GERÇEKLER BÜKÜLÜNCE, ALGILAR YÖNLENDİRİLİNCE...

Canan Ercan Çelik

Yeterince ve cesaretle soru sormalı, anlamlar üzerinde daha derin düşünmeli, bilgi ve verilere eriştiğimiz yöntemleri, platformları sorgulamalı, dayatılanla yetinip kolaya kaçmamalıyız.

“Gerçek, ona inanmaktan vazgeçtiğinizde bile kaybolmayan şeydir.” Philip K. Dick

İyi tanımlama ile tuhaf bir yılın son iki aylık dönemine girdik. Bu dönemin benim için bir başka kritik yanı, 55. yaşımı tamamlıyor olmam. Doğal olarak, bu yaşıma ve ardından 2020 yılına girerken, iyi dileklerimle beraber, bambaşka hayâllerim ve öngörülerim vardı. Oysa hayat, bu yıl bilmediğim yerden sorular, sorunlar ve fırsatlar sundu bana. Epey kısıtlı şartlarda, çokça içe dönük geçen bu süreçte yokluk ve yoksunluklara yeni anlamlar ve var olanlara bambaşka değerler yükler oldum. 

“HER NE OLURSA OLSUN HAYAT DEVAM EDİYOR” TATMİNİ 
Çoğunluğun aksine izole yaşayıp, salgına dair bilimsel önerileri birebir uygularken, evimizde bir anda hem iş yeri hem okul hem de mesken kimliklerini bir potada eritmek durumunda kalınca, yaşam biçimimiz ve ilişki kurma yöntemlerimiz ister istemez köklü şekilde değişti. İnternet; yeni düzenin, düzlemlerin hayat damarına dönüşürken, sanal toplantılar, sosyal medya uygulamaları, e-ticaret platformları vazgeçilmezimiz oldu.  Parmağımızın ucuyla dünyayı yönetiyor olmanın hazzı ve “Her ne olursa olsun, hayat devam ediyor” tatmini sürerken, koca bir fil evimizin ortasına gelip oturmasaydı iyiydi. Elektrik kesilince ne yapacağımızı bilememeyi, telefon şarjımız biterse çıplak kalmışız gibi hissetmeyi ya da internete bağlanamazsak adeta hasta olmayı kastetmiyorum. Kast ettiğim, özgür irade ile seçimler yaptığımızı, sonsuz bilgi ve kaynak ortamından beslendiğimizi, objektif davrandığımızı, akışa, içeriğe hâkim olduğumuzu sanırken, bizi bize aksettiren algoritmalarla dar, taraflı, sığlaşan bir dünyanın parçası olma halimiz. Fiilen giderek kutuplaşan, kalıplara dökülen, önyargıların şekillendirdiği açılarla hayata bakmaya başlamamız. 

BAZI ÇIKAR GRUPLARININ MANİPÜLASYONU... 
Umarım bu karmaşık ifadeleri örneklere dökersek daha anlaşılabilir hale getirebilirim. Bir internet arama motorunda “Covid-19 ya da iklim değişikliği nedir?” yazsanız, karşınıza çıkan bilgiler, veriler ve tamamlayıcı türev sorular sizin o döneme kadar sanal alemde sergilediğiniz tercihlere, diğer araştırmalara, beğenilere, yorumlara, neyi izlediğinize, okuduğunuza, ne kadar vakit ayırdığınıza, iletişim ağınızdaki eğilimlere ve benzeri verilere göre oluşturulmuş kimliğinize göre karşınıza çıkacak. Yani bilimsel veriler, tanımlarla dünya genelinde bir mesele olarak ya da şehir efsanesi, bazı çıkar gruplarının manipülasyonu, komplo teorileri yelpazesi içinde uygun bir açıdan sunulacak.  


64 TIKLAMA, HAKKIMIZDA BİR FİKİR OLUŞUMUNA YETERLİ 

Malum; kendimizi seviyor, önemsiyor, bize benzeyenleri de pek beğeniyoruz. Algoritmalar da bu zaafı çözmüş, izdüşümlerimizi, sesimizi bir güzel büyütüp yankılıyor, hatta bunları kendi içinde bizim olduğumuzdan daha tutarlı şekilde işleyip yönetici özetleri hazırlıyor. Biz savrulsak dahi, onlar savrulmuyor. İddia o ki, 64 tıklama hakkımızda bir fikir oluşumuna yeterli bazı sağlıyor. Sonra sistemde temel bir veri, tüketici kimliği olarak ince ince işleniyoruz. Algoritmalar ve benzeri toplumsal mühendislik yaklaşımları, zamanında verimlilik sağlamak ve hayatımızı kolaylaştırmak üzere ortaya çıkmışlarken, giderek ölçü kaçmış durumda. 

KAFAMIZ BİR DÜNYA! 
Gördüğümüz reklamlar, arama motorlarındaki seçenekler, sosyal medya paylaşımları, haber akışları, karşımıza çıkan “İzle, dinle” önerileri ve benzerleri, bize özel reçeteler ile yutulacak haplar gibi önümüze bırakılıyor. Bizlerde, bu hapları yuttukça “Kafamız bir dünya” olarak yolumuza devam ediyoruz.

AKAN ABDULA: TANIMLAYAMAZSAN, DURDURAMAZSIN 
FutureBright ve Davranış Enstitüsü Kurucusu Akan Abdula’nın “Tanımlayamazsan, Durduramazsın” başlıklı bir Tedx konuşmasını izlemiştim. Doğduğu ve şimdi bölünmüş olan Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti ile ilgili gerçek ötesi gerçek (post truth), olgusal dünyayı anlatmıştı. Devletin her şeyi düşündüğü, planladığı, neye inanılacağını, nasıl yaşanacağını, nasıl davranılacağını, iyiyi, kötüyü, doğruyu söylediği, sorgulamadan uygulanmasını beklediği bir düzendeki hayatı. Benzer şekilde, bir başka kapalı rejim olan Arnavutluk’ta, Enver Hoca’nın halkını, ülkelerinin dünyanın en büyük güçlerinden biri olduğuna ve sürekli tehdit altında bulunduklarına inandırıp, nüfusun 1,6 ile 2,8 milyon kişi arasında değiştiği bir süreçte, neredeyse her kilometreye 6 korugan (beton sığınak) düşecek şekilde 173 bin 373 ünite inşa ettirmesini bir başka gerçek ötesi, yaratılmış gerçeklik örneği olarak vermişti.

YALAN HABERLERE MARUZ DURUMDAYIZ 
21. yüzyılda “Özgürlükler dünyasındayız” derken hem algoritmaların hem de bükülmüş gerçeklerin arasında kaldık. Bir taraftan kendi yankı odalarımızdan çıkmak giderek zorlaşırken, bir taraftan da gerçek ötesi gerçeklere, gerçeğe kıyasla 6 kat hızla yayıldığı bilinen yalan haberlere maruz durumdayız. Teknolojik gelişmeler, insani zaaflarımız, birçok perspektifte kutuplaşma eğilimlerimiz, hırslarımız, önyargılarımız, politik görüşlerimiz olası etkilerin şiddetini de derinliğini de artırıyor. Bize benzemeyenleri duymuyor, dinlemiyor, söyledikleri gerçek olsa dahi itibarsızlaştırabiliyoruz. Böylece, giderek kendimizi norm ve normal olduğumuza inandırıyor ve bir hiper-normal yaratıyoruz. 

GERÇEKLERİ, BİR TÜR GÜRÜLTÜNÜN İÇİNDE BOĞABİLİYORUZ 
“Gerçeğin gerçek olmaktan gelen bir gücü vardır.”  Arthur Schopenhauer
Durum yeterince çetrefilli değilmiş gibi, ortama farklı elementler ve küçük yönlendiriciler katmaktan da kendimizi alıkoyamıyoruz. Kelimeleri farklı şekillerde kullanarak algıyı şaşırtıyor, araştırma yöntemlerini sürekli revize edip referansları bulandırabiliyor, ısmarlama veriler, ateşli taraftarlar yaratıp gerçekleri bir tür gürültünün içinde boğabiliyoruz. ‘Ekonomik küçülme’ yerine ‘negatif büyüme’ denmesine kulağımız alışmamalı ya da ülkemizde manşet işsizlik oranı azalırken, son bir yılda işgücüne dahil olmayan ve çalışabilir kişi sayısının 2.7 milyon artması aklımızı kurcalamalı. 

GERÇEK ÖTESİ GERÇEKLERLE YAŞAMAK
Yeterince ve cesaretle soru sormalı, anlamlar üzerinde daha derin düşünmeli, bilgi ve verilere eriştiğimiz yöntemleri, platformları sorgulamalı, dayatılanla yetinip kolaya kaçmamalıyız. Hayata sadece kendi gözlüklerimizle değil, başkalarının gözlerinden bakmayı da başardığımızda, zor olanı seçip kendimize ve yaşadığımız topluma emek verdiğimizde, çok sesliliği, çeşitliliği benimsediğimizde, bizlere dayatılan gerçeklerin ötesini görme, atfedilen kimlikleri aşma, özgür irademize sahip olma şansımız var. 
Aksi halde, gerçeklerle değil, kendimize göre, gerçek ötesi gerçeklerle yaşamayı seçtiğimizi bile ayrıştıramadan ömürlerimizi tüketeceğiz...

Yazarın 1.11.2020 00:00:00. Tarihinden Önceki Yazıları