DÜNYANIN İYİLEŞME YOLCULUĞUNDA YANILGILAR VE GERÇEKLER

Acar Baltaş

Son zamanlarda gerek iş ortamında gerek sosyal ortamda bulunduğum bütün topluluklarda büyük bir karamsarlık seziyorum. Özellikle meslek sahibi, iyi eğitimli, yaşıtlarının gıpta edeceği işlerde çalışan genç profesyonellerle birlikte olduğum zaman karamsarlıklarının derinliğini ve çaresizliklerini gözlüyorum."

Son zamanlarda gerek iş ortamında gerek sosyal ortamda bulunduğum bütün topluluklarda büyük bir karamsarlık seziyorum. Özellikle meslek sahibi, iyi eğitimli, yaşıtlarının gıpta edeceği işlerde çalışan genç profesyonellerle birlikte olduğum zaman karamsarlıklarının derinliğini ve çaresizliklerini gözlüyorum. Sık yapılan şaka tekrarlanıyor: “Bütün kötü şeyler bizim kuşağın başına geldi. Ne kadar şanssızız, bir meteor çarpması eksik kaldı. Bir de meteor çarpsa, biz de altın vuruşla dünyaya veda etsek.” Kendi bakış açılarından son derece emin olan bu gençleri bir tartışma zemininde ikna etmeye çalışmanın gerçekçi olmayacağını biliyorum. Bu nedenlerle katılımcılara iki soruluk bir ödev vererek toplantı öncesinde düşünmelerini sağlıyorum. Birinci soru: “1890 yılında Osmanlı toprağında veya Anadolu’da doğmuş olsaydınız neler yaşardınız?” İkinci soru: “Aynı yılda bugün yaşamak istediğiniz bir Avrupa ülkesinde doğmuş olsaydınız ne yaşardınız?” Bu iki soruya hazırlananlar savaşları, göçleri, salgın hastalıkları, toplu imhaya neden olan cephe savaşlarını hatırlayıp, yaşanabilecekleri bugün olumsuz olarak gördükleri koşullarla kıyaslama şansı buluyor ve şaşırıyorlar. Ayrıca kendilerine 1920 yılında yaşam süresinin savaş ve pandemi nedeniyle 35’ten 25’e düştüğünü hatırlatıyorum. Böylece zeki olanlar ikinci büyük savaşa kadar yaşayıp da o zaman ölecek kadar bile şanslı olamayacaklarını fark ediyor.

Dünyada iyiye gidenler

Genel algının ne ölçüde gerçeği yansıttığını anlamak için verileri incelemenin doğru olacağını düşündüm. Çünkü insanın “öngörülebilir şekilde akıl dışı” olduğunu ortaya koyan Kahneman’ın Nobel Ödülü’nü, bu görüşü kanıtlayarak aldığını biliyorum. Bunun için çok sayıda uluslararası ödülün sahibi doktor, akademisyen ve saygın araştırmacı Hans Rosling’in “Factfulness” kitabındaki verilere odaklandım. Bu değerlendirme sonucunda dünyanın kötüye gittiği konusundaki yaygın inancın; büyük veriyi ve temsil oranını göz ardı etmek, seçici algı, rastlanma sıklığı gibi belirli düşünce hatalarından kaynaklandığını gördüm.

1800’de kölelik 195 ülkede yasalken, 2015’te sadece üç ülkede çeşitli biçimlerde yürürlükte. Kadınlara oy hakkı veren ülke sayısı 1900’de sadece bir, bugünse 197 ülkenin 193’ünde kadınlar oy kullanıyor. Okuryazar oranı 1800’de yüzde 10’dan, bugün yüzde 86’nın üzerine çıkmış. Türkiye’de 1923’te yüzde 4 olan okuryazarlık, günümüzde yüzde doksanın üzerinde. Kız çocuklarının okullaşma oranı 1970’te yüzde 65 düzeyindeyken, bugün yüzde 90’ı geçmiş. Bilimsel akademik yayın sayısı 1900’de 1.000 ile sınırlıyken, 2016’da 2 milyon 550 bini geçmiş. Bir yaş altındaki çocukların aşılanma oranı 1980’de yüzde 22’den, 2016’da yüzde 88’e ulaşmış.  0-5 yaş arası çocuk ölümü 1800’de yüzde 44’ten 2016’da yüzde 4’e gerilemiş. Türkiye’de 0-5 yaş arası çocuk ölümleri binde 17,7’den, 2020’de 10,7’ye düşmüş.  Bundan 30 yıl önce büyük bir tehdit olan HIV enfeksiyonuna bir milyon kişide rastlanma sıklığı 549’dan, 2016’da 241’e düşmüş. Kızamık hastalığından ölüm sıfıra inmiş. Ortalama yaşam beklentisi 1800’den 1935’e kadar sadece 4 yıl atmış, bugün ise 72. Açlık ve yetersiz beslenme oranı 1970’te yüzde 28’ten, 2015’te yüzde 11’e gerilemiş. İlkel toplumlarda şiddet sonucu ölme sıklığı yüzde 15, bugün bu oran 500 defa daha az. Moore Yasası’nın işaret ettiği gibi elektronik alanda icatlar her yıl verimliliği 2 katına çıkarıyor, maliyetiyse yarıya indiriyor.

Bu sayıları bugün hala kötü sayanlar olabilir ancak daha kötü olan geçmiş sonuçlardan daha iyidir. Yukarıda sıraladığım bütün verileri bu yönde yorumlamak, iyimser veya kötümser bakış açısıyla değil, gerçekçi perspektife yerleştirmek nesnel açıdan uygun olur.

Neden olumsuz ağır basıyor?

Evrimsel psikoloji açısından insan, hayatta kalmak için olumsuza ve tehlikeye duyarlıdır. Habere konu olan “kan”, haberin okunmasını sağlar. Ayrıca dünyanın kötüye gittiği algısının arkasında geçmiş hafıza kayıtlarının olumsuzu tutma eğilimi, medyanın olumsuzlukları seçici yayınları ve iyiye gidiş olduğunu söylemenin yanlış olacağı duygusu yatar. İnsanlar kendi tarihlerini ve ülke tarihlerini olduğundan daha iyiymiş gibi hatırlar.  Bu nedenle medya için iyi haber, belirli bir konuda yavaş bir iyileşme veya gelişme, haber niteliği taşımaz. Benzer şekilde sık tekrarlanan kötü haberler olumsuz olayların arttığının işareti sayılır.

Bütün bu gelişmeleri belirtmekle birlikte harika ve pembe bir dünyada yaşadığımızı iddia etmiyorum. İyimserliğin iyi bir şey olmadığını her konuşmamda belirtirim. “Hayatın Hakkını Vermek” kitabımda iyimserlerin daha kısa yaşadığını 80 yıllık bir kohort çalışmaya dayanarak yazmıştım. Dünyayı tehdit eden büyük riskler olduğu konusunda hiç şüphem yok. Diğer taraftan birlikte olduğum genç profesyoneller, Türkiye’de yaşayan yaşıtlarına kıyasla ne kadar şanslı olduklarının farkında değiller. Bugün Türkiye’de yaşayan insanların yarısından çoğu bu insanların sahip oldukları sorunları hayal bile edemez, diğer yarısının da önemli bölümü, bu sorunlara sahip olmaya can atar.

Sonuç

Sadece olumluya odaklanalım ve kötüleri görmezden gelerek, hayal içinde pembe bir dünyada yaşayalım” demek istemiyorum ve amacım kesinlikle iyimserliği teşvik etmek değil. Ancak sahip olduklarımızı fark etmek, çevremizde güzellikleri ve olumlu olanları görmenin ve bunları dile getirmenin, yanlış ve kötü olanları düzeltmek için güç ve cesaret vereceğini hatırlatmak istiyorum. Kapalı bir havada uçağa bindiğimizde kasvetli ortam bizi bunaltır ancak bulutun üstüne yükseldiğimizde güneşin aydınlattığı parlak dünyayı görürüz.  Enerjimizi değiştiremeyeceğimiz konulara değil, değiştireceklerimize çevirmek, güneşinin altında yaşadığımız dünyanın sunduğu fırsatları görmemize imkan verecek ve hoşnut olmadıklarımızı da değiştirmek için elimizdekilerden yola çıkarak sorumluluk almamız gerektiğini bize hatırlatacaktır.

Yazarın 1.03.2024 00:00:00. Tarihinden Önceki Yazıları