ÇATIŞMA BÜYÜRSE RESESYON KESİNLEŞİR

Prof. Dr. Emre ALKİN

Geçen ay yaptığım sunumlarda 'Küresel bir resesyon beklemiyorum ama Rusya-Ukrayna çatışması büyürse bilmem' diyordum. Daha büyük ve tehlikelisi ortaya çıkıverdi. Eğer burası biraz daha alev alırsa, resesyon kaçınılmaz olacak. Şimdi gelişmelere hızlıca göz gezdirelim.

Görünen şu ki hem AB hem ABD’de karar alıcılar eleştiri bombardımanı altında. İsrail’e destek verilip Filistin’in göz ardı edilmesi büyük bir öfke patlaması yarattı. Bu arada Biden ve Trump ile ilgili bir kamuoyu yoklamasında özellikle kilit eyaletlerde Trump’ın önde gittiğine dair bilgiler paylaşılıyor. Tüm bunlar ABD seçimlerinin her süreç hem sonuç açısından oldukça sıkıntılı geçeceğini gösteriyor.

Ekonomi tarafına bakarsak, FED Başkanı Powell, Amerikan ekonomisinin enflasyonist etkilerden arınması için gerekirse tekrar faiz artışına gidebileceğini ifade ediyor ama ABD ekonomisinden gelen sinyallerin tam olarak bir düzelmeye işaret etmediğini görüyoruz. Küresel enflasyon beklentilerinin düşmekte olduğu bu gelişmenin üzerine eklenirse, ABD’nin 2024 yılında yüzde 2-3 civarında bir enflasyon seviyesini test etmesi mümkün olabilir. Bunun için ilave faiz artışına gerek olup olmayacağını önümüzdeki iki ayda anlayacağız. Küresel ticaret beklentilerinin geriye doğru revize edilmesi sanırım an meselesi.

SICAK ÇATIŞMA ETKİSİ

Ancak, sıcak çatışma sebebiyle petrol ve gıda fiyatlarının bir anda yükselmesi, planları bozabilir. Sadece faiz artışıyla böyle bir yükselişin bertaraf edilmesi kolay değil. Fakat büyümenin hızla daralması endişesi sebebiyle para otoritelerinin büyük tereddüt geçireceğini ve bazı müdahalelerde geç kalacağını söyleyebilirim. Bu nedenle meseleye geç ama lüzumundan fazla sert müdahale ederlerse resesyon kaçınılmaz olur. Bu durumda hem enflasyon hem büyüme oranlarında 2 yıl boyunca oldukça dalgalı bir seyir izleyebiliriz. Ayrıca, Irak ve Afganistan’da olduğu gibi ABD görev gücü, Akdeniz’de kalıcı hale gelir ve istikrarsızlık yaratırsa, maalesef 2015’ten sonra yaşanan terör ve paramiliter hareketlilik tekrar yaşanabilir.

Yabancı haber kanallarını izlerken orada da en az bizim televizyonlarda olduğu kadar şiddetli tartışmalar yaşandığını gördüm. Bir televizyon kanalında “barış için ne lazım ?” diye sorulan bir soruya 45 dakika boyunca kimse net bir cevap veremedi. Sonunda cevabın silahlı çatışma olmadığında mutabık kaldılar neyse ki. Anlaşılan şu ki, İsrail’in topraklarını genişletme arzusu devam edecek, “Filistin Devleti” sadece kağıt üzerinde var olacak. Ne yazık ki 21. yüzyılda hem kuzeyde hem güneyde tarihte yaşanmış ama bir daha görmeyeceğimizi düşündüğümüz barbarlıklara şahit oluyoruz.

Türkiye hangi tarafı seçecek?
Son yıllarda ortaya çıkan gelişmeler ABD dış politikasının tek yön siyasetine girdiğini, kalitesinin düştüğünü, lobilerin emrine girdiğini, kendi menfaatinden çok iktidardakileri finanse edenlerin menfaatini kovaladığını gösteriyor. Bu sebeple dünyanın ağır meselelerine yaklaşımları diplomatik incelikten yoksun, düzeltmek bir yana düzgün giden işleri de bozan, hoyrat bir hale geldi.

Ne Putin’e, ne Kuzey Kore’ye ne de ezeli düşmanı İran’a doğrudan müdahale etmiyor, dolaylı yoldan yaptığı denemeler sebebiyle insanlar ölüyor, sakat kalıyor, milyarlarca dolar zarar oluşuyor. Ancak Orta Doğu'yu karıştırma planı petrol fiyatlarını yükseltince bu durumun Amerikan halkına iyi gelmeyeceği kesin. Stratejik rezervlerde sadece 10-15 günlük petrol kaldı. Bu sebeple petrol fiyatları 100 hatta 150 dolara doğru yükselebilir. Bu sebeple enflasyon yüksek kalmaya devam edecek. Borçlanmalar artacak, doların hakimiyeti sarsılacak. Hatta kripto değerlere ilginin tekrar geri geldiği gözüküyor.

İşin aslı şu ki, ABD oğul Bush döneminden beri güç kaybına uğradı. Obama ile bu durum ivmelendi, Trump ile pekişti, Biden ile zirve yapmış durumda. ABD ‘nin bu durumu demokrasiye olan inancı da yok ediyor. Ulusal Güvenlik Belgesi'nde kendisini “genlerinden gelen özellik sebebiyle” demokrasinin lideri olarak tarif eden ABD’nin kendi sınırları dışındaki insan haklarına aykırı tutumu ister istemez diğer ülkeleri endişelendiriyor.

Aslında mesele, popüler kültüre hakim ülkelerin iki yüzlülükleri ortaya çıktıkça, insanların bir zamanlar “kötü” diye adlandırılan ülkeleri daha fazla keşfetmeye hatta desteklemeye başlamaları. Açıkçası
11 Eylül olaylarından sonra giderek zorlaştırılan vize ve gümrük uygulamaları, Batı'ya değil Doğu'ya ve Güney'e doğru ilgiyi artırdı. “Kuzey Atlantik Paktı” olarak adlandırılan NATO kendine “küresel güney” adında bir rakip yaratmış oldu. Yavaş yavaş küresel güney dünyanın her yerinde daha ilgi çeken ve daha kuvvetlenen bir hale geldi. Orta Doğu’da Bir karışıklık çıkartarak esen bu rüzgarı tersine çevirmek bence pek mümkün değil.

Sanıyorum bundan sonraki süreçte, Batı'nın küresel güney gerçeğini yavaş yavaş kabul etmeye başlayacağı bir süreç yaşayacağız. Türkiye’nin mutlaka bir taraf seçmesi gerekecek gibi gözüküyor.

Yazarın 1.11.2023 00:00:00. Tarihinden Önceki Yazıları