ŞEFFAFLIK, ADALET, EĞİTİM, SOSYAL HAKLAR VE GÜÇLER AYRILIĞI…
Özetle; ekonomik sorunların çaresini bulmak kolay. Ancak, problemlerin çözümünü bulabilmek için, öncelikle ortada bir problemin olduğunu kabul etmek gerekir. En önemli problem; şeffaflık, adalet, eğitim, sosyal haklar ve güçler ayrılığı tarafında yaşanmaktadır. Şimdi bunu söyledim diye "Muhalefet etme" diyenlerin yanında "Günaydın" diyenler de olacak. Yıllardır devam ediyor bu durum. 

BİRLEŞTİKLERİ TEK NOKTA BİZE KIZMALARI!
Maalesef işi değil, kişiyi kontrol etmeye devam eden kafa yapısını değiştirmedikçe, Türkiye'de hayat bu şekilde devam edecek. Yönetim değişecek, yöneticiler değişecek; ama bir taraf sürekli "Her şey yolunda" diyecek, diğer taraf da "Her şey kötü". Birleştikleri tek nokta ise bize kızmaları olacak.

Yazarın 1.05.2019 00:00:00. Tarihinden Önceki Yazıları