HAYATI İÇERİDEN DIŞARIYA YAŞAMAK

Acar Baltaş

Bugüne kadar okuduğum kitaplar, yazdığım yazılar ve farklı gruplarla yaptığım çalışmalar sonucunda iyi yöneticiliğin, liderliğin veya iyi insan olmanın ?dışarıdan içeriye? değil, ?içeriden dışarıya? gerçekleştiğine inandım. Bu çalışmalarım sırasında iki konunun önemini fark ettim. Birincisi, katılımcıların büyük çoğunluğunun gerçek anlamda değerlerinin ne olduğunun farkında olmadıkları, ikincisi de hemen hiçbir katılımcının hayattaki varlık sebebini bir cümleyle ifade edemediği oldu.

Son yirmi yıldır liderlik ve yöneticilik konusundaki çalışmalarımı ağırlıklı olarak değerler ve hayatın anlamı üzerine sürdürüyorum. Çünkü iki-üç günlük liderlik veya yönetim becerileri eğitimlerinin katılımcılara “Bunları yap-bunları yapma” diye özetleyebileceğim reçeteler verdiğini ve “dışarıdan içeriye yönelik” bu yaklaşımın fazla etkili olmadığını görüyorum. Bu tür çalışmaların Anadolu bilgeliğinin “Sokma akıl, kırk adım gider” yargısını doğruladığını düşünüyorum.

Dönüşüm ve farkındalık

Bugüne kadar okuduğum kitaplar, yazdığım yazılar ve farklı gruplarla yaptığım çalışmalar sonucunda iyi yöneticiliğin, liderliğin veya iyi insan olmanın “dışarıdan içeriye” değil, “içeriden dışarıya” gerçekleştiğine inandım. Bu çalışmalarım sırasında iki konunun önemini fark ettim. Birincisi, katılımcıların büyük çoğunluğunun gerçek anlamda değerlerinin ne olduğunun farkında olmadıkları, ikincisi de hemen hiçbir katılımcının hayattaki varlık sebebini bir cümleyle ifade edemediği oldu. Katılımcıların büyük çoğunluğunun dile getirdiği “mutlu ve başarılı olmak” temennisi hem hiçbir anlam ifade etmeyen genel bir tanımdır hem sadece kişinin kendisine hizmet etmeye dönük bir dünya görüşünü yansıtır. Kişisel doyumsuzluğun en başta gelen nedeni, bu amaçların hiçbir zaman gerçekleşme imkanının olmayışıdır.

Değerler davranışlarımızın nedenini oluşturur. Değerler kişinin hazzına ve çıkarına, kurumların da kârlılığına engeldir. Şimdi gelin birlikte bir oyun oynayalım. Kendiniz için beş tane değer tanımlayın ve bunu önem sırasına göre dizin. Sonra her bir değer için iki tane davranış göstergesi tanımlayın. Örneğin dürüstlük (doğruluk, ahlak, bütünlük) bir değer olarak tanımlanmışsa, bunun davranış göstergeleri olarak, “her durumda (bana zarar verecek olsa bile) doğru olanı söylemek” veya “ortamda bulunmayan insanlarla ilgili olumsuz konuşmamak” gibi tanımlamalar yapın.

Daha sonra davranışlarınızın bu tanıma ne kadar uyduğunu kontrol edin. Böyle bir değerlendirme yapan birçok kişi, davranışlarının zaman zaman beyanına pek de uymadığını görecektir. Siz de onlardan biriyseniz bundan sonra davranışlarınızı, ifade ettiğiniz değerlere uygun kılmaya çalışın. Ancak bunun için bedel ödemek gerektiğini de unutmayın. Çünkü bir değere sahip olduğunu iddia etmek için bir bedel ödemek veya o bedeli ödemeyi göze almak gerekir. Bir antik çağ düşünürünün dediği gibi, “Kimse sınanmadığı günahın masumu olamaz.”

Varlık nedeni

Bundan sonraki adım, hayattaki varlık nedenini bir cümleyle tanımlamaktır. Bu neden, “çocuklarımın topluma faydalı bir insan olması” gibi çok alçakgönüllü olabileceği gibi; “toplumda iz bırakacak bir eser ortaya koymak” gibi hayli iddialı ve yükseğe konmuş bir çıta da olabilir. Ancak bu neden her sabah yataktan kalkarken size güç vermeli, anlam duygusu oluşturmalı ve günlük etkinliklerinizin bir bölümü doğrudan bu amaca hizmet etmeli.

Kişinin sahip olduğu değerler ve yetenekler tutkusuyla birleştiğinde, “dünyada bir konuda en iyi olmak için değil, dünya için iyi bir insan olmak için” çalışmaya ve yaşamaya başlar. Böylece değerlerine uygun yaşamaktan dolayı derin bir iç huzur duyar. Bu da karakterinin yetkinlikleri kadar değerli olması anlamına gelir.

Kişi eğer hayatta kendisini aşan bir amaca hizmet etmiyor, sadece kendi sahip olacaklarına odaklanıyorsa, neye sahip olursa olsun bir tatminsizlik, bir boşluk hissetmesi kaçınılmazdır. Çünkü insandaki adalet terazisi kendine dönük çalışır. Çocuğuyla, eşiyle, komşusuyla, yöneticisiyle olan bütün ilişkilerinde kendisinin verdiğini fazla, aldığını az bulur. Bu nedenle alacaklı olma duygusu insanda huzur bırakmaz. Dünyaya sadece almak için değil aynı zamanda vermek için de gelenler, kendi iç dünyalarına maneviyat boyutunu katar. Daha önce de belirttiğimiz Anglo-Sakson dünya görüşünün dikte ettiği “Bunun bana ne faydası var?” anlayışı kişide sürekli olarak alacaklı olma duygusunu körükler. Bu duyguyu yaşayan insanlar, değerleri arasında “doğruluk, aile, ahlak” gibi yüksek değerler tanımlasalar ya bunu bütünüyle unutarak ya da sıklıkla “ama” diyerek değer ihlalleri yaparak yaşar ve kaçınılmaz olarak ikiyüzlü bir hayatın parçası olurlar.

Türk toplumunun en çok değer verdiği konuların başında “çocuklar” gelir. Ancak profesyonel hayatın içindeki birçok ana-baba, çocuğuyla vakit geçirmek yerine, ona daha fazla “şey” satın alırsa mutlu edeceğini düşünür. Örneğin tatile aynı yaşta çocuğu olan arkadaşlarıyla çıkar ve onunla çok değerli “özelleşmiş zaman” geçirme imkanını kullanamaz. Bu nedenle genç anne-baba olan okuyuculara önerimiz, tatillerini sadece çocuklarıyla geçirmeleri, üzerlerinde zaman baskısı olmadan onları dinlemeleri ve tanımladıkları aile değerlerini, “problem olmayan zamanlarda” onlara kazandırmalarıdır.

Kişinin kendi iç dünyasına yapacağı yolculuğun önemli bir parçası, insan ilişkilerini derinleştirmek için atacağı adımlardır. Çevresindeki insanların doğum günlerini hatırlamak, onlara kendisi için neden önemli olduklarıyla ilgili özgün sıfat ve cümlelerden oluşan kartlar yazmak, bu yönde gelişme sağlamak için iyi bir başlangıçtır. Her ilişkiden sonra karşısındaki kişiye kendisini nasıl hissettirdiğini, kendi adına sorgulamak bunu izleyen ikinci adım olabilir.

Sonuç

Kendilerini aşırı önemseyen insanlar, karşılarındakilere kendilerini iyi hissettirmezler. Bu nedenle arkamızda bıraktığımız duyguyu ve izi düşünmek, dünya için iyi biri olmak yolunda uygun bir başlangıçtır. Hayatta belki de en önemli şey, sevdiklerimiz konusunda yanılmamaktır.

Yazarın 1.02.2024 00:00:00. Tarihinden Önceki Yazıları