MESAFELER...

Canan Ercan Çelik

Gelin; bu yıl hem kendimizle hem de meselelerle olan mesafeleri kaldıralım.

Şimdi sade kahve kıvamında Her şey eksik, her şey tamam Sezen Aksu - Aykırı Çiçek (*)

Öyle bir yıl geçirdik ki, yeni yıla sebepsiz umutlar yükleyemeyecek kadar farklılaştı bakış açımız. 2020’de en çok mesafeler girdi aramıza... 

RUHLARIMIZ ISSIZLAŞTI
Sosyal hayatın, akışın kesilmesi, bir şekilde ruhlarımızı ıssızlaştırdı. Yanına gidemediğimiz, sarılamadığımız, heybemize attıklarımızı bir türlü paylaşamadığımız nice sevdiğimize hasret kaldık.  Bazılarıyla tekrar buluşamayacak kadar ötelere düştük, acıdan geçtik. Şanslıysak, evimiz aynı anda okul, iş yeri ve lokantaya dönüştü. Fırsatı kaçırıp, kendimizle olan mesafeyi azaltamadıysak, ihtimal bir şeylere yüklendik; çokça yemek, çokça spor, internet üzerinden de olsa çokça alışveriş yaptık.

Arada; doğanın gücünü, dengesini gözlemleme, kendimize bakma şansımız da vardı tabi ki... Yaşam şeklimizi, tüketim alışkanlıklarımızı, maddi hırslarımızı, sahip olmak için onca çabaladığımız; ama bir anda işlevsiz kalanları sorgulayanlar, normal sandığımızın çoktan normal ötesi bir boyut kazanmış olduğunu ayrıştıranlar ise bir tür sınav olarak kabul etti bu süreci...  

Aynı coğrafyada, az insanla, çok tekrarla, kontrol edemediğimiz, çok bilinmeyenli bir denklemin içine düştük. 
Kendimize, sevdiklerimize, hayatımıza dışarıdan bakmayı, araya giren mesafelerle yaşamayı bir şekilde öğrendik. Ama, hakkında fikir sahibi olmadıklarımız, olsak dahi uzak durduklarımız da var. Asıl soru ve sorun bu mesafeleri kapatmaya ne kadar niyet edeceğiz? 

AİLE İÇİ ŞİDDET ARTTI
Meseleler takvim yılını tanımıyorlar maalesef... Evlere kapandığımız, okullara ara verdiğimiz, uzaktan çalışmak ya da eğitim almak durumunda kaldığımız bu dönemde, araştırmalarda aile içi şiddetin arttığı görülüyor. Şiddetin sadece yoğunluğunun değil, şeklinin de kötüleştiğini söylüyor uzmanlar. En basitinden anlaşılır kılmak için verdikleri bir örnek aklımdan çıkmıyor: “Çıplak elle döven, alet kullanmaya başladı!” Ağırlaşan çevre şartları, göze görünmemenin hafifliği, destek alınacak okul, iş gibi platformların eksikliği; ekonomik, duygusal, fiziksel, cinsel şiddeti hem ülkemizde hem de dünyada günbegün körüklüyor. 
Yan yana herkes, ama kimse 
birbirine değmiyor. (**)


VARSILLAR İLE YOKSULLAR ARASINDAKİ FARKLAR DERİNLEŞİYOR 

Aynı zamanda yokluklar ve yoksunluklar katlandıkça katlanıyor. Ekonomik krizin üzerine gelen salgın şartlarıyla varsıllar ile yoksullar arasındaki farklar giderek derinleşiyor. Hem kriz hem de salgın, en çok yoksulları vuruyor. “Yeni” yoksullarla beraber, hanelerde daha önce görülmedik derinlikte çok boyutlu bir yoksulluk ortaya çıkıyor. Gıdaya, temiz suya erişim, barınma, eğitim, sağlık koşullarında ciddi bir erozyon var. 
Yoksul öğrenciler; çift tedrisatlı, kalabalık sınıflı, genelde yemekhane, spor salonu ve kütüphane gibi bölümlerin bulunmadığı, kadro açığı olan ve hijyen sorunlar yaşayan okullarda okuyabiliyor. Okullaşma oranları daha düşük ve okuldan ayrılma oranları ise beklendiği gibi daha yüksek. Bütün bu söylediklerimin kız öğrenciler ve dezavantajlı gruplar için daha da olumsuz olması da bir başka gerçeklik.  Milli Eğitim Bakanlığı, uzaktan eğitim sürecinden önceki verilerle, yüksek refah seviyesindeki öğrenciler ile yoksul öğrenciler arasındaki seviye farkının, 2 sınıfa karşılık geldiğini açıkladı. Eğitime yapılan harcamalarda gelir dağılımındaki en yüksek paya sahip %20 ile an alt banttaki %20 arasında 23 kat fark bulunuyor. Salgın esnasında uzaktan eğitim şartlarına uyumlu öğrenciler, bütünün ancak %15-20’si. Daha da vahim olan, artan işsizlik ve yoksullukta giderek daha çok sayıda çocuğun küçük yaşlarda çalışmaya başlamak zorunda kalması ve eğitime dönüş imkânlarının belirsizleşmesi...  

“YOKSULLUK ARTIK AİLEDEN MİRAS KALMAYA BAŞLADI!”
Kim bilebilir kimin halini
Dil söylemez yüreğin harbini (*)
Araştırmacı ve yazar Bekir Ağırdır, Türk halkının umudunun çocuklarında olduğunu söyler hep. “Çocuğum benden ileriye gitsin, daha iyi eğitim alsın, daha iyi bir hayat yaşasın, benim de elimden tutsun” dileğinin en ortak his ve dilek boyutu olduğunu dillendirir. Oysa “Derin Yoksulluk Ağı”ndan Hacer Foggo “Yoksulluğun artık aileden miras kalmaya başladığını”, çocukların bu döngüyü kıracak eğitim ve diğer temel haklarına erişim fırsatı bulamadığını söylüyor. Yıllardır dayanışma ağı ve çalışmalarını yürüten Sayın Foggo, pandemi sürecinde karşılaştığı tabloların, geçmiştekinden çok daha olumsuz ve onun dahi yeni karşılaştığı bir derinlikte olduğunu belirtiyor. Sıklıkla gördükleri tane ile, gram ile satın alma dahi yapılamadığını, artık komşudan gelen bir tas çorbanın da bulunamadığını, gündelik ve güvencesiz yaşayan insanların hayatlarını idame ettiremediğini, açlık ve yoksulluk sınırının çok altında yaşamlarını sürdürmeye çalıştıklarını ekliyor.

SONU NE OLACAK DERSİNİZ? 
Müzik çok yüksek 
Kimse duymuyor birbirini
Yanıp sönüyor ışıklar
Ama kimse görmüyor bir diğerini (**)
Ve bu gerçeklikte milletin vekili olan bir şahıs (!), kesintiye uğrayan ya da yapılmayan sosyal yardımların takipçisi olacağına, muhalif vekile “Kuru ekmek yiyorlarsa aç değillerdir” diye laf yetiştirebiliyor! Yine Hacer Foggo deyişiyle “Bir kuşak kaybolurken, yetersiz beslenirken, gelişemezken, ev değiştirmek zorunda kalırken, faturalarını ödeyemezken, eğitimden uzaklaşırken, eğitimi terk ederken, çocuklar ev geçindirmeye başlamışken, özünde temel haklarına ulaşamazken”, iktidarın verdiği güç; iyilikten, haktan yana durmazsa, sorumluluk almazsa, zorlukla yapılabilen dayanışma çabalarını, yerel yönetimleri de engellerse, üzerine bir de bu kadar umarsızlaşırsa, sonu ne olacak dersiniz? 
Bizler de sahiplenmezsek, hesap sormazsak, dayanışma yoluna gitmezsek, refahı bölüşmezsek, toplumsal dokumuz telafi edemeyeceğimiz seviyede hasar görecek, çok daha önemlisi nice aile, kadın, genç ve çocuk; şiddet, açlık ve yoksullukla baş başa kalacak, gerçekten kuşaklar kaybolacak.

İNSANCA, HAKÇA BİR TOPLUM DÜZENİ... 
Gelin; bu yıl hem kendimiz ile hem de meselelerle olan mesafeleri kaldıralım. Hele pandemiden sonra görülebilecek olası senaryolar içinde sayılan hesapsız tüketim ve haz odaklı anlayışı aklımıza bile getirmeyelim. Doğa ile uyumlu, şiddetin her türlüsüne karşı, insanca, hakça bir toplum düzeni, paylaşarak çoğalacağımız bir  yaşam için emek verelim. Hepimize şifa olsun....

(*) Sezen Aksu - Aykırı Çiçek
(**) Murathan Mungan - Gecenin Eldiveni
Kaynaklar: Pandemi Döneminde Derin Yoksulluk ve Haklara Erişim Araştırması - Derin Yoksulluk Ağı
Eğitim İzleme Raporu 2020 – ERG Eğitim Reformu Girişimi

Yazarın 1.01.2021 00:00:00. Tarihinden Önceki Yazıları