SEÇİMDEN SONRA GÖREV ALACAKLARA HATIRLATMA?

Prof. Dr. Emre ALKİN

Alınan olursa kusura bakmasın. Siyasetin içindeki dostlar "kurum körlüğü" yaşıyor olabilir. Bu amaçla iktidar ya da muhalefetteki tanıdıklarımıza küçük bir reçete yazalım.

Dünya ekonomisinde 1990’lar özellikle gelişmiş ülkeler için “Altın yıllar” olarak adlandırılır. Aslına bakarsanız altın yıllar tam olarak 1993’te Clinton ile başladı ve 11 Eylül 2001’de meydana gelen terör eylemiyle sona erdi. Türkiye ekonomisi o dönemde çok ciddi dalgalanmalar yaşadı. Bu nedenle o dönemi Türkiye için “altın yıllar” diye tanımlamak imkansız. Özellikle 1994, kriz ve siyasi İstikrarsızlık yılı oldu.

Sonra dünya, 2008’e kadar ciddi bir toparlanmanın içine girdi. Türkiye de benzer şekilde doğru işleri yapmaya başladığı için 2001’de yaşadığı bankacılık krizine rağmen toparlandı ve enflasyon-büyüme-faiz-döviz kurları bağlamında sakin bir süreç yaşadı. Batıya dönük yüzü, adalet ve eşitlik için attığı adımlar küresel krize dayanmasını sağladı. “Teğet geçmedi” ama küresel kriz ekonomide fazla hasar bırakmadı desem yanlış olmaz.

Gayet iyi hatırlıyorum. Her şey iyi giderken 2011 yılından itibaren siyaset ve ona destek veren oluşumlar arasında ciddi bir gerginlik başladı. Ta ki 2013 yılındaki gezi parkı eylemlerine kadar fazla su yüzüne çıkmayan bu gerginlik, hükümetin nerede devletin şefkatli yüzünü, nerede çelik gibi gücünü göstereceği konusunda kafa karışıklığı yaşaması sebebiyle iyice zirve yaptı. Önce haziranda 2015 seçimleri yapıldı, ardından kasım ayında bir seçim daha yaşadık. Bu esnada iktidar partisi içinde ciddi tartışmalar çıkarken siyaset bu süreçte ciddi şekilde yıprandı. Siyasi sistemle ilgili tartışmalar ve anayasa değişiklikleri gündeme oturdu. O süreçte TL’nin değer kaybıysa beklendiği kadar sert olmadı. Piyasalara sürekli müdahale etmek gibi bir yaklaşım yoktu.

En başından beri gizli ajandasını uygulamak için hazırlık yapanlar, hükümetin ve siyasi ortamın giderek sertleşmesini fırsat bilerek hain planlarını ortaya koymaya karar verdi. Cumhuriyetimizin atlattığı en önemli badirelerden biri olan 15 Temmuz 2016 darbe girişimi, belki de şu an yaşadığımız ekonomik ve siyasal zorlukların en önemli kilometre taşı oldu. Türkiye bir daha sakin dönem yaşayamadı. Güvensizlik ve güvenlikçi yaklaşım kol kola gezmeye başladı. Her gün bir kriz çıkarken, sürekli müdahale isteği “günlük rutin” haline döndü. Piyasa ekonomisinden bahsetmek imkansız hale geldi.

2018 ve 2019’da yaşanan ekonomik zorluklar da benzer şekilde piyasa ekonomisinden kopma sebebiyle gerçekleşti ve ardından gelen 2020 pandemisi Türkiye’yi her bakımdan hazırlıksız yakaladı. Sonra ortaya çıkan Rusya-Ukrayna bunalımı yaşananlara elbette katkı yaptı.

Tüm bunlardan çıkarmamız gereken dersler şöyle:

- Türkiye’nin küresel krizlerden birebir etkilendiğini kabul etmeliyiz.

- Piyasa ekonomisinden çıkıldığında küresel krizlerin yan etkisinin daha da büyüdüğünü anlamak gerekiyor.

- Gergin siyaset ortamı belki bir yere kadar oy kazandırıyor ama ülkeye kaybettiriyor, seçimden sonra sakinleşmek gerekiyor.

- Uluslararası ittifak arayışlarında Doğu-Batı ayrımı yapmadan yanlışların karşısında diplomatik bir üslupla durmak gerekiyor.

- Sabıkası kabarık ülke liderleriyle, başkaları yapsa bile Cumhuriyetimizin gelenekleriyle çelişmemek için ittifak kurmaktan uzak durmak gerekiyor.

- Rusya ve Arap ülkeleriyle mesafeli olmak, iç meselelerine karışmamak gerekiyor.

- ABD ve İsrail politikasını eş güdümlü idare etmek gerekiyor.

- Bundan sonra da afetlerin olabileceğini kabul edip, depremde yaşananlardan ders çıkarmalıyız.

- Ülkenin ekonomiyle büyüyeceğini ama kültür-sanat-spor-eşitlik-adalet ve kadın-erkek eşitliğiyle kalkınacağını artık anlamak gerekiyor.

- Vicdanlı vatandaşı inancından değil, insanlığından ölçmenin daha doğru olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Yazarın 1.05.2023 00:00:00. Tarihinden Önceki Yazıları