TARİHE İZ DÜŞEN BİR LİDERLİK ÖRNEĞİ Mİ? YENİLGİDEN KAÇMAK MI?

Canan Ercan Çelik

2 seçim kazanarak 5 yılı aşkın süredir yürüttüğü, 37 yaşında dünyanın en genç kadın başbakanı unvanı ile başladığı görevini, gelecekte hakkını vererek sürdürebilecek gücünün kalmadığını, aynı zamanda ailesine daha fazla zaman ayırmak istediğini söyleyerek çekildi.

Bazı kesimler, Ekim ayında yapılacak seçimlere ilişkin anketlerde ciddi boyutta oy kaybettiğini görerek yenilgiden kaçmak için böyle bir inisiyatif kullandığını iddia ediyor. Ardern ise "Seçimi kazanamayacağımıza inandığım için değil, kazanabileceğimize ve zaten kazanacağımıza inandığım için ayrılıyorum ve bu meydan okuma için saflarda yeni insanlara ihtiyacımız var" diyerek bu iddiaları karşılarken, değil bir dönem, bir yıl daha devam edecek enerjisi kalmadığını ekledi. Covid 19, ırkçı terör saldırısı, volkanik patlama gibi istisnai krizlerin içinden geçilen iktidar döneminin göreceli çok daha yıpratıcı olduğunun da altını çizdi.

Ardern ne derse desin, yine de aklınızdan muhtelif olumsuz yargılar geçmiş olabilir: zayıf, naif, duygusal, kırılgan, kaçak vb. Oysa, geçmişine ve bugüne kadar kat ettiği yola bakınca çok özel bir insan ve lider olduğunu görmemek, hakkını teslim etmemek mümkün değil.

Polis memuru bir baba ile ahçı bir annenin kızı olarak doğmuş. İletişim Çalışmaları bölümünde siyaset ve halkla ilişkiler alanında lisans derecesini almış, mezuniyet sonrası Başbakan Helen Clark’ın ofisinde araştırma görevlisi, tecrübe kazanınca İngiltere Başbakanı Tony Blair'in kabine ofisinde politika danışmanı olarak çalışmış, 27 yaşında genç, halkın içinden gelen ‘sosyal demokrat ve ilerici’ bir milletvekili olarak Yeni Zelanda'ya geri dönmüş. 37 yaşında başbakan olana kadar birçok önemli konu başlığında fark yaratan bir siyasetçi kimliği kazanmış. İktidarda olduğu süre boyunca parasız eğitim, kürtaj yasağının kaldırılması ve çocuklar arasında yoksulluğunun giderilmesi gibi konuları ön plana çıkarmış.

‘Yıllardır karşılaştığım eleştirilerden biri, yeterince agresif veya iddialı olmadığım ya da bir şekilde, empati kurduğum için zayıf olduğumdu. Buna tamamen isyan ediyorum. Hem şefkatli hem de güçlü olunamayacağı fikrini de tamamen reddediyorum.              Jacinda Ardern

Kriz yönetiminde küresel bazda en öne çıkan liderlerden olduğunu hep birlikte gözlemledik.  Ne yazık ki, dünya genelindeki yüksek itibarı ve örnek liderlik konumuna karşın, iç bünyede artan hayat pahalılığı, suç oranları ve salgın nedeniyle gerçekleştirilemeyen seçim vaatlerinden doğan boşluklardan dolayı yıprandığına da şahit olduk.

Yine de biz hiç ‘benim zamanım doldu, bundan sonra devam etmem yaradan çok zarar getirir’ diyen bir politikacı görmediğimiz için olanı anlamakta güçlük çekiyoruz. Ekşi sözlükteki ‘darısı bize’, ‘nice yıllanmış, koltuk sevdalısı siyasetçiye örnek olsun’ mesajlarını bir kenara bırakırsak, iktidar sahiplerinde genel eğilim ‘etiketleme’ ve ‘kategorize’ etmek suretiyle kendilerini ‘norm’alleştirmek. Prof. Dr. Kemal Sayar, ‘İnsanları şaşırtan, onların düşünce konforunu bozan, acaba biz yanlış yolda mıyız hissini, tereddütünü veren şeyleri garip ya da tuhaf olarak niteleriz. Aslında, bu niteleme ile kendimizi temize çekmeye çalışırız. Belki de, garip olan bizizdir. Etiketleme, kategorizasyon, bir şeye isim takma, itibarsızlaştırma rahatlatan, temize çıkaran bir eylemdir.’ diyor.

Jacinda Ardern’in güçlü yönlerini olduğu kadar sınırlarını da tanımlayarak, şeffaflıkla, samimi ve tevazu ile açıkladığı kararını, otantik ve güçlü bir liderlik örneği, cesaretli bir adım olarak değerlendirmek, bakış açımızı farklılaştırmak hem zihnimizdeki hem de ülkemiz ve dünyamızdaki kalıpları yıkmak için fevkalade bir fırsat olabilir.

Üstelik, lider konumdaki kadınların tükenmişlik riskinin daha yüksek olduğu bilimsel olarak ispatlanmışken, üst düzey görevlerdeki kadınların işten ayrılması son beş yılın en yüksek oranına ulaşmışken, bir çoğu toplumsal ve kurumsal roller ve beklentiler arasında sıkışıp kalmışken, çalışan kadınların tükenmişlik bildirme ve bu nedenle işlerinden gönüllü olarak ayrılma olasılığının erkeklere göre yüzde 32 oranında daha fazla olduğu tespit edilmişken (*), ‘garip olan belki de biziz ve süregelen bu düzen’ diyebilsek bambaşka bir geleceğe yönlenebiliriz.

Son sözü, hepimiz adına Rutgers Üniversitesi Amerikan Kadın ve Siyaset Merkezi'nin Araştırma Direktörü Kelly Dittmar’a verelim :

‘Bu karar bizi sadece siyasi liderler ve görevde kalmanın zorluğu hakkında değil, aynı zamanda insanlık hakkında da düşündürmeli. İktidarı bırakmak bazen kendi başına etkili bir liderlik biçimidir’.

Yazarın 1.02.2023 00:00:00. Tarihinden Önceki Yazıları