CEO'LARIN EN ZOR GÖREVİ

Canan Ercan Çelik

Bu yaz yayınlanan ve Dewar, Keller, Malhotra ve Strovink tarafından yazılan bir McKinsey makalesinin başlığı ?Geleceği Yönlendirme: CEO Rolünün Başarıyla Devri? idi.

Başarılı liderlerin kendilerinden sonrasını ve sağlıklı bir geçiş planını gerçekleştirmek suretiyle hem kalıcı bir miras bıraktıklarını hem o güne değin yarattıklarının harcını sağlamlaştırdığını söylüyorlar. Sonuç olarak, yaşamdaki kazanımlarımız için esas ölçütün geride bıraktıklarımızda değil, geleceğe attığımız çıpalar üzerinden olduğunu belirtiyorlar. Aynı zamanda, kendi menfaati ve imajına odaklanmaktansa, kurumunun bu değişimden nasıl etkileneceğini ön plana alanların pozitif yönde ayrıştığını da ekliyorlar.

Bunlar ulvi, söylemesi kolay yapması zor durumlar deyip, hazır akıp giden düzenini bozmak istemeyen ya da benden sonra ‘Ne halleri varsa görsünler’ diyenler de çıkabilir. Hatta, gücüne, konforuna tutunanlar azınlık değil kayda değer bir çoğunlukta da olabilirler. Ama zamanı geçmiş, yıpranmış, geçmişindeki pırıltılarla avunan, bugünkü eğilim, fırsat ve zaafları yeterince dikkate almayan yönetimlerin değişimi bizzat odaktaki lider ve her kritik paydaş için pahalı bir süreç. Nitekim, SAP 1500 kapsamındaki şirketler nezdinde yapılan bir araştırmada, başarısız CEO ve üst düzey yönetim geçişlerinin her yıl 1 trilyon dolarlık bir piyasa değeri kaybına yol açtığı tespit edilmiş.

DOĞRU ZAMANDA DEĞİŞİM

Yıllanmış kaliteli şaraplar gibi ilerleyen zamanla ve tecrübelerle zirveye erişilen her sürecin kaçınılmaz olarak duraksayacağı, ardından inişe geçeceği bir gerçek. En yakın ve hepimizin tanıklık ettiği örnek Türk Kadın Milli Voleybol Takımı hocalarındaki geçiş süreci. Alanındaki en yüksek kariyerli hocalardan biri olan, birçok milli takım ve kulüp takımıyla Avrupa, dünya şampiyonaları ve olimpiyat madalyası kazanmış Giovanni Guidetti, 2017 yılında Türk Milli Takımı'nı devralmış, büyük bir fark ve ivme yaratmıştı. Fakat son dönemde gelişim bir şekilde tıkanmıştı. Gelişim demek belki biraz hatalı bir ifade olabilir ama takımın enerjisi düşmüş, kritik rakiplere karşı ‘kazanan’ iradesi ortaya koyamayınca çokça son sette kaybeden bir format ortaya çıkmıştı. Guidetti’nin ısrarla az sayıda oyuncuyla belli bir yaklaşıma bağlı kalması milli takımı iyilerin arasında ama en iyilerden olamadığı bir çembere sıkıştırmıştı. Hem böylesi bir hocaya hem harcı iyi bir takıma dünya şampiyonası ve olimpiyatlar öncesinde müdahil olmak hiç şüphesiz ki bir riskti. Ancak, doğru bir zamanlama, incelikli bir süreçle Daniele Santarelli’nin baş antrenör olması resmin tümünü değiştirdi. Yedinci sıradan girdiğimiz dünya şampiyonasından şampiyon olarak çıkıp, klasmanda da 1’inci sıraya yerleştik. Her şeyden önemlisi, takımın enerjisi, kadro derinliği, oyun çeşitliliği ve ‘kazanan’ zihniyetinin egemenliği, gelecek için çok daha umutlu olmamızı sağladı. Çarpıcı örnekler gördük. Beş yıldır milli forma şansı bulamayan Gizem Örge’nin Dünya Şampiyonası Hayal Takımı’na girişi, Melissa Vargas gibi bir yıldız entegre olurken, Ebrar Karakurt’un rol değişikliğinin üzerine savunma yetisinin gelişimiyle büyük bir sinerjinin ortaya çıkması, çok farklı takım kadrolarıyla başarılı olunması, her oyuncunun kendini takımda görmeye başlaması gibi. Böylelikle, kaçan fırsatlar ve yorumlamakta güçlük çektiğimiz olası kayıplar aşamasına gelmeden, bayrak değişikliği şeklinde bir liderlik geçişine tanıklık edebildik.

ZARAFETLE DEVİR MÜMKÜN MÜ?

Makalede her geçiş süreci kendine has ve farklı özellikler gösterse de başarılı ama giderek yolun sonuna geldiğini hisseden CEO’ların 4 en iyi uygulama üzerinde ortaklaştıkları söyleniyor:

- Ayrılma zamanını net ve kararlı şekilde tanımlamak

- Halefini bulmak ve göreve hazırlamak

- Devri zarafetle yapmak

- Geleceğe kucak açmak

Eski Goldman Sachs CEO’su Lloyd Blankfein CEO’luktan ayrılmak için en doğru zamanı bulmanın zorluğunu şöyle vurguluyor: “Kriz ortamlarında, kritik şartlarda iş bırakılamıyor, haliyle işler pek yolundayken de insanın içinden gelmiyor.” Bu döngüye kapılmamak için Harvard Business School Executive Fellow Bill George, CEO’lara dönem dönem kendilerini sorgulamalarını öneriyor. “İşin zevki, tatmin hissi kaçtıysa, sürekli öğrenme eğrisi düştüyse, ailevi ve/veya sağlık faktörleri gündemdeyse, gelecekteki şartlara daha uyumlu potansiyel bir halef varsa, büyük bir misyon hayata geçirilmişse, çevre şartlarında yeni perspektifler gerektiren dramatik değişimler gibi durumlar kısmen varsa zamanı gelmiş olabilir” diyor.

PLANLAMADA BAŞARISIZ OLMAK, BAŞARISIZ OLMAYI PLANLAMAKTIR

Maalesef, hesap verme/sorma kültürünün zayıf olduğu ve başarısızlık halinde dahi devrin daim olmadığı ülkemizde bu konu gerçeküstü kalıyor, farkındayım. Hatta siyasi arenadaki liderlik geçişlerinin – lafın gelişi! -  vahim tablosu gelecek adına umudumu kırıyor. Oysa, atletizmde bayrak yarışında dahi atletler arası bayrak geçişi için 20 metrelik bir beraber koşu kesiti var. Liderler arası sağlıklı geçiş süreçlerinde de imkan olsa 2 yıl öncesinden başlayan senaryo bazlı bir planlama, 6-9 aylık bir devir süreci öneriliyor. İncelikli bir süreçte, en zorlu ve yıpratıcı kararların yeni lidere bırakılmadığı, ondan gidenin taklidi değil kendisi olmasının beklendiği, tüm kritik paydaş ve kararlara ortak edildiği bir süreç.

Hayal gibi değil mi?

CEO’luğun ve iş hayatının sağladığı güç, hayatı kolaylaştırıcı şartlar, hele bizim gibi toplumlarda egemen olan ‘ye kürküm ye’ anlayışından sağlanan konfor ve varlığını bu geçici kimlikle ifade etme zafiyetinden arınmak için iyi bir lider bu sürecin hayatında  geçici bir kesit olduğunun bilinciyle, kendisini sonrasına hazırlar, fırsatlara odaklanır, tat damakta, başarılar ortadayken halefini bulur ve zarafetle görevini devrederse bir başka zirveye daha adını altın harflerle yazdırmış, kurumunun harcına da özünü kazımış olur.

Yazarın 1.08.2023 00:00:00. Tarihinden Önceki Yazıları