YENİ VE DAHA GÜZEL BİR GELECEK HİKÂYESİ

Canan Ercan Çelik

Bireysel ve kolektif çıkarlarımıza, öz saygımıza ters düşmemize yol açan meşruiyetlerin kırılması, zihin haritalarımızın değişmesi, korkuları, cehaleti, her türlü dayatmayı kırarken, bizlere, yeni ve Cumhuriyetimize yaraşır daha güzel bir hikâyenin önünü açacak.

“Bizim en büyük problemimiz salgın değil, doğamızda yer alan nefret, açgözlülük ve cehalet” Yuval Noah Harari

“AKLA ZİYAN BİR DURUM” TESPİTİ...
Ekonomist Atilla Yeşilada “Zihni Engelliler için Ekonomi Kuralları” başlıklı konuşmasında, 300 yıllık ekonomi külliyatı ve 200 yıla yakın bir ekonomi pratiğine karşın, ülkemizde bazı uzmanların sağlam bir esasa dayandıramadığı bir ekonomi teoremini ve daha da ötesi, 85 milyon üzerindeki deneysel uygulamalarını “akla ziyan bir durum” olarak niteliyor. Üstelik, bu kuramlar ortaya konduğundan beri, ülke ekonomimiz onarılması güç yaralar almışken, daha da derin ve olumsuz etkiler yaratacak hamlelerle savrulmaya devam ediyoruz.
“Israr fazilettir; ama inatlaşma rezilettir.”  Dücane Cündioğlu

EKONOMİYİ DE ‘ÇOK BİLEN’LERİMİZ VAR! 
Büyük bir zaafımız var, her konuyu biliyoruz; spor, siyaset, sağlık... Hakkından gelmediğimiz hiçbir konu yok. Ekonomiyi de ‘çok bilen’lerimiz var! Cehaletinin farkında olmayan, bilgisi yokken fikri olan nice kişi, günden güne bu kurama yepyeni perspektifler, iddialar katıp mecradan mecraya koşarak köklendirmeye çalışıyor. Yetmiyor, komplo teorilerini, olmayan tehditleri de potaya atıyor. Bu laf kalabalığında susanlar kim derseniz, konunun uzmanları. Verileri boşa koysa dolmayan, doluya koysa olmayan, hiçbir modeli işletemeyen, analizi yapamaz hale gelenler... 
Bu yaşıma kadar ekonomi ve hukuk alanında eğitim görmediğim için yerindim. Bugün “İyi ki” diyorum; yoksa bu gidişatın sonuçlarına maruz olan vatandaş, anne, iş kadını kimliklerinin içinde kalamaz, bir de meslek etiği ve sorumluluk hissiyle, derdimi başa çıkamayabileceğim derinliklere çekebilirdim. 

DÜNYADAKİ DİNAMİKLERDEN NEGATİF FARKLILAŞIYORUZ
Pandemide sağlık ve ekonomi bağlamında hayatı sürdürmeye dair güçlükler ve kaygılarımız katlanmışken, küresel dünyadaki dinamiklerden de giderek negatif şekilde farklılaştığımız bir dönemdeyiz. 
Bu süreçte, 2020 yılında global GSMH’nın (Gayri Safi Milli Hasıla) %5 oranında azalarak, nesiller boyu deneyimlediğimiz en derin ekonomik krize işaret ettiği bir tabloda, toplumlardaki depresyon ve kaygı bozukluğu seviyesinin ortalama %30 dolayında arttığını, bu etkilerin düşük gelir gruplarında, gençler ve kadınlarda daha da yüksek oranlarda seyrettiği hep aklımızda olmalı. 

“MUTLU” OLDUĞUNU BELİRTENLER AZINLIKTA
Türkiye’nin kişi başı gelir seviyesi, sosyal destekler, hayat tercihlerinde özgürlük, yolsuzluk algısı, cömertlik/bağışçılık ve distopya bileşkeleri bazında yapılan ‘Dünya Mutluluk Raporu 2021’ değerlendirmesinde, 149 ülke arasında 104. olması, ancak Afganistan, Ruanda, İran, Irak, Zimbabwe, Venezuela gibi ülkelerin önünde yer alabilmesi, bizdeki tablonun daha da olumsuz olduğuna işaret ediyor. “TÜİK 2020 Yaşam Memnuniyeti Araştırması” da benzer şekilde, mutlu olduğunu belirtenlerin azınlığa düştüğünü, net olarak mutsuzluğunu dillendirenlerin 2016 yılından beri her yıl arttığını gösteriyor. 

MAĞARA SENDROMU...
Ekonomik ve toplumsal sorunlarla beraber, günbegün derinleşen yoksulluk, açgözlülük, şiddet, nobranlık, nefret, haksızlıklar, eşitsizlikler ve iklim krizinin etkileri de büyüdükçe yüklerimiz ağırlaşıyor. “Acaba pandemi sürecinde ortaya çıkan ‘Mağara Sendromu’na kapılıp, dünyadan uzak yaşayarak bu tablonun dışına çıkabilir miyim?” düşüncesi geçiyor aklımdan. Sonra Ece Temelkuran’ın sorusunu hatırlıyorum. “Yeni ve daha iyi bir hikâyeyi beraber yazmak için bir seçim yapmalıyız. Hemen şimdi.” diyerek başlattığı “Şimdi İçin Mektuplar” dizininde sorduğu bir soruyu...
“Herkes kendisini korkularından sıyıracak, korkusu karşısında kendini daha güçlü hissettirecek şeyi yapmalı. Benimki yazmak. Seninki nedir?”  Ece Temelkuran

SOSYAL MEŞRULAŞTIRMA KURAMI 
Bu devran dönecekse, bu devir geçecekse, formül ancak ümitvar olmaktan, dayanışmadan, iyilik ve güzellikten geçecek. Beni en iyi hissettirecek ve güç verecek eylem, kendimizi hapsettiğimiz bir başka kuramdan, “Sosyal Meşrulaştırma Kuramı”ndan (SMK) özgürleşmekle, “Ego, Grup Kimliği ve Sistem” meşruiyetleri ile bugünümüzü ve geleceğimizi ipotek altından kurtarmakla olur.*
Ego meşruiyeti, bizi verdiğimiz bir karardan caymamızı, daha önceleri yaptığımız seçimlerden farklı bir yöne gitmemizi engelleyen, “Hata yaptım, bu seçimin sonucunda ortaya çıkan hâl, hâl değil, benim özüme de ters” demekten alıkoyan zihin. 
Grup Kimliği meşruiyeti ise daha önceki tercihlerimizle oluşmuş aitlik duygusunun, sosyal kimliklerimizin dışına çıkmamak, gruba ihanet etmemek üzere yeni ve daha iyi bir hikâyeyi yadsıma. 
Ve son olarak, sistem meşruiyeti, “Mevcut sistemin dışına çıkarsam yapı çöker, tüm düzen üzerime yıkılır hissiyle hareket etmek, ya da etmemek.” 

MEŞRUİYETLERİN KIRILMASI...
Bireysel ve kolektif çıkarlarımıza, öz saygımıza ters düşmemize yol açan meşruiyetlerin kırılması, zihin haritalarımızın değişmesi, korkuları, cehaleti, her türlü dayatmayı kırarken, bizlere, yeni ve Cumhuriyetimize yaraşır daha güzel bir hikâyenin önünü açacak. O zaman ne denli güçlü ve özel olduğumuzu birlikte görecek, bu kez dünyadan olumlu yönde ayrışacağız. 

* Sistemin Meşrulaştırılması Kuramı-Jost ve Banaji (1994): Aileler, kurumlar, sosyal gruplar, hükümetler ve doğada var olan sosyal düzenlemeler şeklinde tanımlanabilecek bir sistemi temsil eden; baskın sosyal, siyasal, ekonomik ve benzeri koşulların kabul edilmesi, statükonun desteklenmesi ve meşrulaştırılması ile ortaya çıkan psikolojik ve sosyal sonuçlara yöneliktir. Yazıda, SMK kuramı üzerine Deniz Ülke Arıboğan yorumu esas alınmıştır. 

Yazarın 1.12.2021 00:00:00. Tarihinden Önceki Yazıları