DİJİTAL BEDEN DİLİ KİMLİĞİMİZE DÖNÜŞÜYOR

Canan Ercan Çelik

İletişimde beden dilinin, sözlü iletişime olan üstünlüğünü uzun yıllardır biliyoruz. Oysa yeni düzende seyahatler, fiziki buluşmalar, toplantılar, jestler, mimikler, tonlamalar, göz kontağı, omuz sıvazlama gibi algıyı ve zemini oluşturan öğeler sınırlı.

Araştırmaların, tüm iletişimimizin %70’inin sanal olduğunu gösterdiği, her gün 306 milyar e-postanın gönderildiği, dijital toplantı zincirlerine dolandığımız bu yeni ve istesek de istemesek de kalıcı olacak “hibrit” çalışma düzeninde ne yazdığımız, nasıl okuduğumuz, neyi ne zaman dillendirdiğimiz, hangi mecrayı seçtiğimiz, güven bağı kurup kuramadığımız ve benzeri hususlar, dijital kimliğimizin yapı taşları olacak.

OKUMAK "YENİ DİNLEMEK" VE İYİ YAZMAK, BEDEN DİLİMİZ Mİ?

Barış Özcan’ın “Dijital Beden Dili” başlıklı YouTube videosunu izlediğimde referans aldığı Erica Dhawan’ın aynı başlıklı kitabı(*), yine Dhawan ve Sabina Nawaz’in Harvard Business Review makaleleri(**) ve TED Konuşmaları’nı içeren kısa bir yolculuğa çıktım. Uzun zamandır düşündüğüm bu konuyu, bilimsel veriler ve yaşanmış örnekler üzerinden değerlendirmek iyi geldi doğrusu. 
İletişimde beden dilinin, sözlü iletişime olan üstünlüğünü uzun yıllardır biliyoruz. Oysa yeni düzende seyahatler, fiziki buluşmalar, toplantılar, jestler, mimikler, tonlamalar, göz kontağı, omuz sıvazlama gibi algıyı ve zemini oluşturan öğeler sınırlı. Kapsamda olsalar dahi, kayda değer bir boyut, hep dijital olarak devam edecek. Sonuçta, dijital platformlarda, sanal toplantı yorgunlukları, ayarı kaçmış iş/özel yaşam dengeleri, e-posta, anında mesaj yoğunluğuna karşın esas soru başkalarına ne hissettirdiğimiz? Ve ne hissettiğimiz?
Netlik ve anlayış olan bir ortam mı yaratıyoruz, yoksa akıl karışıklığı ve pasif agresif tutumlar mı?

DİKKATİMİZİ TUTMA SÜREMİZ, 30 SANİYE!

Araştırmalara göre, ekrandan okurken basılı bir kağıttan okumamıza kıyasla çok daha az dikkat sarf ediyoruz. Online toplantılarda katılımcıların %65’i başka bir şeyle daha uğraşıyor. Hatta geçen günlerde Yönetim Kurulunda Kadın Derneği’nin (YKKD) davetlisi olarak  “Yeni Normali Organize Etmek”(***) başlıklı bir konferans veren Constantinos C.Markides, dikkatimizi tutma süremizin 30 saniye, bir video indirirken gösterdiğimiz sabrın ise 2 saniye ile sınırlı olduğunu belirtti. Ayrıca, giderek daha dikkati dağınık, daha informal ve dijital olarak çok daha entegre hale dönüştüğümüzü, bu nedenle geleneksel yaklaşım ve iletişim anlayışının yetersiz kalacağını da ekledi. 
Yine ABD bazlı bir araştırma, projelerin %80’inin muğlak ifadelerle tanımlandığını, bu nedenle her 1 milyar dolarlık proje stoğunda 75 milyon dolarlık kayıp yaşandığını gösteriyor. Ve geleneksel yaklaşımda, bir proje sorumlusunun en az 10 kişi ile görüş alışverişinde bulunarak ilerlediği sürecin alternatifi yaratılamazsa, proje sonuçlarının gerileyeceğini bildiriyor. 

ÖZANLATIM...
Yeni düzende karşımızdakine değer verdiğimizi hissettirecek en önemli husus, dikkatimiz. Gerçekten dinlediğimiz, hakkını vererek okuduğumuz, yazdığımız, fikrimizi, katkımızı sunduğumuz bir paylaşım, esas sermayemiz.  Özanlatım, iyi yazmak, yazma becerimizi geliştirmek, lafı uzatmadan, dağıtmadan mesaj verebilmek ise anahtar niteliğinde. Ölçek arttıkça, tekrarlayan toplantılarda, toplantı yönetimini, notların tutulmasını rotasyona bağlamak, ön hazırlıkla gelinmesini ve katılımı sağlamak, toplantıdan beklenenleri netleştirmek, herkesin sesinin duyulduğundan emin olmak ise dijitalleşmenin yarattığı erişilebilirliği kapsayıcı ve yaratıcı bir iklime dönüştürmek için basit, ama anlamlı çabalar... 
Tabii ki, kelimelerle savaşa girmemek, kaba dilden kaçınmak, satır altlarını olumlu bakış açısı ile okumak, noktalama işaretlerine özen göstermek, doğru zamanda uygun mecradan seslenmek, yani karmaşayı ve pasif agresif tutumları engellemek için çaba harcamak, etkili bir dijital kimlik oluşumunun vazgeçilmezleri. 

KOMPLEKSİTE, ACİLİYET VE YAKINLIK...
Dijital kurum kültürü oluşturmak için ilk adım “dijital iletişim normları”nın tanımlanması diye görülüyor. Her ne kadar, mevcut kültür ve sektörel özellikler bazı farklılıklar getirse de, iletişimi belirleyen üç temel bileşke; içeriğin ne denli kompleks olduğu, konunun aciliyeti ve mesajın yönlendiği kişi ve/veya kurumla olan yakınlık derecesi. 
Bu bileşkeleri dikkate alarak mecra seçmek, yani ne zaman e-posta, ne zaman görüntülü toplantı ya da anında mesajlaşma yapılacağını netleştirmek, aynı mesaj için çoklu mecra kullanımından kaçınmak ilk adım. Her mecra için norm olarak tanımlanan geri dönüş sürelerine göre plan yapmak, o mecraların yapısına uygun ölçekte kitle tanımlamak ve iletişim normlarını layığıyla uygulamak iklime de, verimliliğe de katkı sağlayacak diğer adımlar. Bu adımları sağlam atmazsak, son dönemde 2 bin çalışan ile yapılan bir araştırmada da görüldüğü gibi, mesajların çoğunun (%70) net ve anlaşılır olmadığı ve her bir çalışanın haftada ortalama 4 saatini çözümleme ve anlama eforuyla geçtiği mevcut durumdan ileriye gitmemiz hayâl olabilir!

YİNE Mİ "SİLO"LAR?
Diğer yandan, bunları yapsak dahi, göz önüne almamız gereken başka hususlar var. Dijital platformlarda içe dönük kişilerin daha da içe kapandığı, bazı konuşkan, dışa dönük profillerin ortamları domine ettiği, disiplinler arası ve geniş ölçekli çalışmaların nispeten azaldığı gözlemleniyor. Bu açmaza kapılmamak için iş birliklerini destekleyici bir yapı oluşturmak gerekli. Kesişim noktaları yaratmak, ortak çalışma, fikir paylaşma ortamları sunmak, sessiz kalındığında üstüne gitmemek, alan açmak, soru sordurtacak, farklı perspektiften bakmayı kolaylaştıracak sorular sormak, illaki hazırlıklı, gündemi hedefi tanımlı toplantılar yapmak. görünmez duvarları yıkabilir. Eh, ancak bu şekilde tutmayan terminler, geri dönülmeyen e-postalar, mesaj savaşları ve demotivasyonun önüne geçebiliriz. 

"Kendini yönet, dünyayı yönetecek gücü bulabilirsin"  Platon  

GÜVENLİ BAĞ...
Tüm bunları yaptığımız noktada, güvenli bir bağ kurma ve değerli hissettiren bir ortama sahip olma ihtimalimiz var. Daha güzeli, hem bugünün zehirli, trolleyen, lafı dolaştıran, gerçekleri büken medya ve iletişim anlayışının aksine, kendi dünyamızı, dilimizi, kimliğimizi nezaketle, özenle, bireylere saygı duyarak, ortak aklın, çok sesliliğin yolunu açtığımız, çeşitliliği zenginlik saydığımız bir anlayışla inşa edebiliriz. 
Bu uğurda atacağımız her adım hiç şüphesiz ki, hem bizi hem de içinde olduğumuz toplulukları ve kurumları yükseltir. Eh daha ne olsun?
Her günümüz aydın ve dünden ala olsun...

(*) Digital Body Language- Erica Dhawan
(**) 7 Strategies to Break Down Silos in Big Meetings -Sabina Nawaz
(***) Organizing for the New Normal - Constantinos C.Markides

Yazarın 1.10.2021 00:00:00. Tarihinden Önceki Yazıları