BELİRSİZLİK BAĞIMSIZ DEĞİŞKEN OLUNCA...

Prof. Dr. Emre ALKİN

Demokrasiyi özgür iradeyle pekiştiren rejimlerin gücü giderek azalırken, dünyanın her yerinde otokrasiye merak artmaya başladı. Bu ortamda ekonomistler serbest piyasa düzenine ait tezlerle reçete yazmaya çalışıyor ve bilimsel çalışmalar yapıyor. Belki de bu sebeple ekonomi dünyası son zamanlarda hükümetler tarafından makro ekonominin elle tutulur tezlerinin çiğnendiğini görünce davranışsal ekonomiye yönelmek zorunda kaldı.

Lisede öğretilen matematiğin etkisinde kalarak determinizme saplanıp kalanlar için “5 dakika sonra ne olacağı belli değil” demek her zaman şok etkisi yaratır. Lise matematiğinin babası sayılan Laplace (1749-1827) bilimsel determinizmi şu önermesiyle zirveye taşımıştır. “Eğer bir nesnenin evrende yerini ve hızını tespit edersek, geçmiş ve gelecekteki tüm hareketlerini tespit edebiliriz.” Liseden mezun olurken iyi bir matematikçi olduğunu bildiğim rahmetli babama bu prensibi anlatırken beni ilgiyle dinlediğini hatırlıyorum. Sözüm bitince babacan bir tavırla gülmüş ardından “Olmaz öyle saçma sapan şey” diyerek adeta başımdan aşağıya kaynar suyu boşaltmıştı. Erdoğan Hoca ilk şokun arkasından tane tane bana hayatın gerçeğini anlatmaya başlamıştı. “Lisedeyken dünyanın kaç bucak olduğunu bilmek imkansız. Şimdi sıra hayata hazırlık olan üniversitede. Anlayacaksınız ki 5 dakika sonra ne olacağını kimse bilemez. Yani belirsizlik esastır. Eğer ilgilenirsen, kuantum matematiğine geçiş yap. Ancak, bunu yapmadan önce pergelin bir ayağını saplayacak kararlı bir yer bul. Böylelikle belirsizlik ortamında bir güvencen olur. Bunun için ilk yapacağın iş kullandığın verinin doğru olmasını sağlamandır. Bu yaptığın çalışmalar için bir tavsiye elbette. Hayat için tavsiyem şu: Kendi hükmünde olan ne varsa belirsizlikten çıkar. Varlığından tavırlarına kadar…”

 

HAYATIMIZ BAĞIMLI DEĞİŞKEN OLDU

Bugün verdiği tavsiyenin kıymetini daha fazla anlıyorum. İnsan davranışları, siyaset vs. gibi çoğu zaman rasyonellikten uzak olan yaklaşımların ekonomi üzerindeki etkilerini tahmin etmek için “verinin namusuna” hep dikkat ettim, dikkat çekmeye çalıştım. Maalesef, adımıza yazılmış denklemde Merkez Bankası, ekonomi yönetimi, diplomasi ve diğer düzenleyici otoritelerin kararları bağımsız değişken, büyüme-faiz-enflasyon-döviz kurları-işsizlik gibi unsurlar bağımlı değişken haline geldi. Özetle hayatımız bağımlı değişken oldu. Hipotez üretmek imkansız hale gelirken, nicelik ve nitelik birbirine karıştı. Avrupa’nın neredeyse en yavaş internetine sahip olan bir ülkenin faiz oranları ya da döviz kurları üzerine tartışması doğru mu? Veri paylaşımı ve açık kaynak konusunda geri olan bir ülkenin kendisini “muasır medeniyet” seviyesinde görmesi ne derecede gerçekçi? İkinci Dünya Savaşı’ndan beri en yüksek borçluluk oranlarına ulaşan küresel ekonomilerin ciddi bir kriz yaratma ihtimali neden görmezden geliniyor? Bunların cevabını kestirmeci bir yaklaşımla vermek doğru değil. Ancak, hükümetlerin belirsizlik ortamından hoşlandıkları besbelli. Veri ne kadar “corrupted” olursa işler o kadar muğlak olacak ki, çözüm üretmek mümkün olmasın. Her sabah krizle uyanalım ki, karar alıcılar kendilerinde sürekli müdahale hakkı bulsunlar. Hepimizin “belirli” olarak varsaydığı kanun ve yönetmelikler sürekli değişsin ki, belirsizlik her yere egemen olsun. Statista’nın yaptığı araştırmalardan ortaya çıkan sonuçla pekişen gelişmeler bunlar.

OTOKRASİYE MERAK ARTIYOR

Demokrasiyi özgür iradeyle pekiştiren rejimlerin gücü giderek azalırken, dünyanın her yerinde otokrasiye merak artmaya başladı. Bu ortamda ekonomistler serbest piyasa düzenine ait tezlerle reçete yazmaya çalışıyor ve bilimsel çalışmalar yapıyor. Belki de bu sebeple ekonomi dünyası son zamanlarda hükümetler tarafından makro ekonominin elle tutulur tezlerinin çiğnendiğini görünce davranışsal ekonomiye yönelmek zorunda kaldı. “Ne yaptığını bilmeyen insanoğlu” anlaşılıyor ki, ne yaptığını tam olarak bilmeyen hükümetlerin kararlarını analiz etmekten daha faydalı bir iş haline geldi. Bu arada, kendi iradesiyle karar verdiği varsayılan insan analiz edilirken bir gerçeğin atlandığını görüyorum. Hem siyasetin baskısı hem dijital devlerin güdümlendirmesiyle artık insanoğlu, iradesi dışında bir yerlere sürükleniyor. İnsan da artık bağımlı değişken haline geldi. Son 4 yılda influencer ile artan satışları, siyasilerin söylemleriyle değişen tüketim ve yatırım alışkanlıkları, ortalama zeka seviyesindeki insanların kapılmayacağı ponzi oyunlarına aklı başında insanların düşmesini başka türlü açıklamak mümkün değil. İnsanları bugün ihtiyaçları değil ihtirasları yönlendiriyor.

GENÇLERİN AKLI BAŞINDA

Aklı başında gençlerin artık bilindik işleri yapmak yerine başka alanlara kaymasını bu açıdan doğal karşılıyorum. Mesela bazı grupları korumak için alınan bir karar veya değişen bir kanun sebebiyle yatırımlarını, iş bağlantılarını neden kaybetsinler? Geçenlerde bir yazımda şu detayı paylaştım: “ABD’de 2021 yılının Kasım ayında 13 ile 17 yaşındaki 3.670 kişinin katıldığı bir anketin sonucu oldukça şaşırtıcı olmuş. ‘Büyüdüğünüzde ne yapmak istersiniz?’ sorusunun cevabı erkekler ve kızlar arasında büyük değişkenlik göstermiş. Erkeklerde ilk beşe giren meslekler şu şekilde sıralanmış: Profesyonel sporculuk, Youtuber olmak, müzisyenlik, profesyonel dijital sporculuk, doktorluk veya hasta bakıcı. Kızlarda da ise ilk 5 şöyle: Doktorluk ya da hasta bakıcı, sinema oyunculuğu, müzisyenlik, sanatçılık, Youtuber olmak.

İlk 5’e giren bu meslekleri tercih edenlerin oranı yüzde 13’ten yüzde 5’e doğru azalıyor ama bizim kuşağın “ciddi iş” olarak tarif ettiği faaliyetler tercih edilmiyor. Doktorluğun hala geçer akçe olduğu ancak, başarılı olanların çok para kazandığı hatta hesapsız para kazandığı faaliyetlerin tercih edildiği gözüküyor. Açıkçası bugün çocukları anne babaları gibi “ciddi mesleklerde” ter döküp, stres yaşayıp zar zor geçindikleri bir hayat istemiyor. Sadece bu değil, insan hayatlarına dokunan, onları iyileştiren, mutlu eden, eğlendiren işleri yaparken aynı zamanda keyif almak istiyorlar.

HAYALLER KOPUK DEĞİL

Dünyanın en gelişmiş ülkelerindeki çocukların gelecekte sahip olmak istedikleri mesleklerle, Türkiye gibi gelişen ülkelerin çocuklarının hayalleri birbirinden kopuk değil. Dijital tasarımcılıktan sinemaya Youtuber olmaktan müzisyenliğe kadar her mesleğin talibi de var, bu mesleklerin ürettiğini satın almak isteyen de. “Bu işler karın doyurmaz” diyenlerin aksine karnını doyuran da var, büyük varlığa kavuşan da. Pek yakında bu faaliyetlerin finansmanı konvansiyonel faaliyetlere göre daha kârlı bulunacak. Mesela Kanadalı şarkıcı The Weekend, Spotify’da aylık olarak 108 milyon aktif dinleyiciye ulaşmış. Sadece bir şarkısı 4 milyar kere dinlenmiş ve şarkıcıya 3,5 milyon doların üzerinde para kazandırmış gözüküyor. Diğer şarkılar da bu civarda paralar kazandırmış. Yani 20-25 milyon dolar civarında kazanca ulaşmış olabilir. Başka ülkelerde de Amerikalı meslektaşları kadar olmasa da bu mecradan para kazanan çok fazla kabiliyetli genç insan var.”

Kimse darılmasın ama hükümetler tarafından korunan ama katma değer fakiri olan sektörler yerine bu gençlerin sağladığı kazançlarla cari açığı kapatmak daha kolay olabilir. Elbette gençler kendisini çok beğenen ama vizyonsuz patronların yanında çalışmak yerine dijitalizmin nimetlerinden faydalanarak kabiliyetlerini değere çevirmek isteyecek. En azından şanslarını deneyecekler.

Ne demişti Erdoğan Hoca “En başta varlığını ve tavırlarını belirsiz olmaktan çıkar.” Belirsizliğin sebebi olan insanların yanında çalışmaktansa, kendi yollarını belirlemek için gayret eden gençleri alkışlıyorum. Şahsi menfaatlerini en azından toplum menfaatinin önüne çıkarmıyorlar.

Yazarın 1.12.2023 00:00:00. Tarihinden Önceki Yazıları