IŞIK SAÇMAK İÇİN ÖNCE YANMALI

Canan Ercan Çelik

'İyi haber' haber değildir hiç havadis olmaması kötü haberdir ve 'kötü haber' iyiye alamettir.' KIm Scott, LIz FosslIen & MOLLIE West Duffy... günümüzdeki belirsizlik ve kaos ortamında, hem kurumsal hem toplumsal gelişim için korkunun egemen olmadığı, düşüncelerin baskılanmadığı, farklı seslerin duyulabildiği, önerilerin hafife alınmadığı bir iklimde özeleştiriye, yeni fikirlerle, muhalif seslerle ve zor sorularla ilerlemeye çok ihtiyaç var.

Harvard İşletme Okulu Liderlik ve Yönetim Profesörü Amy C. Edmondson geleneksel ‘bütüne uyumlanma’ ve ‘idare etme’ kültürünün bugünün sonsuz bilgi evreninin varlığına kasteder boyutta olduğunun altını çiziyor. Oysa günümüzdeki belirsizlik ve kaos ortamında, hem kurumsal hem toplumsal gelişim için korkunun egemen olmadığı, düşüncelerin baskılanmadığı, farklı seslerin duyulabildiği, önerilerin hafife alınmadığı bir iklimde özeleştiriye, yeni fikirlerle, muhalif seslerle ve zor sorularla ilerlemeye çok ihtiyaç var.

Edmondson, insanların yaşamlarını güvence altına alabilmek için topluluk, kabile, klan gibi ortak yaşam formlarında yaşayagelmelerinin ve içinde oldukları kurumlardaki psikolojik güvenlik yetersizliklerinin bu kültürün köklenmesinde etkili olduğunu belirtiyor. Liderler seslerinin çokça yankılandığı, giderek ortaklaşan ‘'grup düşünce'leriyle konfor alanlarının genişlediği ve egolarını besledikleri bir zeminde 'ortak bir mit içine' içine gömüldükçe gömülebiliyor. Öyle ki hatalara, zaaflara, yanlışlara yönelik tespit, eleştiri ve önerileri görmezden gelip, kendi fikirlerini pekiştiren olay, veri ve kanıtları toplamaya, hatta manipüle edip bunları yaratmaya yeltenebiliyorlar.  Fikirlerinin sağlamasını son derece yanlı şekilde yaparken aksine alametleri de tutkulu bir çabayla sistemin dışında bırakabiliyorlar. ‘Ortak mit’in bir tür körlük yarattığı, ‘grup düşüncesi’ ve doğrulama yanlılığının toplumun geneline de yayıldığı gözlemlenebiliyor.

Nasıl ‘yas’ın artık hepimizin bildiği inkar, öfke, pazarlık, çöküntü ve kabullenme gibi duygusal fazları var. Kritik eleştirileri almak ve hazmetmek de başka türlü bir duygusal yolculuk ve olgunluk gerektiriyor. Pazarlama ve tasarım danışmanı Liz Fosslien bu fazları tanımlarken en başta ürkebileceğimizi hatta korkuya kapılabileceğimizi, sonra duruma göre inkar, öfke, çaresizlik, utanç, pazarlık ve değersizlik değersizlik duyguları içinde gidip gelebileceğimizi, bu sarmaldan çıkabilirsek kabullenmeyle beraber iyileştirme ve daha da ötesi kat ettiğimiz yoldan büyük heyecan duyabileceğimizi söylüyor.

İnsan Doğası: Zaten Biliyorsak Öğrenmek Zor!

Liderlerin davranışlarının ve liderlik stillerinin, çalışanların seslerini yükseltmesini isteyip istemediklerine dair bir sinyal işlevi gördüğü mutlak. Edmondson “Organizasyon liderleri karşıt görüşlere, gözden kaçan risklere kucak açmak için çaba göstermeli’ diyor.  Bunun için ilk adımı şirket kültürünü bu yönde geliştirmek, gerekiyorsa yeniden çerçeveleme yapmak, tevazu ile her sesin, her fikrin önemini vurgulamak olarak ortaya koyuyor.

Netflix etkileyici bir örnek olarak biliniyor. Şirketin kurucusu ve CEO’su Reed Hastings, tüm olumlu örnekler ve teşviklere karşın, çalışanların farklı ya da karşıt görüşlerini dillendirmekten çekindiklerini gözlemlediğinde şirket kültürüne ‘yeniden çerçeveleme’ ile bir öğe katmış: Sadakatsizlik.  Aynı zamanda, şu ifadeyi yayınlamış: "Bir konuda karşıt görüşünüz varsa ve bu karşıt görüşü dillendirmiyorsanız bu şirkete bağlılık hissinizin olmadığının bir göstergesidir. Bu görüşü paylaşmayarak, üstü kapalı şekilde şirketimize yardımcı olmamayı seçmiş oluyorsunuz."

İkinci adım doğru soruları sahici bir merakla sorarak katılımı ve katkıyı sağlamak, etkili şekilde dinlemek. Küçük de bir tavsiyesi var. "Aralarda duraklama anları yaratıp, liderlerin kendilerine 2 soru sormasında fayda var" diyor ve şöyle ifade ediyor: ‘‘Bilmediğimi hatırlıyor muyum? Ne kadar ‘iyi’ soru sorabiliyorum?"

Hastings ayrıca "Karar alınan herhangi bir konuşmayı sonlandırmadan önce muhakkak herkesi duymak, farklı fikirleri almak, gözden kaçırılmaması gereken hususları tartışmak, rakiplerimiz ne yapardı gibi farklı açıları, olası alternatifleri sorgulamak, örnekler istemek, bu görüşlerin hangi bağlamda verildiğini anlamak, bambaşka bir ekip ruhuna ve iş sonuçlarına götürebilir" diye öngörüyor.

Yıllar önce, çalıştığım toplulukta entegre risk yönetim projesi yaptığımızda, çalışanların ve şirket yönetim kademelerinin fikirlerini bire bir görüşmeler, anketler, yuvarlak masa toplantıları sonucunda toplamış, riskleri etki ve olasılık bileşkeleriyle değerlendirip sıralamıştık. Ortaya çıkan en temel 10 risk listesi ezberi bozmuş, içe sinmesi kolay olmamıştı. O zamanlar, finansal ve ticari riskler ön plandayken ve sistematik bir yaklaşımla ele alınmıyorken, bu risklerle beraber insan kaynağına, rekabete, afet ve iklim başlıklarına yönelik bir risk tablosunu görünce topluluk CEO’su tanrı sendromuna kapılıp kapılmadığımızı sorgulayıp, bu risklerin boyumuzu aştığını, önerilen şekilde yönetilemeyeceğini ima ederek projeyi kozasında ölüme terk etmişti.

Organizasyonel yapıların ne denli hiyerarşik olduğu, birimler arası iş birliği imkanları, mekan tasarımları, toplantı formatları, soru sorma teknikleri, hataların ele alınış şekli bu iklimi yaratmakta etkili faktörler. Uzaktan çalışmanın ise artıları ve eksileri var. Bir yandan liderlerin nabzı tutmasını, gidişatı değerlendirme sohbetlerini zorlaştırırken, çalışanlar için evlerinde daha rahat ve cesaretli konuşma zemini de yaratıyor.

Üçüncü adımda en kritik husus, ortam ne olursa olsun liderlerin kötü haberleri ya da farklı sesleri nasıl karşıladığı, yarattıkları sırça köşklerde, seslerinin yankısında, duvarlar örerek, kendi bildikleriyle, kendine uyumlanmışlarla hüküm sürüp sürmedikleri. Dinlemek, anlamlandırmak, takdir etmek, geleceğe yönelmek hızlı, çevik, küçük adımlarla dinamik şekilde, birlikte, deneyimden öğrenerek, ortak akılla yol almak da diğer seçenek.

Seçimlerimiz kim olduğumuzu, yaşama şeklimizi, nasıl bir kurum ve toplum dokusu yarattığımızı belirliyor. En önemlisi geleceğimizi şekillendiriyor. ‘Ne’yi, nasıl bir iz bırakmayı, kimlerle, ne tür bir  yolculuk yapacağımızı iyi düşünmeli, seçimlerimizi yaparken kendimizi, çalışmayan liderlik anlayışlarını yıkıp yeniden inşa etmekten korkmamalıyız.

Mevlana’nın dediği gibi "Bu yol senin ve sadece senin yolun. Başkaları seninle yürüyebilir, ancak kimse senin için yürüyemez."

Yazarın 1.04.2023 00:00:00. Tarihinden Önceki Yazıları