MERKEZ BANKASI'NA GÜVEN GERİ GELİR Mİ?

Prof. Dr. Emre ALKİN

Önce ABD Merkez Bankası (FED) sonra Avrupa Merkez Bankası (ECB) faiz artışlarına devam etti ve enflasyon tehlikesinin devam ettiğine işaret ettiler. Geçen hafta bir de TCMB Başkanı'nın açıklamalarını izledik.

Orada da enflasyon vurgusu vardı. Önce intibamı paylaşayım: Sanıyorum Merkez Bankası Başkanı Erkan’ın basın karşısına çıktığı ilk toplantı olduğu için tedirginliği vardı. Ancak sorulan soruları ustalıkla cevaplamayı bildi. Biraz da kadın olmasından kaynaklanan bir sempati vardı. Basın mensupları fazla hırpalamadılar. Buna rağmen sorularını özgürce sordular.

Hafize Gaye Erkan’ın bir önceki Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu’na göre teknik konulara daha fazla hakim olduğu hemen fark edildi. Bu arada enflasyon beklentisini yüzde 50’nin üzerine çıkararak, eldeki şartlar çerçevesinde gerçekçi olduğunu da gösterdi. Ancak daha çok büyüme öncelikli olduğunu ve faizi itidalli şekilde artıracaklarını da saklamadı. Bu durum, daha önceki raporlarımda bahsettiğim gibi TCMB Başkanı Erkan’ın piyasalarla Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında bir denge sağlamak için çalışmaya devam edeceğini gösteriyor.

Açıkladığı raporda gerçekçi olmayan bir detaya rastlamadım. Önümüzdeki ayların zor geçeceğinin de altının çizildiği raporda, bir önceki Başkan Kavcıoğlu’ndan farklı olarak küresel çapta merkez bankalarının faiz yükselterek enflasyonla mücadeleye devam ettiğini ifade etti.

YENİ BAŞKAN GÜVEN VERDİ

Önceki başkan sürekli olarak faiz silahının kullanılması konusunda bir ayrışma olduğunu iddia ediyordu. Gerçekçi değildi. Yeni başkan en azından doğru olan neyse onu söyleyerek güven verdi. Vergilerin enflasyon üzerinde yaratacağı yük konusunda Bakan Şimşek’i zor durumda bırakmayacak “temenni” anlamına gelebilecek beklentileri ifade etti. Sadece burada kendisine katılmadığımı, fiyat davranışlarında bozulmayla alakalı biraz daha piyasa bilgisine ihtiyaç duyduğunu söylemeliyim. “Vergiler yükselip kamu açığı daralacak ve her şey düzelecek” demek “Döviz yükselince cari fazla vereceğiz” demek kadar kolaycılık. Yine de bunu amirlerine karşı gösterdiği esneklik olarak yorumlamak istiyorum. Hemen, Türkiye’nin dinamiklerinden uzak olmasına bağlamak istemiyorum.

Bunun haricinde bir gazetecinin “Faiz düşerse enflasyon düşer tezine katılıyor musunuz” sorusuna cevap vermeyerek, kolay kolay tuzağa düşmeyeceğini gösterdi. Sakin duruşunu bozmadan devam ederse ekonomi yönetiminde uzun süre yer alabileceğini ispat etmiş oldu.

Sonuç olarak, açıklamalar gerçekçi ancak herkes uygulama görmek istiyor. KKM, rezervlerin güçlenmesi ve kullanımı, ihracata destek gibi konularda istikrar gösterdikçe, yeni atamaların da etkisiyle TCMB’ye güvenin geri geleceğini düşünüyorum.

Sebep Sonuç İlişkileri Temelden Değişirken…
Taleple alakalı eskiden belirli mevsimler olurdu. Yaz aylarında fabrikalar tatile girer, metropollerdeki devinim yavaşlar, aylık enflasyon rakamları çok düşük hatta eksi seviyelerde çıkar, sonra sonbahardan itibaren talep tekrar canlanmaya başlardı. Üniversite yılları olan 80’lerin sonu ve işe başladığımız 90’ların başında adeta ezberlenmiş bir süreçti bu.

2001 krizinden sonra işler biraz değişti. Sermaye piyasaları fon yaratmak için reel piyasaya ihtiyaç duymayacak hale geldi, hizmet sektörü sanayiden daha hareketli oldu, turizm mevsimi tüm yıla yayıldı, dijitalleşme her yere egemen oldu. Geçenlerde bazı yakınlarımı bu gelişmenin ayak seslerini nerede duyduğumu söyleyerek güldürdüm: “Kış aylarında da dondurma satışlarının devam ettiğini görünce değişimin geldiğini anladım.” Eskiden dondurma yaz ayları haricinde bildiğimiz bir ürün değilken şimdi dünyadaki tüm restoranlarda mutlaka var.

21. yüzyılla beraber dijitalleşmeye daha fazla yatırım yapılması, akıllı telefonların her işlemi yapabilecek hale gelmesi, uçaklardan her türlü taşıta kadar internetin çalışması kaçınılmaz olarak işlem sayısını artırdı. Bu işlemlere finansman yaratıldığı sürece talep canlı kaldı, fiyat artışları makul seviyedeyken şikayet eden olmadı. Ancak hem pandemi hem Rusya-Ukrayna krizi peş peşe gelip hammaddeden nihai ürünlere kadar her kalemde stokçuluk ve doğal olarak fiyat yükselişleri yaratınca “365 güne yayılmış canlı talep” ile başa çıkmanın yolları arandı. Sıkıntı şu ki talebi hızlı aşağıya çekmek hem büyüme sorunları hem artan işsizlik sebebiyle siyasi sıkıntı yaratacaktı. Bu nedenle ABD ve AB enflasyonla mücadelede tereddüt ettiler. Doğal olarak merkez bankaları geç kaldı. Şimdi resesyon endişesiyle faizleri dikkatli artırıyorlar.

Piyasaya Sürekli Müdahale Olumlu Sonuç Vermez

Piyasa ekonomisinin hakim olduğu yerlerde mal ve hizmetlerin fiyatlarına doğrudan müdahale imkanı olmadığı için faiz yükseltme ve parasal sıkıştırmayla enflasyonla mücadeleye devam ediliyor. Türkiye’de birbirinden farklı reçeteler denendi. Makro İhtiyati tedbir adı altında sunulan reçetelerle para piyasalarını “sıkıştır-gevşet” tarzında dinamik yönetmeye kalktık. Dövize ilgi olmasın diye dövize benzeyen enstrümanlar yarattık, reel piyasaya doğrudan müdahale ettik, kredileri kıstık. Ancak ücretleri ve maaşları yükselterek enflasyonun altındaki ateşi yakmaya devam ettik, kamu harcamalarında da hız kesmedik. Ortaya çıkan açığı daraltmak için vergileri yükselttik, bu da hayat pahalılığını artırdı. Bu sefer tekrar maaş ve ücret ayarlaması yapılacağı duyuruldu.

Hesaplamalarımıza göre temmuz ayı enflasyonu oldukça yüksek gelecek. Çift hane olması ihtimali de var. Merkez Bankası’nın ağustos ayındaki toplantısında politika faizlerini yüzde 20’den daha yükseğe çıkaramayacağını tahmin ediyorum. Bu durumda kredi faizlerini yükseltme ve sınırlama adımlarının yaz sonuna kadar devam edeceğini söylemek falcılık olmaz. Parayı sıkıştırdığımız zaman bir kısım döviz satışının geleceği aşikar, turizm gelirlerinden de beklentimiz var. Ekonomi yönetiminin yaz aylarını kazasız belasız atlatma hamleleri belli ki ağustosta devam edecek.

Gelecek yıl 31 Mart’ta gerçekleşmesi beklenen yerel seçimler öncesinde bu 2023’ün Ekim-Kasım aylarında adaylar belli olmaya başlayacak. Bu süreçte ekonomide talep yetersizliği veya büyümede gerileme yaşanmaması için çaba verilecektir. Ocaktan itibaren bu çalışmaların zirve noktasına ulaşacağını düşünüyorum. Bu sebeple en geç 2023 Kasım ayından itibaren kredilerde yine bir genişleme yaşanacağı düşünülebilir. Bu çerçevede her ne kadar KKM enstrümanını bankalar için cazip olmaktan çıkaracak hamleler yapılsa da özellikle bireylerin ilgisinin devam edeceğini düşünüyorum. Bankaların TL mevduat oranlarını artırarak KKM’den bu tarafa çekmek için uğraş vereceklerini de tahmin ediyorum. Ancak bu şartlar altında KKM’ye uygulanan faiz oranlarından çok daha yüksek faiz teklif etmeleri gerekecek.

Yazarın 1.08.2023 00:00:00. Tarihinden Önceki Yazıları